Günümüzün sosyal hastalığı
En* iyi olduğunu sanmak, mükemmeliyetçilik
Artık herkes her şeyi bildiğini ve o bildiğinin doğruluğunun egoluğunda burun diki koşular peşinde. Oysa birbirimizi dinlemeyi bir öğrenebilsek…
Kişilik tabuları;
Önyargılar o kadar devasal boyutlardaki artık felsefi bir cümle olmaktan çıktı. Yaşamımızın anlamını, idrak konusunu tekrar gözden geçirmenin zamanı gelmedi mi?
İç dünyadaki çalkantılar o kadar derinleşti ki her yaptığının, her konuşmasının her icraatının, en iyisi olduğunu sanan sosyal bir virüs gibi, derimizi kanatıp duruyor…
Bencilik, süpercilik, hep bir beğenilme kaygısı, en iyi olma telaşı, Asosyallik, kendi düşüncesinden başka kimseyi önemsemeyen, fazla bilenciliğin arkasında yatan agresif tutum’un zararlarını kaşımaktan öteye gitmiyor. En* olma yanılgılığımız…
Bu özgür iradenin cehalet’li hâlidir. Her lafa verilecek bir cevap bulma telaşesin’e düşen kişilerin zavallılığıdır…
Ne zaman birbirimizden beslenmeyi öğreneceğiz? Kültürlü olup kültürsüz gibi konuşmak, ya da öyle anlaşılmak kaç adım ileri taşıyabilir ki bizleri!!! Kendini en* üstlüğe sıyırma, ayrı bir pencereden bakma çabası nedendir?
Herkes bir takdir, keşfedilme ya da sıra dışı olma ihtiyacının peşine düşmüş...
Yazdığı-yaptığı varlığından kopan her tutumun bir alkış almasını, dikkat çekmesini istiyor...
Bunlar küçük avazlı mutluluk oyunlarıdır…
Teknoloji/Bilgi çağının bu kadar hızlı aktığı bir çağda yozlaşıyoruz, kendi içimizde yabancılaşıyoruz. İletişimsizleşiyoruz… Doğru-yanlış kavramını sadece kendi dünyamıza göre somutlaştırıyoruz
Hepimiz sıradan birer insanız, artık birbirimizin içine karışma zamanı gelmedi mi?
Dilimizde ki merhabanın sıcaklığına güvenerek, kurtulalım egolarımızdan...