Yoldan tek tük araç geçiyor. İşlek bir yol değil. Ertesi gün yiyecek veren hiç olmadı. Her iki tarafı ağaçlı yoldan ayrılıp etrafı dolaştım. Burası ormandı ve ilerledikçe ağaçlar sıklaşıyordu. İç kesimde çok sayıda ağaç kökü, buradaki ağaçların kesildiğini gösteriyordu. Buna rağmen buralarda bile yeterince ağaç var sayılırdı. Yer yer kayalıklar ve bunların bazılarında kovuklar gördüm, kötü havalarda işimize yarayabilirdi. Daha ilerilere gitmekten çekindim, tekrar yol kenarına geldim.
Birkaç gün sonra saatlerce yağmur yağdı, hava soğudu. Kayalıklardaki kovuklara sığındık. Anladım ki kış yakında. Esas sorun işte o zaman başlayacaktı. Şimdilik ölmeyecek kadar yiyecek bulabiliyorduk. Ya kışın karda buzda ne yapacaktık? Bizler ehlileştirilmiş köpekler olduğumuz için doğru dürüst avlanmayı bilmiyorduk. Yabani olsaydık, kış şartlarında bile hayatımızı devam ettirebilecek kadar avlanabilir ve karnımızı doyurabilirdik.
Yalnız başıma etrafı dolaşmak istemiyordum, bilmediğim bir yerde başıma her şey gelebilirdi. Buna rağmen kış gelmeden etrafa bir göz atmaya karar verdim; arkadaşlarıma beni takip etmeleri için işaret ettiysem de gelen olmadı. Asfalt yolu takip ederek tek başıma gidecektim, böylece dönmek de daha kolay olurdu,
Yolda giderken önceleri kuş cıvıltılarından başka bir ses yoktu. Bir ara motor sesi de duydum, durup dinledim. Bir minibüs geçti, gitti. Birkaç dakika sonra birbirinin peşi sıra iki otomobil geçti; bunlardan biri yol kenarında olmama rağmen bana korna çaldı. Yürüdüm yürüdüm, yerin sarsılmaya başladığını hissedince kendimi kenardaki bir ağacın altına attım, dev gibi bir kamyon yolun ortasından son sürat geliyordu, yanımda geçti, yol asfalt olmasına rağmen arkasında bir toz bulutu da vardı, virajı alırken hızını hiç azaltmadı, arkasındaki kasa yoldan çıkacakmış gibiydi. Bir şey olmadı, kasa da kıvrılıp gözden kayboldu.
Otomobilleri görünce yola çıktığıma pişman oldum. Ya bunların içindeki insanlar yiyecek getirdilerse! Bu ihtimali çabuk unuttum. Küçük bir köprüden geçerken altında incecik akan bir dere görünce yoldan ayrılıp aşağıya indim, su içtim. Yola atılmış birkaç poşet de buldum, umutla içlerini karıştırdım yiyecek vardır diye. Bir şey çıkmadı. Diğer yabani hayvanlar tarafından avlanmış bir yabani hayvan leşine rastlasaydım bari. Yoldan geçen otomobillerin çiğnediği bir hayvan da olabilirdi. Hiç olmazsa bir kuş ölüsü... Yoktu, yok...
Bir ara geri dönmeyi düşündüm, ortalığı dikkatlice kokladım; burnuma yanık ve inek dışkısı kokusu gelince vazgeçtim. Nitekim az sonra birkaç evlik bir orman köyüne ulaştım. Belki on tane ya da biraz daha fazla ev vardı. Evler bahçe içindeydi ve hemen hepsinin ahırı vardı. Evlerin tamamı tek katlı ve ahşap. Bahçelerin birkaçında taştan yapılmış duvarlar, çoğunda ise çalı ve ağaçlardan yapılmış çitler vardı. Fazla yüksek olmayan bu çitlerin hatta duvarların insanların değil de daha çok hayvanların girmesini önlemek amacıyla yapıldığı belliydi. Tamamının bahçe kapısı tahtadandı. Bacaların çoğundan duman çıkıyordu. Bahçelerde otlayan inek, eşek, atlar ile eşelenen tavuklar; bahçe ve tarlada kullanılan çeşitli tarım araçları gördüm.
Bahçe kapısı açık bir evin bahçesine girdim. Evin kapısının önünde başı tülbentli, uzun entarili yaşlı bir kadın tulumbadan su çekiyordu. Açlıktan gözüm karardığından bir umut, yanına gittim. İşe kendini verdiği için beni görmedi, iyice yaklaşınca fark etti. Güleç yüzlüydü, benden korkmadığı gibi bana kızmadı, beni kovmadı. Başımı hafifçe öne eğip kuyruğumu sallamaya başladım. Eliyle “dur” işareti yapıp:
-Oradan ayrılma, sana ekmek getireyim, deyip içeri girdi.
Çok kısa bir süre sonra da dışarı çıktı, elinde kocaman bir ekmek parçası vardı; önüme attı. Biraz ilerime düştü ekmek, gidip tam alacaktım bir köpek hırlaması duyup olduğum yere çivilendim. Gelenin evin köpeği olduğu belli, benden çok büyük, çoban köpeğine benziyor. Kadın köpeği kovaladı, hiç sesini çıkarmadan biraz geriye gitti, oradan beni gözetlemeye başladı. Ben de kadından cesaret alarak ekmeği parçalayıp aceleyle yuttum, Bunu gören köpeğin bana olan kızgınlığı iyice arttı, kadına aldırış etmeden havlayarak saldırıya geçti.
Kaçtım, asfalt yola çıktım. Köpek peşimi bırakmadığı gibi köyün bütün köpeklerini de peşime taktı. Ortalık havlayan köpek seslerinden yıkılıyordu. Bu seslere birkaç evden çıkan insan bağırışları da eklendi. İnsanlar bana hem bağırıyor hem de küfür ediyorlardı. Taş atanlar bile oldu. Köyün köpeklerini cesaretlendirmek için “Tut oğlum tut, yakala onu!” diyenler vardı. Köyün dışına çıktığımda durup arkama baktım, bölgelerini terk ettiğim için takibi bırakmışlardı. Derin derin nefes alıp bir müddet orada dinlendim ve geldiğim yoldan arkadaşlarımın yanına döndüm.
(Devam edecek...)
( Köpeğin Adı Badi-33 başlıklı yazı Ömer Faruk tarafından 15.10.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu