Şiirin Şairin Yalnızlığı
Eskiden yalnızlığın köylerde, kırlarda, dağ başlarında
yaşandığını sanırdım. Ne de olsa, buralarda insan kalabalığı çok azdır.
Hele bazı dağ başlarına ayda, yılda bir kez bile insan ayağı değmez. O
ulu doruklar çoğu zaman karla, buzla örtülüdür de, rüzgârdan, buluttan
başka misafirleri olmaz.
Büyük şehirlerde, hatta
kasabalarda insanın hiç yalnız kalamayacağını, muhakkak insanı oyalayan
bir meşgalenin bulunacağını düşünürdüm. Öyle ya, gündüz iş, gece de
barlar, kafeler, diskolar, eğlence yerleri… Şehir yerde her imkân var.
İnsanın hiç boş zamanının olmadığını, canının sıkılmadığını söylerdim.
Hatta yalnız kalmak, yalnızlığı aramak ve kafa dinlemek için hep
köylere, kırlara ve dağlara gitmek isteyeceğini düşünürdüm.
Meğer yanılmışım. İnsan, en büyük yalnızlığı şehirlerde yaşıyormuş.
İnsan dediysem, orta yaş ve üstü insanlar. Yoksa çocuklar ve gençler,
köyde de, şehirde de zaten kendilerine bir arkadaş bulabiliyor,
arkadaşlık kurabiliyorlar. Benim demek istediğim, orta yaş ve üstü
insanlar. Hele bir de maddi durum yetersizse, ya da kişi/aile, içe
kapalı, sosyal aktivitelere soğuk bakan biriyse, birileriyse… İş
tamamdır. Kalabalık içinde yalnızlık trajedisi oynanmaya başlanmıştır.
Başrolde de, son rolde de kişi, kendisi oynar bu yalnızlık trajedisini.
Oyunda konu ve roller değişmediği halde, değişen sadece süreçtir. Süreç
olabildiğince uzarda uzar. Akşam iş dönüşü yorgunluk vardır. Hafta
sonları ise evin bazı ufak-tefek tamir işleri, çocukların dershaneleri
birer bahane olarak ortaya çıkar. Bunlar da bir tarafa, geçim için belki
ikinci bir işte çalışmak vardır. Hem sonra, gezmek-tozmak zamanı mıdır?
Aile, kıt-kanaat, zorluk içinde yaşarken… Hesap-kitap edilir, dışarı
çıkmanın maliyeti konuşulur. Bir haftalık çalışma kazancını, bir günde
heba etmenin anlamı yoktur. Sonuç olarak, kişi ya da aile, kendi
yalnızlığı ile baş başa kalır. Keza, ayda-yılda bir kez (değişiklik
olsun diye) dışarıya çıkılsa bile, azami ölçüde kalabalığa karışmadan,
bulaşılmadan gezilir. Çünkü kalabalık yerlerde, çoluk çocuk gördüğünden
ister. Sinemaya, tiyatroya veya bir eğlenceye gitmek, katılmak zaten
aklın ucundan bile geçmez. Çünkü işin sonunda yine maliyet hesabı
vardır. Devran böyle döne döne, kalabalık içinde yalnızlık yaşantısı,
kıt kanaat geçinen kişinin/kişilerin yaşam biçimi haline gelir.
Geçen gün kalabalık bir insan seli içinde gezerken/yüzerken,
yukarıdaki düşünceyi, yaşam biçimini kendime yamayıp, yakıştırdım. Gerçi
bu düşüncem ilk de değildi. Ne zamandır düşünürdüm; “insan, onca
kalabalığın içinde, neden kendini yalnız düşünür, yalnız hisseder” diye.
Sonra yine kendi soruma, hep kendim cevap arardım. Bir orman, uzaktan
bütün/toplu görülse de, içine girdiğimizde her ağaç ayrı ve kendi
başınadır. Gökyüzünde yıldızlar da öyle değil midir? Yerden toplu
görülseler de yanlarına gidildiğinde, kim bilir birbirlerinden ne kadar
uzaktadırlar. Belki de şair ondan söylemiştir: * “Gökyüzünde yalnız
gezen yıldızlar, Yeryüzünde sizin kadar yalnızım, Bir haykırsam belki
duyulur sesim, Ben yalnızım, ben yalnızım, yalnızım” diye.
Yok, yok, ben ne kadar bahane, sebep bulsam da, bu böyle değildir,
olmamalı! Öyle ya, insan canlı varlık. Ağaçla, ormanla, yıldızla ne
ilgisi var yalnızlığın. Gökteki kuşlar bile canlı. Canlı oldukları için
de birlikte kanat çırpmıyorlar mı gökyüzünde? Hele hayvanlar, siz hiç
tek başına yaşayan, yayılan, gezen (evcil hayvanlar içinde) tavuk,
hindi, ördek, koyun, keçi, at, deve gördünüz mü? Ya da denizde balık
cinsi tanıdınız mı?
Yok işte! Kendi fikrim yine kendime
zıt geldi. İnsan da canlı bir varlık. Hem de sosyal, canlı bir varlık.
Ruhu olan, ruhunda karakteri olan bir varlık. Yalnız olmamalı, yalnızlık
yaşamamalı! Ne maddiyat, ne başka bir sorun, bu yalnızlığın müsebbibi
olmamalı!
İyi de o zaman ben niye içimde/dışımda ve onca
kalabalıklarda hep yalnızlık filminin başrol oyuncusuyum? Nedir bunun
nedeni, sebebi söyler misiniz Allah aşkına? Kimse söylemeden, ya da
kimseler duymadan, ben yine kendi içimde buldum cevabı; Şiir ya da
şairlik! Şiirle hemhâl olan birisinin, kaderidir yalnızlık. Yalnızlık
onu istemese bile, o yalnızlığı(nı) arar bulur. İllaki gecenin ya da
gündüzün bir bölümünde yalnız kalmak ister. Bu sadece ev ortamında
değil, dışarıda da böyledir. Öyle olmasa yukarıda geçen şiirin
dizelerinde Hikmet Münir EBCİOĞLU, “Ben yalnızım!” diye haykırır mıydı?
İnsanların şuradan buradan, yersiz yurtsuz konuşmaları,
şakalaşmaları, sataşmaları onun canını sıkar. O şair ki, iki mısrasına,
iki mısra daha aramaktadır. Bir an gelir; ne evin geçim derdi, ne
dünyanın bilmem ne olayı onu ilgilendirmez veya olduğunda fazla,
abartılı ilgilendirir. Bu yüzden de kalabalıklar içinde gezinmek onun
işine gelmez. Tenha bir yer veya yalnızlık başkasının canını sıkarken,
cehennemi olurken; onun (şairin) cenneti oluverir. O yalnızlık
cennetinde, görünmez melekleriyle ve hayalleriyle baş başadır ve
mutludur. Nice şiir yürekli, şair kişilerde ben bu izlenimi edindim.
Geçmişte de nice ünlü şairler, ozanlar hep yalnız yaşamışlar, tek
arkadaşları kalem, kâğıttan, sazdan, dumandan başka bir şey olmamıştır.
Onların hülyalı dünyaları ile diğer insanların ekonomik ve
sosyal-siyasal dünyaları arasında, dağlar kadar fark vardır. Şimdi
söyler misiniz; yalnızlık, şairin nasıl, hem kaderi, hem kederi olmasın!
Şunu unutmayın dostlar! Her şiir bir yalnızlık zamanının içinden
ve de duygu eleğinden süzülerek, damıtılarak yazılmış, önünüze
gelmiştir. Her şair de, yalnızlık perisiyle evlenmese bile, mutlaka
ömrünün bir zamanında nişanlı-nikâhlı kalmıştır. O yüzden yalnızlık, en
çok şiire ve şaire yakışır. Çünkü her şiir tektir, her şair ayrı bir
dünyadır.
Sevgiyle kalın, hoşça kalın. Ama siz bari (eğer
şair değilseniz), yaşamınız boyunca yalnız kalmayın. Çünkü yine de
yalnızlık Allah’a mahsustur.
İsmail GÖKTAŞ
(Eğitimci-Şair/Yazar)
-----------------------------
(Foto: METEOR)
(
Şiirin Şairin Yalnızlığı başlıklı yazı
ismail-gokta tarafından
7.08.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.