SIR’AT KÖPRÜSÜ
Tamamlanmamış hayatların kırık çenesini tamir ederken uyandım bu dünyaya
Karşıdan karşıya geçmek zorundaydım
Bir yanı dünya diğer yanı ahret
Tuttum şerareyi sanki
Sanki onarmak içindim
Öyle bir köprüdeydim ki hep
Azgın sular tahta basamaklar sallanan trabzanlar
Tesettürlü kadın sabret babam sabret..
Kolay değildi usta olmak
Taş köprülerden geçmek vardı dingin nehirleri seyre dalarak
Ah deli ruhum divanem aşkım umudum
Sen nasıl kuvvetli bir savaşçısın
Doru at mısın koştukça hayran bırakan
Her kırık basamakta bir atamın ağrılı basışı var
Kimi düşmüş kimi geri dönmüş
Geçersem onlar da geçecek
İki kuşak benliğime zincirlerle örülmüş
Sarsıntılarımın kucağında ben deniz semiz bir bebek kâh bin yıllık direk
Emzir beni hayalet annem açlığım sana sonsuza dek yapışsam geçmeyecek..
Gönlümün verandasına kabul ettiklerim ayağımı kaydırmadıysa kalbim vicdanlı aklım selimdir
Devril sırtıma anneciğim kıldan geçsem varlığın beni sevindirir
Taşıdıklarından büyük olduğun zaman tanışırsın gökyüzü ile
Gökyüzü ki annelerin kaburga kemiklerinde
Sen merak etme
Yarıdan fazlasını geçtim bir seninle bir de anneliğimle..
Canan SERGÜL 🐛
(başlıktaki kesme işareti sırat aynı zamanda sır at iki anlamda şiirin anafikrine binaen konulmuştur..)
Merhametle yoğrulmuş, cennet senin ayağın
Melek gibi kanatlan, uç üzerimden anne
Kah terlikle kah lafla, meyve verdi dayağın
Her dalım bahçe bostan, seç üzerimden anne... İshak Aras