Büyük bir şaşkınlıkla çığlık çığlığa uyandı ; kan ter içinde . Kimdi ? Nerede idi ? Toparlayamadı düşüncelerini uzun bir sure. Rüyasında doğa üstü; karmakarışık olaylarla boğuşmuş, birden sıçrayarak o alemden kurtulmuştu .

                          Duştan sağanak yağmur gibi akan ılık suyun altında buldu kendini. Sanki su aklını başına getiriyordu. Rahatlamıştı. Kimliğini hatırladı. Nereye gidip gelmişti hatırlayamadı bile. Olan olmuştu işte. Geriye cevaplayamadığı onca sorular kalmış,beynini kemiriyordu.Nerden gelmiş,nasıl vucüt bulmuş ve nereye idi yolculuk ?

                        Gözünü kapatsa kabus . Sağa sola dönmeleri yatakta; zorunlu kültür fizik adeta.  Boşa da koysa, doluya da koysa ; aldıramadı bir türlü sorunları. “Hele bir sabah olsun, hayırlısıyla; ben bilirim yapacağımı !” diye konuşa konuşa kendince dalıverdi uykuya .

                          Kan ter içinde kalmıştı, gözlerini açtığında. Yastık ta öyle . Doğruldu, gece kendine verdiği söz düşünce aklına ; insanlığını, adamlığını, her güzel şeyi, huyunu suyunu, alışkanlıklarını bıraktı eşinden habersiz yastığın altına . Oh be ! Özgürdü  işte; kuş gibi hafif ve umarsız.  Ve kalktı yataktan, yepyeni bir kimlikle .

                        Tuvalete girdi,giderdi ihtiyacını; ne yıkadı elini ne de yüzünü . Ne gerek vardı ki ? Giyindi  ne bulduysa; ütülü ütüsüz, temiz veya kirli . Ne fark ederdi ki ? Yaktı sigarasını, çekti dumanı kahvesinin eşliğinde; üfledi. kapısını,penceresini açmadığı odaya. Bıraktı izmariti küllükte. Az sonra kalkacak eşinin peşinden neler söyleyeceğini takmadı bile . Ve ilk defa evden çıkarken seyretmedi ve veda öpücüğü koymadı yanaklarına. Yıllardır hep şükretmişti varlığına oysa .

                      Açtı kapıyı, giydi  topuklarını çiğneyerek toz toprak ,çamur içindeki ayakkabısını. Ne bismillahirrahmanirrahim dedi, ne de okudu; yöneldi asansöre . Girdiğinde 3-4 kişi vardı.Suratı dokuz karış ,ne selam verdi ne de günaydın dedi.  " - Aman böyle daha iyi be !" dedi içinden . Kendine gülümseyerek bakan esnafları görmemezlikten geldi önlerinden geçerken .

                     Koridor tarafına oturdu dolmuşa binince. Dolmuş doluyordu yavaş yavaş. Yerinden kalkmadan ve pencere tarafına yaklaşmadan yer verdi genç bayana. Sürtünerek geçen bayanın sert bakışlarından ve kendince mırıldanmasından alınmadı hiç. Hareket edince dolmuş; önündeki koltukta oturan yolcunun sırtını sertçe bir kaç kez dürterek; 200 TL yı uzattı  " -Bir kişi  !" talimatını verdi otorite içinde. Sırtından ansızın dürtülen adamcağızın hoplamasına  güldü için için . Şoförün " - bozuk yok mu?" uyarısını duymamazlıktan geldi ve büyük keyif aldı bu tavrından , cebinde onca bozuk parayı şıngırdattı  gıcık verircesine. Şoför de takmıştı kafaya,  illa 2 lirayı alacaktı.  Bir çok market önünde durup , bozdurdu parayı nihayetin de. O kadar vakit kaybına bile yolcuların tepki göstermemesinden öylesine keyiflendi ki.

