Yokolmak, bitmek veya kayıplara karışmak, hangi dünyada ve bedende gerçekleşen bir sonlanma durumudur. Her yazar ve düşünür, bu doktrinlerle ile ilgili bilgilerini yazın hayatına aktarmıştır. Bundan hareketle iki türlü yokluğa işaret edeceğim. Birincisi, bedenin ölümü; ikincisi, zihnin veya ruhun ölümü. bu iki ayrım bana göre her düşünür tarafından tartışılmış; ancak bu kadar kesin bir ayrıma gidilmediği gibi üzerinde bir consensus (fikir birliği) sağlanamamıştır.

İlkel dönemlerden beri varlık ve yokluk, sürekli dillerde dolaşmış ve zihinleri karıştırmıştır. Platon`a göre, nesneler ve insanlar birer gerçeklik olmaktan öte, dış dünyanın görüngüleri, yansımalarıdır. Yani herhangi bir düzlemde bir gerçekliğimiz yoktur ve sadece görüngüler olarak varız. Bu nedenle nesnel bir varoluş gerçekleşmediği için yokoluş da reelliğini ortaya koyamamaktadır. Aristo ise, Platon`un düşüncelerine karşı çıkarak, bizim nesnel olarak, zihinden bağımsız bir biçimde varolduğumuzu, dış dünyadan bağımsız, özerk bir gerçekliğimiz olduğunu iddia etmiştir.

İlk dönemlerden beri varlığın varolması ile ilgili bir fikir birliğine ulaşılamazken, yokoluş ile ilgili nasıl bir ortak payda oluşturulacaktır ya da mümkün müdür?

Birey, belli erekleri yerine getirmek ve varoluşunun doğasına uygun olarak yaşamak zorunda olan psiko-sosyal varlıktır. Varoluşumuzu farklı doktrinlerle ve teorilerle açıklamaya çalışan düşünürler, bireyin farklı özelliklerini başat faktör haline getirmişlerdir. Marx`a göre, birey üreticidir, ürettiği kadarıyla kendini gerçekleştirir. Spencer`e göre birey bir organizmadır ve sadece doğar, büyür ve ölür. Başka bir gaye yüklenmemiştir ona. Durkheim`e göre, birey uzmanlaştığı derecede birey olmuştur. Weber`e göre, biriktirebildiği kadarıyla kendini var eder. Rousseau`ya göre, ilkele dönebildiği, modernlikten uzaklaşabildiği kadarıyla insandır v.b gibi birey tek yönlü ele alınmaktan öte parçalara ayrılarak açıklanmaya çalışılmıştır.

Birey, varoluşunun gerektirdiklerini yerine getirmezse, kendi gerçekliğini nesnel olarak gözler önüne seremezse kaygılanır ve bir anlamda iç kaos durumu yaşar ve bu ölüme, yoklomaya duyulan tedirginliğin verdiği amaçsız varolma durumunu ortaya çıkarır. Kanatları koparılmış bir güvercin gibi ne uçabilir ne de artık yürümeyi becerebilir. Pratik olarak hiçbir olgu üretmeyen, sürekli erteleme korkusu onu ruhundan koparıp bir cam parçasına dönüştürür.

Diğer bir şekliyle, yoklomak, nesnel olarak ortadan kaybolmak, soyutlaşmak anlamına gelmez. Hala bedenlerimiz bir yerlerdedir, yahut bir rüzgarın eliyle savrulmuştur bilinmezliklere. Gerçekten de kendini gerçekleştirmemiş, varlığını ortaya koyamamış hangi birey yaşadığını umabilir ve de söyleyebilir ki.

Gözlerden düşmek, ölmek, göçüp gitmek çok sıradan olduğu gibi her birey bunu yapabilme potansiyeline istemese de fazlasıyla sahiptir. Oysa ki uykudan uyanmak, dış dünyanın uyaranlarına karşı algısı açık, kendini bilen ve tanıyan bir birey olmak çok daha zordur.

Oturup sonumuzu bekleyerek ağlamaktan şişen gözlerle mi dünyayı, kendi küçük camımızdan seyredeceğiz. Yine dönersek yokoluşa, hangi boyutta gerçekleşen meta ötesi bir dönüşüm durumudur bu. Ruhlarımız mı, bedeblerimiz mi ya da her ikisi mi kendini uçurumlardan atmaktadır.

Eski çağlar Mısır`ında insanlar ölülerini toprağa gömmezlerdi, onları pişirip yerlerdi. Nedeni ise ölülerinin tamamen yokolmaması, varolan dünyadan gitmemesi, sürekli onun ruhuyla birlikte olma düşüncesinden gelmektedir. Yoksa bedenler çok mu aciz de onları topraklar altına serip, kimseler görmesin diye saklıyoruz ve hayat sadece üzerimize atılan bir kürek topraktan mı ibarettir.

Ve sen zaten, kendine yabacılaştığında, emeğine yabancılaştığında, üretime yabancılaştığında yokolmuş, yosunlara bulaşmış değil misin?

Ne gerek var bir avuç gözyaşına ve bir kürek toprağa....
( Yokolmak Mı Ölüm Ölüm Mü Yokolmaktır? başlıklı yazı ferhat-ciftc tarafından 24.03.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu