--
DO --
DOĞUM VE ÇOCUKLUK
ADAMIN
DOĞUŞU
Önce
adam oldu
Sonra
oluştu evren
Yeniden
Adamda.
Suyun
adı kondu
Taşın,
toprağın
Bir
bir isimlendi varlık
Yaşanan
hayat kavranan oldu
Çiçeğe
çiçek dendi; çiçek soldu…
Ve
saymaya kalktı adam,
Varlığı
ayrı ayrı
Var
olan tek varlık,
Varlara
dönmüştü artık
Saydıkça
arttı sayılar
Büyüdü
ayrılık…
Kuşlara
isim verdi adam,
Sonra
uçmaya.
Çiçeklere
isim verdi ve kokmaya.
Gördüklerine
isim verdi bir bir;
Görmeye…
Derken
kapayıp gözlerini ruha da isim biçti
Böylece
şekillerini giydi her şey
İsimlerden.
Suretlerle
çevirdi kendini adam
Surete
döndü.
Suret
sahibi, sureti gördü.
Yitirdi
şekle sığmayanı; söndü özü.
Böyle
böyle böldü yaşamı adam
Artılarla
kesretti
Vahdeti
yitiren benlik, cenneti kaybetti.
Ve
şeytan!
Ağzı
elmalı o yılan
Diliyle
uzattı meyveyi
Elmaya
elma dedi adam;
Dilden
tattı rüyayı.
Kattı
adı yokluk olan Adem’e
Varları
Havva’dan şeytan
Ayırdı
onu yokluğundan, yoktan.
Bin
bir renge büründü birden evren
Bin
bir şekle girdi
Her
an tükenen.
Geldiğine,
hiçliğine dönen.
Ve
anladı adam aldanmışlığını
Dedi
yok mu olmada bu alem
Her
dem değişerek;
Yoksa
var mı sanmada yoku Adem?
Soru
işaretinde yaşayan adam! Kafan eğik, sırtın kambur düşüncelerinin ağırlığından;
ellerin sana sorudur, bedenin, evin, tuttuğun şemsiye soru işareti, yağan yağmur…
Hayat
nedir, nasıl oluşur? Sonsuz mudur madde, evren, zaman? Sorar işareti adam…
Ünlem
işaretinde yaşayan adam! Kolların ünlemdir, bacakların; beynin ünlemler
yağdırır, gövden kalın…
Hayat
budur! Böyle oluşur! Madde, evren, zaman sonsuzdur! Değildir! Yoktur! Yok,
vardır! Ünlem işareti adam! Kurtulmak için senin oklarından, eğilir her korkan
…
Ama
bilinir ki benzerlik vardır her farkta. Şudur ortak “nokta”sı ünlem işareti
adamla, soru işareti adamın da: Altlarındaki nokta.:)
Ve yine
bilinir ki, başka adamlar da vardır yaşayan: noktalı- noktasız virgüllerde,
köşeli-köşesiz, tekli- çiftli parantezlerde, üst üste iki noktalarda, üç nokta
yan yanalarda…
Ve hiçbir adam, her fikir için her an,
kalamazken bile tek bir işarette; kendininkilerle diğerleri çarpıştığında,
dışarıda hatta içerde, zaten özlerine işleyemeyecek işaretler başlar didişmeye.
Biri birini götürmeye, değiştirmeye…
Sadece o
alttaki, üstteki, yandaki ya da içteki nokta kalır ki ;Tüm işaretler
noktadandır! Tüm çizgiler, evler, adamlar, tüm işler noktadandır!
An gelir anlaşılır,
Uçup giden bir ezginin yiten sesi gibi,
Nokta da silinir; kalır nüktesi :)
Siz yine dikkat buyurun işaretlere :)
Kendi işaretinizi kendiniz bulun!
Aldanmayın her söyleme
Ne olursa olsun, her işaret,
Kendi yolundan “son nokta”sına ulaşır!
İkametgahına yakındı
deniz. Acele ile giyinip , dışarı atmıştı kendini . Sırtı iyice çökmüş, kendini zor
taşıyan ayakları ile yürüyüp nasıl
gelmişti buralara kadar. Ayakkabıları da yoktu ayağında üstelik. Bir anlam
veremedi hiç. Hatırlamıyordu hiçbir şey. Yağmur yağıyordu çise çise; gök
gürültüsü, çakan şimşekler ve şiddetini gittikçe arttıran yağmur ; sırılsıklam
olmuştu birden. Sahilde idi. Dalgalar
sahile her vuruşunda çıkardıkları uğultuyla
valsteydiler adeta. Kahkahalar
atarak oynaşıyorlardı martılar !
Dalgınca ve şaşkın ilerlerken kumsalda; bastığını
fark etti bir deniz kabuğuna. Eğildi; nazikçe aldı avucuna . O da ne ? Birileri
ile konuşuyordu sanki. İyice yaklaştırdı kulağına titreyen elleriyle. İnceledi kabuğu. Derinlere giderse duyguları
ona,bu sırrı çözebileceğini işaret ediyordu sanki. Sonsuz bir hızda;
düşünceleri deniz kabuğunun esrarengizliğinde seyahat ediyordu. Dünya’yı, galaksileri,
tabiatı nasıl oluyor da bu turda görebiliyordu tek tek kabuğun içinde. Hala
şaşkındı. Alıp götürdü onu düşünceleri. Sonunda uçsuz,bucaksız,dipsiz karanlık
okyanusunda bitti yolculuğu. Karanlıklar. Hala karanlıklar zifirlerle kaplı
bitimsizdi. Deniz kabuğunu dikkatlice
avucundan bıraktı kumsala. Çok tedirgindi. Ürkmüştü ! Sonra baktı denizde ki
yakamozlara. Rahatlamıştı. Ve birden hareketlenen denizin dalgalarındaki med ve
cezirlerinde kayboldu deniz kabuğu, yine denizinde.
Deniz kabuğuna bir yağmur
damlası düştü. Kabuk bu beklenmedik
misafire sordu: “ - Kimsin sen ? Nereden
gelip nereye gitmektesin? ". Damla :" - Ben denizden gelenim."
dedi. "Ve ben gökten gelenim." " Yine göğe çıkacağım ve yine
denize ineceğim."
Sonra başka damlalar da
geldi Ve kabuk doldu taştı. Kabuğa
sordular " Sen kimsin ? Sen nereden gelip nereye gitmektesin ? " Kabuk: " Bende denizden gelenim."
dedi. " Ve bir yere gittiğim yok, ne olacağımı bilmiyorum. Aslında ne
olduğumu da ... "
Bunun üzerine damlalar,
hep bir ağızdan: " - Yaa,senin için üzüldük" dediler. O kadar
gürültülüydüler ki, kabuğun içinde dalgalar oluştu." – Oysa biz,eninde
sonunda yine deniz'e gideceğiz. Deniz bizlerle dolu.Biz olmasak,deniz olmaz. Ve
biz denizde gizliyiz." Kabuk,buna çok şaşırmıştı. "- Öyle mi ?" dedi. " Oysa bilirim ki
deniz'de bende gizli !."
Damlalar bu söze öyle güldüler,
öyle güldüler ki kabuk sallanmaya başladı.Ve bazıları kabuktan dışarı bile
düştü."- Şuna da bakın. Koskoca
deniz onda gizliymiş.Ne deniziymiş bu ? Bırak denizi, biz gelmesek bir damlan
bile yoktu. İçin bomboştu. Biz olmasak,kör bir boşlukla dolu olacaktın.”
Ve kabuk dedi ki :"
İşte her şey o kör boşluktan olmalı. Belli ki her şey o kör boşlukta gizli.
Deniz bile ..."