Bu şiirimi sadece dört beş ay önce sitemizde yayınlamıştım zaten. Arabayla gidip gelirken sık sık Suriye'li çocuklar atlıyor önümüze, mendil satıyorlar, su satıyorlar, cam siliyorlar. Belki bir dilenci şebekesinin eline düştüler ama belki de sadece üç beş lira için bir umut, üstelik bilmedikleri bir coğrafyada, belki küçük kardeşlerine bir kutu süt alacaklar. Belki kontör alıp memleketini arayacak ve sadece bir konuşmayla sevdiklerine kavuşacak. Kim bilebilir ki.. biz iyi niyetle yardımcı olmaya çalışalım da.. çocukları her gördüğümde içim gidiyor.. Hele bir de pandemi dönemindeyiz ki hayat şartları her açıdan çok çok daha ağırlaştı... belki bir kişinin daha farkındalığını artırır ve bir şekilde yardımına vesile olabilirim amacıyla yine paylaşmak istedim. Alacağımız bir hayır duası tüm hayatımızı değiştirebilir. Malın, mülkün, varlığın tek sahibi O, paylaşmasını bilelim dostlar...
Asıl adı Marwa’ydı
Meryem diye çağırırdı mahalleli
Muhacir pazarı da denilen
Eski Konya’nın kerpiç evlerinden
Koşarak çıkan kız çocuğunu
Ne savaş bilir
Ne silah, ne terör
Ha Esed, ha Esad
Ona hep aynıydı
Biraz aşina bir kelime
Bir de yallah, defol misali
Manasız deyişler
Güzel sözlerdi hepsi sanki
Öyle ya
Bir çocuğa ne söylenir ki kötü
Jamal’ı bilirdi hayal meyal
Komşu bonusu mobilyalı odasından
Babasının resmi
Baba diyemediği resim
Çağıramadığı resim
Konuşmayan resim
Ama beş vakit bir ses vardı konuşan
Aşina olduğu bir ses
Akraba bir ses
Her lisandan konuşan bir ses
İçi bi sıcak olurdu
Uyur kalırdı öylece
Suhana henüz yirmili yaşlarda
Zor bir hayat yaşıyordu
Yalnızdı
Kadındı
Yetiyordu kendi kendine
Haysiyetliydi, namusluydu
Şükrediyordu
Koymadı asla gönül bu topraklara
Vardı insanın iyisi kötüsü hep
Her yerde, her zamanda
Jamal’ı alıkoymuştu
Tanımadığı puşili adamlar
Zor atmıştı canını sınıra kızıyla
Tam iki yıl alamadı tek haber
Sordu gelene gidene
Aradı eş dost
Yoktu
Elbet kahir ekseriyet
Konu komşu uzatmıştı dost eli
Onun duruşunu seviyorlardı
Sorup soruşturuyorlardı muhtardan devletten
Titrek bir ses geldi
Bilmem kaçıncı el telefondan
Jamal iyiydi
Gideceklerdi bu bayram memlekete
Küçük bir hediye aldı
Mevlana çarşısından
Bindiler otobüse
Babasına koşuyordu
Yıkık bir binanın
Kendi parçalanmış menteşeleri kalmış kapıda
Muşamba açılmış
Bekliyordu Jamal
Marwa bu kez resime değil
Gördüğüne baba dedi
Bu kez sokağa değil
Evine koşuyordu
Birkaç el silah
Acı bir feryat
Yığıldı kaldı baba
Hep filmlerde mi olurdu?
Değil mi hayat da bir senaryo?
Oldu işte
.
.
.
Beyaz bir çadır ve kırmızı bir ay
Yaşıyordu Jamal, yaralıydı
Yaşayacaktı ama
Oldular sarmaş dolaş
Doldu gözleri Sivas’lı sağlıkçı Mehmet’in
Adanalı Ali salıverdi gitsin hıçkırığı
Mutluluktan ağlamak da güzeldi
Adı yolsuzlukla anılmış Kızılay’ımıza
Filan dendi, falan dendi, dedirtildi dendi
Dendi de dendi
Belki siyaseten bir hata
Belki bilerek, belki bilmeyerek
Ne önemi vardı
İktidar sustu
Muhalefet sustu
Mahalleli sustu
Şam sustu
Konya sustu
Sadece Marwa konuştu
O minicik sesiyle
Bakışlarındaki Türkçesiz mahcubiyetle
“ Shukran Turkiya ”
MCU