Yıllar öncesine bakıldığında, hiç farkında olmadan yapılan kıyaslamada görülen tablo, var olduğunu zannettiğimiz keyfimize kederler katıyor ve ister istemez şu soruyu soruyoruz kendimize: Biz neden bu hale geldik?
Aleyhteki bu durum elbette bir günde, bir ayda bir yılda olmadı. Mikron mikron damladan daha az sızıntılarla başladı ama aralıksız devam etti.
Ulus olarak kolay inanan ve kolay kandırılan bir yapıdayız.
Uyanık ve faal dış mihrakların ülkemize çok önemli özellikmiş gibi servis ettikleri "sağ-sol" meselesi ile yıllarımızı yedik bitirdik. Üstelik zararlara sebep olarak ve kardeşin kardeşe ve evlatların ana-babaya düşman olması sonuçlarıyla bitmiş gibi görünen bir zaman diliminde bizler yerimizde saydık...
Kolay kandırılan bir yapıyız dedik, yüzyıllardır var olan alevi-sünni meselesi yeniden hortlatıldı hem de cepheleşme ve düşmanlık boyutlarına kadar uzandırıldı oluk oluk kanlı katliamlara sebep olana kadar.
Yeterince çalışmaya sıcak bakmayan, daha ziyade rahat yaşamayı seven ortak yapımız bizim gerçeğimiz, aksini iddia etmek boşuna...
Ve biz kendi içimizde birbirimizle uğraşırken (çatışırken) ilerlememizi engellemek isteyen ve perde arkasına saklanmış o muhteremler! çalıştılar, çalıştılar, ürettiler. Ürettiklerini de bizlere "alın bunları birbirinize doğrultun" diye öldürücü olanlarını sattılar üzerlerindeki üretim menşesilerini silme zahmetine katlanmadan.
Böylece sağcı mıdır-solcu mudur veya alevi midir yoksa sünni midir şüpheleriyle ilk "güvensizlik" tohumlarını serptiler ülkemize...
Bu gün ülkemizde güven bunalımı yaşanıyor, kimsenin kimseye, kardeşin kardeşe güveni yok. Peki kurumların halka veya halkın kurumlara güveni? Güvenin olmadığı bir yerde her şey bitmiş demektir.
Bir aile veya bir toplumu bitirmek yok etmek istenirse eğer onu maddi bakımdan çökertmek yeterlidir. İşi olmayan evini geçindiremeyen bir baba tam teslimiyet halindedir. Aç ve sefil duruma düşmüş ailesinin bekası! ve iyiliği! için her türlü ahlak dışı olaylara rıza gösterecektir. Bu bir bitiştir...
Toplumları bitirmenin, yok etmenin yolu daha kolay. Faydası veya zararı düşünülmeksizin, oluşacak damak tadına hitabeden hızlı tüketim ürünlerini cazip görüntülerle ve hızlı reklam bombardımanlarıyla ülkeye sokmak...O ürünler ki bağımlılık yapacak daha uzun süreçte hastalıklara sebep olacaktır.
Önemli olan bu ürünlerin ülke halkı genelinde "vazgeçilmez" olarak kabul görmesi.
Bu durum dışarıya yabancı para akıtan bozuk ve onarılamayan bir musluktur...
Bizden uzakta yaşayan ve bir amaç peşindeki özel ve tüzel kişiler araştırıyorlar, yapıyorlar hatta en iyisini yapıyorlar, örneğin deterjanlar...
Biz yerli malı yurdun malı diye koro halinde bağıralım hiç faydası yok. En iyi ve kaliteli diyerek etkili temizlik maddeleri satıldıkça yabancı parayı dışarılara akıtan bozuk musluk sayıları da çoğalıyor.
"Can" değelidir hatta canın bedelini ölçmek mümkün değildir. Bu durum arabalara da yansıyor. En sağlam en kaliteli arabalar alış-satışlarda ilk sıralarda...
Bu örnekleri çoğaltınca "bozuk musluklar" da çoğalıyor...
Ülkemiz kendi kendine yeten fazlasını ihraç eden bir tarım ülkesi diye tanımlanırdı bir zamanlar. Halkın %70 i köy ve kasabalarda yaşarlardı. Bu güne geldiğimizde tarım arazilerinin bir kısmı konut yapımına tahsis edilmiş kalan kısımlar da köylerden kentlere göç yüzünden ekilmiyor, boş bırakılmış.
Bu sebepten olmalı biz kırmızı mercimek, kuru fasulye, pirinç gibi bakliyat ve ceviz-badem gibi kuru yemişler ile saman vs. hayvan yemlerini bile dışarıdan almaya başladık. Bozuk musluklar...
Şehirler arası oto yolculuğu yaptığınızda görmektesiniz uçsuz bucaksız ovalar, dağ ve tepelerimiz var ama bunların üzerinde, elektrik üretebilen rüzgar tiribünleri yok veya çok nadir. Ülkemiz dışarıya sattığı elektriğin 7 katını dışarıdan alıyor ve gün be gün bu artış çoğalırken elektrikte dışa bağımlı hale geliyoruz. Son bilgilere göre elektrik ithalatımız %63 artmış. http://www.bloomberght.com/haberler/haber/1545553-turkiyenin-elektrik-ithalati-yuzde-63-artti
Akaryakıt farklı değil, Dünyada en pahalı akaryakıt (benzin-mazot) Türkiye'de...Halktan beklenilen vergi tahsilatı olmayınca gelir kaynağı olarak yüksek akaryakıt vergileri çare olarak görülmüş. http://www.vergialgi.net/arastirmalar/bir-turlu-cevaplanamayan-soru-akaryakit-turkiyede-neden-daha-pahali/
Sağlık sektöründeki ilaç ve ameliyat gereçleri ile ortopedik malzemeler de dışarıdan...
Yediğimiz et bile dışarıdan...
Bakliyatımız dışarıdan,
Meşrubatımız, cipslerimiz dışarıdan,
Deterjanlarımız dışarıdan,
Elektriğimiz dışarıdan,
Arabalarımız dışarıdan,
Benzin-mazot dışarıdan,
Buğday ithal ettiğimizi de okuyunca..........
Yaşamsal olarak tamamen dışa bağımlı olmuşuz.
Peki tamamen dışa bağımlı olmanın gelecekte bizi bekleyen tehlikeleri var mı?
Var, hem de acı reçete olarak...
Selam ve saygılarla,
Yurdagül Alkan.