                       O ara telefonu çaldı. Açtı ,inene kadar davul gibi sesi ile kimseyi umursamadan bağıra çağıra,kahkaha ve sinkaflarla dolu gırgırca konuştu. Gıkı çıkmadı kimsenin . Bir yandan da ; yanındaki bayana hafiften yaklaşarak iyice temas sağladı bacaklarında . Öylesine hoşnut ve heyacanlandı ki  sapıklığından ; kızarmadı yüzü, utanmadı hiç .  Titriyordu son durağa gelip indiklerinde. Ve yolcular acele ile kaçarcasına uzaklaştılar bu haddini bilmezden .

                      Ağzında sigara, sokağa tükürerek ; sağdan soldan yürüyenlere çarpa çarpa ofisine ilerlerken, izmaritini attı yanar vaziyette çöp kutusuna. Çöp kutusundan yükselen dumanları seyretti sadistce. Kimselerden ne selam aldı ne de selam verdi yol boyunca.

                       İşcisine hakaret etti ; ofisine girer girmez "-  ne bu pislik  ? " diye. Tertemizdi etraf oysa . Oturdu koltuğuna " - çay söyle ! " dedi. " Günaydın Amca !  " diyen garsona baktı ters ters, bir yudum aldı çayından ve " - Bu nasıl çay ?  Bulaşık suyu gibi ! Al şunu !" . Kaldırdı attı yere bardağı. Şaşırdı garson, yeni demdendi ,harika idi çay halbuki. Bu gün , yıllar sonra " - solundan kalkmış galiba " diye düşündüler.  Nereden bilirlerdi ki, bütün güzel alışkanlıklarını, karekterini ıslak yastığın altında bıraktığını .

                   Hırsını,hıncını almaya kararlı idi bu gün ! Çalan telefonlarına cevap vermedi veya reddetti akşama kadar. Merak etsinler, çatlasınlar diye; geriye de dönmedi  hiç . Ziyaretine gelen onca yıllık dostlarına ne hoş geldin dedi , ne de ikramda bulundu . Ayağa bile kalkmadı koltuğundan gelişlerinde de gidişlerin de; inadına inat .Kırdı,döktü ; hayvanlaşmıştı bir kere.

                    Erken çıktı ofisinden ; umurunda değildi iş güç . En yakın meyhaneye attı kendini.  Köşedeki masaya oturdu,izbe mekanın. Siparişler verdi koşuşan garsonlara bağıra çağıra . Bir kaç meze eşliğinde, kısa surede bitirdi büyük rakıyı. Bahşiş bile bırakmadı hizmet edenlere."- Yazın bu hesabı bana" dedi kasiyere. Düşe kalka attı kendini sokağa. Karanlıktı ortalık.  İşedi, ulu orta  bir duvar dibine.Kustu. Körkütük sarhoştu !  Gelen geçene küfürler savurdu, bol ve durmadan attı naralar.  Evinin yolunu tuttu bir takside sızarak .  Gözlerini zor bela açtı şoförün dürtmesiyle .

                      Çaldı evinin zilini . Bağırdı, kapıyı biraz geç açan kaç yıllık eşine. Şaşkındı eşi.. " Allah Allah ! Ne oldu ki böyle !" demekten alamadı kendini. Gürültü,patırtısını tepinerek arttırma çabasındaki adamı durdurmak mümkün değildi artık nedense.  Tüm apartmanı kaldırdı ayağa, gece yarısını çoktan geçmişti bile. Alt kattakinin balkonuna sigara izmaritlerini atarken; sesi  narası çınlattı siteyi .

                     Eşi koluna girip zar zor götürdü odasına.  Başını yastığına koyan adam; birden ayılı verdi. Sabah ; toplumdan bir kin ve hınç içinde hesap sormak, çoğu bireyler gibi olmak için yastığının altına bıraktığı kişiliğine,adamlığına,insanlığına velhasıl gerçek kimliğine artık kavuşmuştu işte .

                    Şaşkın gözlerle ve mahcup ,utangaç bakındı eşine; " Ne oldu bana hayatım ?" dedi  ve hüngür hüngür katılırcasına ağlayarak daldı o temiz uykusuna ve döndü asıl hayatına .

                                              Oluşurken evren; adam oldu önce ve sonra insanlar . isimler konuldu yaratılan varlıklara.Toprak, taş velhasıl her şey dizildiler tanımlarda. Uçmaya başladı kuşlar, çiçekler kokmaya ve şekillenmeye. Evren büründü birden renklere bin bir şekle girerek ve her an tükenerek. Ve aldandı doğan insan. hiçliğe döndü gelen.

