Bir gün Necip Fazıl, bir üniversitede konferansa katılmış. Çıkıp her zamanki gibi Din ve Allah kavramı hakkında konuşmuş. Konuşması bittikten sonra, onunla karşıt görüşlü olan bir Profesör, Necip Fazıl'a -siz önceden çıkıp farklı şeyler söylerdiniz, şimdi ise o sözlerinize çelişen şeyler söylüyorsunuz, yazdığınız şiirler hala ezberimdedir, bu ne demek oluyo?- Necip Fazıl'ın cevabı meleklere parmak ısırtacak bir cevap olur -benim geçmişim bir çöplüktür ve çöplükleri ancak köpekler kurcalar-


Bir yaz günü sofra kurulmuş her şey hazır..

Üstad Necip Fazıl Kısakürek, masanın üzerindeki içi su dolu "içki şişesi"ni görünce sorar: "Bu ne?"
Cevap verir, oğlu; "Soğuk su için buzdolabına ancak bu şişeleri koyabiliyoruz..."
İtiraz eder üstad: "Olmaz!"
İzaha çalışır oğlu "Baba inan çok iyi temizledik, bol sabun ve kaynar suyla yıkadık"
Üstad yine "olmaz" der ve şu ibretli sözler dökülür ağzından: "O halde oğlum; yarın bir lazımlık bulacak, bol sabun ve kaynar suyla yıkadıktan sonra çorbanı da bu lazımlıkla içeceksin! İçebilir misin? Hiçbir mahzuru da yok... Amma velakin; mantığın kabul etse de, ruhun kusar bu çorbayı!"



Necip Fazıl vapurla Karaköy'e geçerken, yanına biri yaklaşıp: "Üstad", diye sormuş "Peygamberlere ne diye gerek duyuldu, biz kendi yolumuzu bulabilirdik." Necip Fazıl, okuduğu kitaptan başını kaldırmadan: "Ne diye vapura bindin ki, yüzerek geçsene karşıya" cevabını vermiş.


Üstada bir konferans sırasında bir genç sorar: Osmanlı emperyalist değil miydi?" Cevap dikkate şayandır: "Evladım eğer Osmanlı emperyalist olsaydı şu anda bu soruyu Fransızca değil, Türkçe sorardın."


Necip Fazıl Kısakürek'in 1954'lü yıllarda çıkardığı Büyük Doğu mecmuasının bir sayısının kapağında, Osmanlı arması işlemeli sanat eseri bir kumaş resmini yayınlayınca, "padişahlık propagandası yapmak" gibi saçma bir gerekçe ile derginin o sayısı toplatılmış ve kendisi de suçlanarak mahkemeye sevkedilmişti. Necip Fazıl, mahkemede kendisini suçlayan savcıya gayet ibretli bir şekilde: " İçinde adalet işlerine bakılan bu binanın tepesinde aynı Osmanlı arması var. Siz de mi padişahlık propagandası yapıyorsunuz?" diye cevap vermişti.



Üstad Necip Fazıl, şöhretinin zirvesinde olduğu bir dönemde "Sakarya Türküsü"nü yazar. O zaman da yapılmakta olan İnönü Şiir Yarışması'na bu şiirle niçin katılmadığını soranlara şu cevabı verir: "Bu şiir, malum şiir yarışmasına girmeye tenezzül etmez!"



Bir pastanede buluşacaktık. Ben biraz geç gittim. Gittim ki hiddetler içinde. Oysa ancak beş dakika kadar gecikmiştim:
-Nerede kaldın sevgilim? Vakitlerdir beklerim, gelmezsin. Bu cenderenin içinde bekletilir mi?
Ve devam ediyor:
-Herkesin gözü üzerimde. Tanınmamak için ne yapmalı bilemiyorum. Bir çorap mı geçireyim yüzüme, maske mi kullanmalıyım, ne yapayım?
Hâlâ devam ediyor:
-Sağ tarafımda bir sırnaşık çift oturur, solumda dır dır dır diye biteviye konuşan bir başka pespaye çift ve bilhassa bir kız, karşımdaki oğlansa yanındakini âdi mıncıklamalarla meşgul. Mide gurultusunu andırır aşk konuşmaları. Nelere şahid kıldın beni buralarda!
-Afedersiniz Üstadım, dedim. İsterseniz kalkalım.





Mahkemede hakim, Necip Fazıl'a:
- Bak, der Seni bundan böyle bir daha huzurumda görmeyeceğim, öyle değil mi?
Necip Fazıl sorar:
- Hakim Bey, yoksa istifa mı ediyorsunuz?






Necip Fazıl bir konferansında isim vermeden gazetelerin tenkidini yapiyormuş Fakat o şekilde açık konuşuyormuş ki, bu işlerle çok az ilgili olan dahi hangi gazeteden söz edildiğini anlarmış Dinleyenlerden biri hatibin sözünü keserek:

Hangi gazeteden bahsediyorsunuz?

Necip Fazıl sorar:

Siz ne iş yapıyorsunuz?

Keresteciyim

Belli,otur!







Üstad'a sorarlar: Ne var, ne yok? Üstad cevap verir: Kağıt yok, fikir yok, bilgi yok, sanat yok, gaye yok, hamle yok,okuyucu yok. Camekanlarda çeşit çeşit mecmua var, Allah var, kitap var, tarih var, anane var, mahkeme var, aile var, mektep var, ruh var, ama ahlak yok. Ahlakın olmadığı yerde insanlık yok. Ahlakın bittiği yerde medeniyetler yok olmuş, insanlık karanlığa yuvarlanmıştır. Onun için her şeyin başı Önce ahlak ve maneviyattır. Ahlaki hamideden mahrum milletlerin ilanihaye yaşadığı görülmemiştir. Ahlaksızlık milletlerin inhidat sebeplerindendir. Ahlak hem nurdur, hem de kuvvettir. Zira, insan ahlakı sayesinde temayüz eder, saygınlık kazanır, itibar görür..Üstadın sıradan bir ne var ne yok sorusuna verdiği cevap bile onun ne denli Üstad olduğunu bizlere açık şekilde gösteriyor.



Seni tanımak,tanıyıp da feyz almak bana da nasip olsaydı keşke,
Ah Üstad, müsvetten olmak vardı o vakit,şiirine yâhut beyitine!









( Üstadın Anılarından başlıklı yazı Gkhn tarafından 25.05.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.