-Alo, buyrun efendim ben Hüdaverdi.
-Kolay gelsin, hayırlı işler Hüdaverdi.
-Teşekkür ederim hanfendi ama sizi tanıyamadım.
-Bu ne kibarlık böyle kadınlara karşı Hüdaverdi? Demek ki yirmi yıllık karını tanıyamadın! Bunun hesabını sorarım ben sana.
-Sen misin Sultan? Kusura bakma hayatım, kafam o kadar meşgul ki sesini alamadım. Gişenin önündeki kuyrukta şu an en azından kırk-elli kişi var ve çoğu bana öfkeyle bakıyor. Beklemekten bunaldılar. Dışarı çıksam belki bazıları beni parçalar bile.
-Başka laf karıştırarak beni kandıramazsın, akşama verirsin bunun hesabını.
-İnan ki bir suçum günahım yok Sultanım. Buna rağmen gene de bir hata gördüysen özür dilerim.
-Neyse... Seni neden aradım biliyor musun? Korona Türkiye'ye gelmiş, onu haber vereyim dedim.
-İyi, hoş geldi, sefalar getirdi. İstersen akşam yemeğine davet et. Evde bir eksik varsa ben işten gelirken getiririm.
-Evde eksik gedik yok. Bir şey getirmen de gerekmiyor.
-Sen tedbirli kadınsındır, önceden gerekli olan malzemeyi temin etmişsindir. Bu tuhaf adlı kişi nereden geliyor? Akraban filan mı yoksa?
-Çin'den geliyor.
-Nee, yanlış mı duyum?
-Doğru duydun. Çin'den Min'den işte!
-Zaten senin gözlerinin çekik olmasından anlamalıydım. Bugüne kadar Çinli akraban olduğundan neden bahsetmedin? Öyleyse misafirimize içki de ikram etmeliyiz. Ben iyisinden birkaç şişe şarap ve rakı getireyim gelirken. Malum, yabancıların çoğu içkiyi severler. Yalnız Sultanım, beni bağışla ama Çin'i biliyorum da şu Min dediğin yer nerede?
-Saçmaladın gene Hüdaverdi. Korona bir vürüs ve diğer adı da Covit-19.
-Desene takma isim de kullanıyor. Gizli bir teşkilattan olmasın. MİT, CIA, FBI, KGB gibi. Olursa olsun canım, orası bizi ilgilendirmez. Sonuçta kendi tercihi. Biz gene de misafirperverliğimizi gösterelim.
-Ben ne diyorum sen ne anlıyorsun? Virüs bu virüs! Yani bakteriden çok daha küçük mikroskopik, bulaşıcı bir parazit.
-Sinirlenme Sultanım. Tamam senin dediğin olsun. Şifreli konuşalım, ona yani misafirimize bundan böyle Korona filan değil de virüs diyelim.
-Allah kahretsin! Senin beynin sulanmış, beynin...
-Çaaat diye bir ses duydum. Bir şey mi düşürdün ya da telefonu mu çarptın hayatım? Alo alo... Ses yok. Demek ki telefonu çarptı. Şimdi bana neden kızdı ki? Kadınları anlamak bazen çok zor oluyor çok! Neyse, bu konuyu unutayım da sırada bekleyen vatandaşlarla ilgileneyim. Yarım saattir hepsi gözlerini dikip kötü kötü bana bakıp durdular. Onlarla da başımı belaya sokmayayım. Korona mı Covit-19 mu yoksa Virüs mü neyse onunla nasıl olsa akşama tanışacağım!
BİTTİ...
(
Korona Hikayeleri-7 başlıklı yazı
Ömer Faruk tarafından
6.06.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.