Adam şeye baktı

Bir baştı bu.

Köpek şeye baktı

Bir taştı bu.

Şey kendine baktı

Ne baştı, ne de taştı…

Sanatkarının hayali gerçek etmesi

Sözde, varlığa dökmesiydi.

Taşa giydirilmiş bir hayaldi

Sonsuz Tek Var’ da var

Bir dalgalanmadan ibaretti.

 

Bunu bildi

Benliğini aştı

Kendinden geçti

Yokluğunda

Hiçliğin sonsuzluğuna aktı

O şimdi hiçliğinden Hu’ya varan dı…

 

       

                   Kur’an-ı Kerim:“(38/71)’de Allah, kokuşmuş çamurdan bir insan yaratacağını söyler. “Onu tesviye ettiğim..” (38/75) ve “Yarattı ve tesviye etti.” (87/2) ayetlerinden anlaşıldığı üzere de, tesviye, yaratmadan sonra olur. Demek ki insan maddesi çamurdan yaratıldıktan sonra, bir de insan suretini alması, insanlık seviyesine gelmesi için bir müddet de tesviye edilmiş, bedeninin parçaları, kıvama gelmesi için düzeltilmiştir .Bu nedenle çeşitli ayetlerde, çeşitli yaratılış kademelerine işaret edilmiştir. (3/59) da topraktan, (23/12) de çamur hülasasından, (15/28) de kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan, yaratıldığı söylenmiştir.” “Andolsun biz insanı pişmemiş çamurdan, değişmiş cıvık balçıktan (kuru bir çamurdan, yoluna girmiş, şekillendirilmiş bir balçıktan) yarattık.” (15/26) “Ve le kad halaknel insane min salsalim min hameim mesnun.”,  “İnsanı kiremit gibi pişmiş çamurdan (vurulduğunda testi gibi ses çıkaran kuru bir balçıktan) yarattı.” (55/14) (“...Ben muhakkak çamurdan bir beşer yaratacağım”(38/71) sonra üzerinden uzun zamanlar geçtikçe kokuşan, vasfı değişen hame, ve bundan süzülüp alınan şeyler (tek hücreli yaratıklar) (“...Biz insanı çamurdan bir sülaleden (süzmeden) yarattık.”(23/12)), sonra hücrelerin bölünerek çoğalma, yani eşinin kendisinden yaratılması aşaması (“Sizi bir tek candan yarattı, ondan eşini yarattı.” (4/1)), daha sonra da eşeyli üreme aşaması (“O ikisinden birçok erkekler ve kadınlar yaratıp yeryüzüne yaydı.” (4/1))..

.        Bu konuda diğer bazı ayetler şunlardır: “Oysa O sizi aşama aşama (türlü merhalelerden geçirerek) yarattı.” (71/14)), “Sizi bir çamurdan yaratan...” (6/2), “Ve Onun ayetlerindendir ki, sizi topraktan yaratmıştır, sonra siz şimdi insansınız. (Yeryüzüne) yayılmaktasınız.” (30/20).

                Görüldüğü gibi ayetler, özellikle insanın oluşumunda, gökten inme ani bir yaratmayı değil yeryüzünde vesilelere bağlı olarak gerçekleştirilen aşama aşama bir yaratmayı vurgular. “Sonra onu bambaşka bir yaratılışla inşa ettik” (23/14) ifadesince de, bambaşka bir ruhani yaradılış kazanmış, hatta ölümden sonra da bir hayata aday ve yolcu yapılmıştır.

               “Biz bu dünyaya gelmeyiz. Bu dünyada oluşuruz. Yaprağın ağaçta oluşması gibi… Okyanusun dalgaları yaratması gibi… Evren, yaşamı, insanları yaratır. Her insan doğanın, tüm evrenin bir hareketi, kendine özgü bir ifadesidir.”

                                                                                      

                  Kendiliğinden oluş; bizim tarafımızdan öyle algılandığı için (Görülen), fıtratımız (tabiatımız, oluş tarzımız, yaradılışımız) gereği bize öyle algılattırıldığı için, yani kendini öyle gösterdiği için (Görünendir).Canlılar âlemine baktığımızda ne görürüz? İnsanlar kendi irade ve güçleriyle hareket eder, ağaçlar kendiliğinden büyümez mi? Elbette canlı- cansız varlıklardan etkilenir, hatta yararlanırlar. Başka varlıklar da onlardan.

                 Örneğin; insan yaşam idamesini, başlıca kendi varlığı gibi organik,yani canlı kökenli olan besinlerden edinir. Ağaç ise inorganik olarak sınıflandırılan cansız dediğimiz varlıklardan; yani topraktan, sudan, güneşten edinir. Ama insan da, ağaç da aldıklarını işleyen, sindiren, enerjiye çeviren bir sisteme sahiptirler. Bu sistem de onlara, onları üreten atalarından miras olarak geçmiştir. Yani canlılık, ister başka canlıları tüketsin, ister cansızlara dayansın, kendini türeterek sürüp gider.

                    Daha genel olarak canlı- cansız tüm varlıklara baktığımızda,: varlıkların, kendi yapılarından kaynaklanan bir var oluşla varlıklarını sürdürmekte olduklarını görürüz. Bu var oluş, başka varlıkların etkisiyle evrilip çevrilse de, ‘varlıkların haricinde bir gizil etki olmasa da olur, varlıklar ve etkileşimleri, birbirlerini var kılmada yeter’ gibi görünmektedir. Yani açıkça soracak olursak; örneğin su, soğukta donup sıcakta buharlaşırken tanrı tarafından mı yönetilmektedir? Yoksa doğası gereği ve çevresel etkenler nedeniyle mi böyle olmaktadır? Ya da bir bebek, ilk neden olarak anne ve babası sayesinde dünyaya gelmez mi? Başka bir gizil ve neden aramaya gerek var mıdır?

                      Maddenin halden hale geçişi, yaşamın kendini kotlayarak türetmesi, canlının oluşunu sürdürmesi ve gözlenen maddi varlıkların perde arkalarında atomların kesintisiz devinimleri, kendi kendilerine ve kendi gibilere dayanarak, kendiliğinden sürüp giden bir oluş sergilediklerini göstermez mi?

                        Muazzam ölçekteki bir evrenin sadece şu anda bile, her noktasındaki varlıkları dikkate aldığımızda bir ‘sonsuz sayıda varlık’ düşüncesine kapılırız. Hele şu anda olan tüm varlıkları daha da genellediğimiz de ;  (yani gelmiş- geçmiş tüm maddi formları, tüm canlıları, tüm atomları, kısacası tüm var oluşları düşündüğümüzde) her şeye etki eden ve her oluşu tasarrufu altında tutan, dışarıdan, harici bir güç ve bilinci değil de varlıkta ki adeta özsel, içsel, örtülü bir gücü ve bu gücü kullanan gizil bir bilinçlilik halinin yansımasını görürüz. Bu görüş bizi, varlıklardan ayrı, evrenin dışından onları yaratan ve uzaktan kumandayla onları hareket ettiren Allah’a götürür.

                 Yüzüne vuruyordu Güneş , perdenin aralığından.  Bir oraya , bir bu yana döndü yatağında. Rahat bırakmadı güneş’in gaddar ışığı. Açtı gözlerini sabah olunca.  Perdenin kenarından süzülüyordu   güneş içeriye hala. Dinlenmiş, düşünceleri berraklaşmıştı. Nefes alıp veriyordu işte, bu dünyada idi. Baktı sağına , soluna; yanında uyuyordu eşi tüm güzelliği ile melek gibi ,başı yastıkta. Güzeldi yaşamak. Şükretti yaradanına ve bugününe. Kalktı büyük bir sevinçle, bir şarkı tutturdu şen şakrak.Yıkadı elini yüzünü ; tuvaletini yaptı dünkü edepsizliklerine, rahatladı. "Oh be dünya varmış " dedi !

 

( Do Re Mi... Es -3- başlıklı yazı KENAN KOÇ tarafından 30.01.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu