İnsan beyni gerçek bir
mucize…
Kurduğu alakasız gibi
görünen bağlantıları kurabilecek bir bilgisayar yok yeryüzünde. Ve olmayacakta.
Bir film seyretmiştim yıllar
önce. Ne ismini hatırlıyorum şimdi, ne de konusunu bütünüyle. Silinmiş
hatıralardan kalan ışıldamalara benzer bir sahne sadece, aklımın kuytu bir
köşesinde. Teklifsiz bir dost gibi, lazım olduğunu hissettiğinde destursuzca
çıkıp gelen… Beni bana getiren, beni benden götüren.
Adını bile bilmediğim devasa
bir yaylı çalgı aletiyle muhteşem ezgiler sunuyordu bir kadın, etrafını saran
insanlara bir parkın orta yerinde... İnanılmaz olansa, bu kadının sağır
olduğunun ortaya çıkmasıydı konser bittiğinde. Sesleri renk olarak görüyor, bir
ressamın fırçasıyla tuvaline işlediği gibi işliyordu eserini ince ince.
Dedim ya insan beyni bir
mucize… Kurduğu bağlantıyla teşhis koyuyordu derdime, kendince. Ve anlıyordum
ki; derman ararken derdime, derdim bana derman imiş. Dünyevi lezzetlerin çoğuna
sağır kalmam, ilahi bir ferman imiş.
Ve yalnızlık denizinde
yüzmek gibi
Derdim
Yanıbaşımda
(Yanıbaşımda- Sayfa 47)
Roman… Hikâye… Şiir… Hele ki
şiir…
Ne zamanki edebi bir eseri
elime alırım. Gökkuşağı kartelâsının bütün renklerine boyanırım, tüm
sağırlığıma rağmen.
Ve yine öyle oldu.
Ben
Şiir
yazar,
Bekleyebilirim
Sanıyorum
Bir
vakit daha
İdare
eder beni
Bu
mavinin
yeşile karışması
(Beklerim-
Sayfa 98)
Maviyle yeşilin iç içe
geçtiği benim coğrafyamın renkleriyle beslenen bir değer, Kıymetli Filiz
Çırpıcı Hocam. Renkleri duyabilen…
Haritanın üç mavi köşesine,
insanının sarı benzini ekleyebilir ve yeşile dönen o mavinin yine maviye
karışmasını bir şiir soluğunda bekleyebilir. Sessiz seslenişlere, bin bir anlam
yükleyebilir.
2015 yılında Halk Edebiyatı
Dergisi Yayınları tarafından yayımlandı Filiz Çırpıcı Hanımefendinin “Han”
isimli şiir kitabı. Yüz on şiir, yüz on sahife. Eşsiz bir renk harmanı…
Burada
kalırız biraz
Burası han dediler.
Gafile
saray amma
Bize zindan dediler.
(Han-
Sayfa 11)
İnananın zindanı, inançsızın
cenneti... Konanın göçeceği dünya oteli… Arayışlara eklenen sabır ve çile
teslimiyeti.
“Koy ortaya neyin varsa/
İşte meydan dediler.”
Uzak mı? Bulamadınız mı
hala?
Uzak
da neresi?
Çıkıp
gelsem ülkene,
Bulur muyum seni?
Adın
sanın belli mi?
(Uzak-
Sayfa 15)
Buldunuz değil mi?
Hoş
geldiniz
Buyurun
Kusura
bakmayın
Evim
biraz dağınık
Kelimeler
saçılmış
oraya buraya
Şiirlerimden
dökülmüş olmalı
(Dağınık
Ev- Sayfa 23)
İnsanın döktüğü kırıntılar,
koca bir karınca kolonisini besler. Ya şairin yüreğinden şiir diye dökülenler?
Tüm toplumu besler de, yine eksilmez değerinden...
Uyarmadı demeyin. Öyle
şiirler var ki, kırk yıllık hatır yükler telvesiz.
Bakır
bir cezvede
Kaynıyoruz yıllardır
Nefesimizde
koyu bir sevdanın
keyfi var
(Kahve-
Sayfa 73)
Bin bir çiçekten polen devşirir,
balını yapmak için arı.
Şair;
şiirini geceden ve hayalden devşirdi.
Ve
çile heybesinden…
Ve
aşkın nefesinden…
Bir eser üretir ki, beyazdan
daha arı…
O
da bu handa bir yolcu idi.
Geldi.
Geçiyor…
Tüm iz bırakanlar gibi yön
tabelası olacak her yolcuya, bu çileli yola döktüğünüz çakıl taşları…
Kuyuya
düşmez isen
Hak hatır sormaz sana
Kuyulara
düş gönül!
çilelerden var O’na
Yüreğinize sağlık Filiz
Çırpıcı Hocam. Ve vesilenizle, tüm şairlerimizin de kalemine bereket.
Ve yine öyle oldu. Fakat yalnız
ben değilmişim edebi lezzetlerin rengiyle boyanan. Ve sadece, peşinden gelecek
bir diğeriyle yunulan.