-- . . -- / -- . -- / -- . . -- / -- . --
Müfte’ilün / Fâilün / Müfte’ilün / Fâilün
☆ SİTEMNÂME ☆
Öyle yanarken içim, derde giriftar gibi,
Sanki fütursuzca bir ömrü geçen var gibi.
Belki de yoktur musîbet dolu benden öte.
Oysa cefâ çekmeyenler bile bîzâr gibi.
Pek de kolay olmuyor herkese yoldaş demek.
Dost diye sevdiklerim sanki hep ağyar gibi.
Kin tutarak, sevgiden yoksun olan her gönül,
Ölmeden öldürdü çoktan beni gaddar gibi.
Nerde belâ varsa saldırdı mesut yurduma.
Dehşete düştüm o an kaygılı dizdar gibi.
Zulme sitem etmeden, boynumu eğmem için,
Anca emir verdiler koskoca hünkâr gibi.
İnleyerek sarsılan kalbimi aldırmadan,
Âfete terk ettiler en kötü mîmar gibi.
Boş yere sürgün yedim şimdi de yâd ellere.
Kimsesizim sanki sâhipsiz anahtar gibi.
Çâre değildir harap rûhuma hiçbir şehir.
Yolları mâtemli binlerce sokak dar gibi.
Darmadağın, tertemiz duygularım her vakit.
Zihnimi meşgul eden sol yanım esrar gibi.
Durmadan arsızca sînemdeki yangınlara.
Savrulurum âdetâ bir deli rüzgâr gibi.
Hâlimi anlar derin uykuya hasret kalan.
Âşık olan herkesin gözleri bîdâr gibi.
Sevmeye lâyık olan yâren ararken bile,
Gönlümü dağlarken aklımda duran yâr gibi.
Ardına özlem duyup, düştüğüm insanların,
Göz göze geldikçe boş bakması inkâr gibi.
Aşka yatırmakla birdenbire sermâyemi,
Ortada kaldım hesap mağduru tüccar gibi.
Şüphelidir düşlerim, ardına hüsran gelir.
Süslü hayattan kalan bir büyük efkâr gibi.
Her çileden muzdarip, gitgide isyandayım.
Hisseme düşmüş zamansız acılar kâr gibi.
Âhımı almakla uslanmadı kör tâlihim.
Bir de peşimden her an koşması ısrar gibi.
Vurmayı çok istedim kendimi yerden yere.
Kalbi bağışlanmamış yüklü günahkâr gibi.
Söyleyemem gizli kalsın diye çektiklerim.
Sakladığım sırlarım sanki biraz ar gibi.
Sâdece dostum kulak verse de her derdime,
Bir kere söz etmeden susması ikrar gibi.
Bozduğu günlerde sessizliği şaşkın dilim,
Yetti diyor her duyan şahsıma ihtar gibi.
Hüznüme şâhit olan herkesin etrâfına,
Gizlice hakkımda söylenmesi ihbar gibi.
Zehre bulaşmış aşım sofrada bekler beni.
Çiğnediğim lokmalar açtığım iftar gibi.
Zengine hiç yetmiyor onca ipekten kumaş.
Şükrederek giydiğim eski bir astar gibi.
Arkası bitmez kederler başımın üstüne,
Tâ ki ezelden gelen bir kara destar gibi.
Kışlara meydan okurken dökülen saçlarım,
Her gece yastıkların üstü beyaz, kar gibi.
Yaş dolu hep gözlerim, kalmadı artık neşem.
Kuşkularım bitmiyor aynı karamsar gibi.
Dinliyorum puslu bir nâğmeyi gündüz gece.
Güftesi hâlimden oldukça haberdar gibi.
Ürperirim inceden baktığım an kendime.
Aynada her gördüğüm korkulu dîdar gibi.
Binbir ümit besleyip, arşa açık ellerim.
Dizlerim öksüz, ağır, sancılı, bîmâr gibi.
Bir kere ömrümde Mevlâm beni güldürmedi.
Oysa bütün canlılar lütfuna mazhar gibi.
Anlatacak ıstırâbım daha çok olsa da,
Bıktırır artık sözüm bin kere tekrar gibi.
_/' İbrahim Halil MANTIOĞLU '\_