Vatanımızın birliği ve beraberliği bozulmasın, esaret altında yaşamayalım diye namusumuzu ve şerefimizi muhafaza etmek, vatanımızı yaşatmak için can verenlerdir şehitlerimiz. “Şehitler ölmez, vatan bölünmez.” naralarıyla haykırırız onların ölümsüzlüğünü.


“Allah yolunda öldürülenlere ‘ölüler’ demeyiniz. Bilâkis onlar diridirler, lâkin siz anlayamazsınız.” (Bakara, 154)


“Allah yolunda öldürülenleri sakın 'ölüler' saymayın. Hayır, onlar, Rableri katında diridirler, rızıklanmaktadırlar.” (Al-i İmran,169)


İnanıyoruz ki vatan uğruna şehadet şerbetini içip fani âlemden göçenler, Allah katında peygamberlerden sonra en yüksek mertebededirler ve onlar asla ölmüş değillerdir.


Vatan, din, iman, namus, bayrak ve ezan için şehit olmak, sonu şehadetle biten baki hayata gitmek, rıza-ı İlahiye mazhar olmak için kendini feda eden yiğitlerden sadece bir tanesiydi Hikmet. Gerektiğinde bu vatan için canını hiçe sayanlardandı. İşte böyle bir yiğidin hayat hikâyesi:


Karadeniz’in fındık fabrikası Ordu’nun yüksek kesimlerinde bulunan ve doğal güzellikleri ile ünlü Gölköy ilçesinin küçük köyü Kozören, ormanlarla çevrili şirin mi şirin bir köydür.  İşte bu şirin köyde 1978 yılında bir yiğit teşrif etti dünyaya. Tam doğduğu ay bilinmiyor ama annesi “Otlar biçilirken doğdu oğlum.” diyor.


Otlar temmuz ayı gibi biçilmeye başlar Karadeniz’de. Bu ayda, renk cümbüşü hâsıl olur doğada. Çam ağaçları koyu yeşil, kırlar açık yeşil, gürgenler farklı tonda yeşil sergilerken bu güzelliklerle beraber bir çocuğun varlığından haberdar olur Kozören. Mert ailesi bu çocuğa, doğadaki güzelliklerin hikmeti için “Hikmet” adını verir.


 Hikmet dokuz kardeştir. Kozören köyünde üç odalı bir evde kardeşleri ile mutlu bir yaşam sürmüştür. Okul çağındaki ablaları ve abisi, evden uzaktaki okula giderlerken Hikmet onların arkalarından koşar, onlarla okula gitmek için can atardı. Okul çağına gelen Hikmet, okul yolunu zevkle arşınlardı. Okuma ve yazmaya çok çabuk geçti. Öğretmenleri Hikmet’ten hep övgü ile bahsederdi. Bu başarısını ilkokulu “pekiyi” derece ile bitirerek perçinledi. Ortaokul köyüne daha uzaktı. Kış aylarında ailesi, okul uzak diye onun okula gitmesini istemezdi ama Hikmet her zaman okula hevesle gitmekten vazgeçmedi. Ailesine “bu yolu sizin için yürüyorum ve hepinizi kurtaracağım” diye cümleler kurardı. Ailesini üzmek istemez, onlara yardım etmeyi çok severdi. Ailesinin maddi durumunu bildiği için onlardan kendisi için asla bir şeyler talep etmezdi. Okulda arkadaşının kolunda gördüğü kol saati çok hoşuna gitti. Ama bunu ailesinden isteyemezdi çünkü önce ailesinin ihtiyaçları karşılanmalıydı. Kol saatini çok sevmişti, almaya karar verdi. Ailesinden kesinlikle para istemedi. Ormanda ağaç kesip kestiği ağaçları satmaya karar verdi. Kazandığı para ile güzel bir kol saati alacaktı. Hemen işe koyuldu ama bu aceleci tutum onun bacağını kesmesine neden oldu. Ordu’da hastanede yattı, ayağına dikiş atıldı. Kol saati onun için bir hayal oldu. Okuldan geri kalmasına rağmen azmi sayesinde ortaokulda da kendinden söz ettirdi ve takdirlerle okulunu bitirdi.


Yaz tatilinde ailesine destek olurdu. Hayvanları otlatır, fındık bahçesinde babasıyla çalışırdı. Ablaları ile ormana odun çekmeye giderdi. Dokuz kardeş olan Hikmet ailede herkese yardıma koşardı. Kimsenin kalbini kırmazdı. Yaz tatili bir telaşla geçti. Gölköy’de liseye gidecek, eğitimine orada devam edecekti. Okulların açıldığı gün gelip çattı. Ama Hikmet gitmeyi çok istediği liseye gidemedi ailesinin maddi durumu iyi olmadığı için.


Bu durum Hikmet’i çok üzdü.  Zamanını köyde hayvanlara bakarak geçirdi. Bir yıl sonra ailesi Hikmet’i İstanbul’daki abisinin yanına çalışmaya gönderdi. Hikmet için bu durum bir fırsattı çünkü İstanbul büyük şehirdi ve para kazanıp ailesine verdiği sözü tutabilir hatta bir kol saati alabilirdi.


İstanbul’da bir lokantada garson olarak işe başladı. İşini çok severek yapıyordu. Hatta para biriktirecek, askere gidip geldikten sonra bir lokanta açıp işletme sahibi olacaktı. Üç yıl İstanbul’da çalıştı. Fazla para biriktirmek nasip olmadı. Aldığı para ile ailesine hep yardım etti. Çünkü önceliği hep ailesiydi.


1998 yılıydı, İstanbul’da abisinin evinde otururken babası aradı. Askerlik kâğıdının geldiğini kendisine iletti. Artık Hikmet vatan borcunu ödeyecekti. On beş gün içinde teslim olması gerekiyordu. Hikmet, hemen Gölköy’e ailesinin yanına döndü, askere gitmeden önce onlarla biraz vakit geçirmek istedi. 5-6 gün ailesi ile zaman geçirdi, sonra tekrar İstanbul’a yol aldı. İstanbul’da kalan abisi ve ablaları Hikmet’i acemilik eğitimini tamamlaması için Kayseri Hava İndirme Tugayına gönderdi. Hikmet, haftada bir ailesini arar, iyi olduğunu ve askeri eğitimleri başarı ile tamamladığını anlatırdı. Acemilik dönemi bittikten sonraki on günlük iznini Gölköy’de geçirdi.


Sarıkamış’ta üç ay kaldıktan sonra görev için Yayladere ilçesine geçti. Terör örgütü, eli kanlı vatan hainleri Doğu Anadolu’da halka rahat vermiyordu. Çocuk katilleri yaşı ne olursa olsun herkese kurşun sıkabiliyordu. Vatan toprağının bir karış parçasını bile bu bölücü terör örgütüne vermek istemeyen yiğit Mehmetçikler, canla başla mücadele ediyordu. “Vatan toprağı kutsaldır, kaderine terk edilemez.” diyen askerler, arkalarında sevdiklerini bırakıp bir bir şehit oluyorlardı. Hikmet, Yayladere’de bu vatan hainlerine geçit vermiyor, çatışmalara âdeta gözü kapalı koşuyordu. Bu çatışmalardan ailesine hiç bahsetmedi. Şehit olan arkadaşlarının arkasından döktüğü yaşları hep içine akıttı, bunu kimse ile paylaşmadı. Ailesinin de tedirgin olup üzülmesini istemiyordu. Zaten vakit çabuk geçmiş ve terhisine yedi gün kalmıştı. Askerlik hayatı boyunca ailesinden bir istekte bulunmadı. Ama terhisine bir hafta kala ailesinden arkadaşlarına övgü ile söz ettiği Ordu’nun fındığından ve balından istedi. Ailesi, ertesi gün hemen postane ile fındık ve balı gönderdi. Hikmet’in dört günü kalmış, artık Hikmet nöbet tutmuyor, zamanının çoğunu arkadaşları ile geçiriyordu. Hikmet, arkadaşlarına söz verdiği fındık ve balın bir anca önce gelmesini arzuluyordu. Terhis olmadan önce arkadaşlarıyla birlikte fındık ve baldan tatma düşüncesindeydi.


Akıllara kazınan tarih: 31 Mart 1999


Karakola gelen ihbar üzerine karakol içinde bir hareketlilik söz konusuydu. Askerler görev için hazırlık yapmaya başladı. Hazırlık yapanlardan birisi de hiç kuşku yok ki Hikmet idi, çavuşu onun bu göreve gelemeyeceğini dile getirdi çünkü Hikmet’in terhisine ramak kalmıştı. Ama Hikmet, çavuşunu dinlemedi, komutanına gidip görev almak ve son kez operasyona çıkmak istediğini söyledi. Komutanı onun ısrarlarına dayanamayıp ona izin verdi. Birlik yola çıktı, ihbara göre bir kulübede yaşayan teröristlere baskın yapılacaktı. Kulübeye yaklaşan askerlerin hiçbir şeyden haberi yoktu. Askerler tim halinde ilerlerken dört bir yandan silah sesleri gelmeye başladı. Askerlerimiz pusuya düşürülmüştü. Bütün askerler siper aldı fakat yerden kalkmayan bir asker vardı ve o asker ateş altındaydı. Onu sipere çektiklerinde artık çok geçti, şehadet şerbetini içmiş, maalesef şehit olmuştu. Şehit olan asker terhisine üç gün kalan Hikmet MERT’ti.


Çatışma bitmiş, askerler pusudan kurtulmuş, karakola dönüyorlardı. Yolda hiçbir asker konuşmuyor, herkes ağlıyordu. Karakola döndüklerinde onları diğer askerler karşıladı. Şehit Hikmet MERT, al bayrağa sarılı tabuta kondu. Arkadaşları için Hikmet’i uğurlama vakti geldiğinde Hikmet’in en yakın arkadaşı elinde bir kutu ile tabuta yaklaştı; fındığımız ve balımız geldi, hani birlikte yiyecektik diye hüngür hüngür ağlamaya başladı.


Şehit haberi tez yayıldı. Gölköy şehidinden haberdar olmuştu ama ailenin bu durumdan henüz haberi yoktu.  Aileye bu haberi birinin iletmesi gerekiyordu. Gölköy Jandarma Komutanı ile Kozören Muhtarı, Şehit Hikmet’in evine geldiğinde sabahın erken saatleriydi. Şehit babası, muhtar ve komutanı yolda karşıladı. Bu zor haberi vermek komutana düşmüştü. Şehit babasına “başınız sağ olsun” dediğinde baba dayanamayıp birden yere yığıldı. Bütün Gölköy halkı, Şehit Hikmet’in evine geldi, aileye teselli verdi. Kozören köyü hiç bu kadar kalabalık olmamıştı. Hikmet, son kez evinin yanına getirildi ve halktan helallik istendi. Anne, ayakta zor duruyordu, al bayrağa sarılı tabuta yaklaşıp oğlu için aldığı kol saatini tabutun üzerine bıraktı.


Şehit Hikmet MERT,  Kozören köyüne ait mezarlığa gözyaşları içerisinde defnedildi. Şehidimizin ismi, Gölköy merkezde TOKİ’nin yaptırdığı okula verilince ölümsüzleşmiş oldu.


Bizlere bırakılan vatanın kutsal bir emanet olduğunu unutmamalı ve ölümsüz kahramanlarımız gibi vatanımıza sahip çıkmalıyız. Merhum Mehmet Akif’in de dediği gibi:


“Sahipsiz olan vatanın batması haktır;

Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır.”  


SELAM OLSUN VATANI, MİLLETİ İÇİN CAN ALIP CAN VERENLERE…

 

( Ölümsüzleşen Hikmet başlıklı yazı OMARIM tarafından 21.02.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu