Karanlığın dilini gecede buldum.
Anladımki gece, insanın en sessiz yerini
en çok duyduğu vakitmiş.
Kapandığını sandığım kapılar usulca aralanıverir gecede;
Sonra bir bekleyiş geçer içimden,
belki rüzgârın hırçın uğultusunda,
belki bir buğunun ince fısıltısında…
Öylece büyür gecem;
kalbin içindeki odalar da ona meftun
sessiz sessiz genişler.
Sanki gecenin her köşesinde bir cümle yerini usul usul alıverir.
Ya affı geç kalmış özür içe gömülmüş,
Yada tutulmayan sözün havada asılı kalması gibi.
Acılar —aah o derin acılar!
İnsana içinin şeklini öğretir,
ruhun kıvrımlarını el yordamıyla okur sanki!
Ve kırıldığım yerden bir gün
yeniden boy vereceğimi fısıldar ruhuma haykırırcasına..
Velhasıl uzun uzun dalarım gecenin en derin ufkuna,
taki gökyüzü kendini seraba bıraktığı zamana kadar..
Gece boyunca içimde yanan ateş
küllensin,
Ve kırgınlığımın üstüne
ılık bir dua olsun isterim..
Sonra yaralarımla yürümenin dilini öğrendikçe,
Hayatın incitmek için değil,
büyütmek için dokunduğunu bilirim..
Kimi zaman uzaklardan gelen bir fotoğrafın kokusunu,
kimi zaman ansızın dokunan bir elin dokunuşunu,
Yada yorgun yanaklarıma kondurulan bir buse'nin dokusunu..
Böylece bilirim ki her karanlık, kendi ışığını içinde saklar.
Ve en derin yarasından yeniden doğmayı öğrenir insan...
Böylece karanlığın dili insanlığının en hakiki tercümanıdır..
GAZİ ÇAKMAK