Tevvelüd bindokuzyüzaltmışiki
Yaş yirmidokuz olunmuş diyor
Çok sonraları düşülen kayıtlar
Dante artık anılarımızın kuytuluğunda
Otuzbeş yaş şairi ise
Çoktan yürümüş gitmiş öbür yarısını da yolun
Bense yolun neresindeyim hiç bilinmez
Son nefesin verilişi yarın mı?
Yarınların yarını mı o da bilinmez.

Lakin güneşin hüzünlü doğuşunda
Ve ayın gözyaşlarında saklı aşinalıklar var
Gidiyorlar tanıdık yüzler, güzel insanlar
Göçmen kuşlarına inat gidiyorlar birer birer
Dönülmez bir sonsuzluğa öğütüyor onları
Değirmen taşı gibi dönen gündüz ve geceler

Gidenler bir daha gelmiyorlar sıcak dostluklara
Bazen aniden kayan yıldızlar misali
Bazen da yavaş yavaş kısarak nefeslerini
Ve arkalarında buzdan kristaller yığarak
Ve sevenlerinin yüreğinde
Hüzünlü birer çınar dikerek gidiyorlar birer.

Yaş yirmidokuz…
Hala yörüngesine oturmamış bir feveran
Tavına gelmemiş demir sıcaklığı
Hem tutanı hem tutulanı yakar.
Önünde yürünecek up uzun bir yol
Ve aşınılması gereken yığınca dağ var
Bu güne değin ne dikili bir ağacı olan
Ne de dikilmiş bir ağaç olabilen
Serseri bir kurşun avareliğinde bir adam.

Yaş yirmidokuz…
Ne güneş eskisi gibi yakıyor
Ne de su boğuyor insanı
Faili meçhuller,
Sârin gazları
Ve menekşelerin arasına saklanmış mayınlar
Tanımlıyor artık kayıtlara düşen ölümleri.

Ölüm gri bir sessizlik gibi öykünüyor sonsuzluklara
Toprağın beri yüzü onu böyle haykırıyor.
Su, ekmek ve nefes gibi her can ile yan yana
Yaşamın içinde, yaşam ile burun buruna soluklanır.
Yaşam ölümle inatlaşan yenilmeye mahkûm bir çığlık
Su, ekmek, inanç, aşk ve özgürlük
Ölümü törpüleyen bir ilaç misali
Her arandığında bulunmaz.
Hain bir sevgiliyi oynar
Ölüm ve yaşamın kısa aralığında
Bunu insan bu yaşa gelince anlar.

Yaş yirmidokuz…
Onurlu bir yaşamın cürüm sayıldığı,
Büyük bir servetmiş gibi insandan çalındığı
Gaddar bir dünyanın çarklarında
İnsanın yaşam hırsızlarının üstünden bir buldozer gibi geçmesi
Harama bulanmış yüzlere gönlünce tükürmesi
İnsan kalmanın ilk şartı imiş

Ve tükürürken o kara yüzlere
Sıcak kurşunlarla düşer yerlere
Ve düşerken
Ve musalla taşından uğurlanırken gideceği yere
Bağrı yanık birkaç dostun dilinden
Birkaç niyaz ve bir selat ile uçup gitmesi
Sınırsız bir esenlik, sonsuz bir mutluluk imiş
Bundan gayrisi hep angarya
Hep laf-ı güzaf imiş
İnsan bunu, bu yaşlara gelince anlar imiş.

(Mazıdağı, Kasım 90)
( Yirimidokuz Yaş Şiiri başlıklı yazı Sedat DOĞAN tarafından 28.05.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu