DEĞİŞİME UĞRAYANLAR

 

Ne çok değişime şahit olduk hayatta! Yıllar önce, erkek çocuklar yaz günlerinde çaydereye çimmeye giderlerdi. Eve geldikleri zaman biz çimmeden geldik diye zevkle anlatırlardı. Daha sonra yunma, yundum; akabinde yıkanma, yıkandım gibi kelimeleri öğrendim. Bir müddet sonra banyo yapmak yerleşti dilimize, şimdilerde ise duş almak. Başka terim var mı bilemiyorum.

          Bir de evlerde odalara serdiğimiz döşeler vardı. Ben ilk önce döşe olarak hasırı tanıdım. Hasırın üzerine serilenlere sergi, yaygı dendiğini duydum. Altmışlı yıllarda ebemin dokuduğu çaput palaları, anamın dokuduğu kıl kilimleri gördüm. Sonra çizgi çizgi, renk renk Antep kilimlerini öğrendim. Biraz büyüdüğümde kendi dokuduğumuz renkli desenli Emirdağ kilimleriyle buluştum. Bu kilimler çok güzeldi, her birinin ayrı bir adı vardı. Aklıma gelenlerden birkaçını sayıvereyim: Bindallı, Emirdağ ağzıyla “mindallı” kilim, karadöşeme, camili, çomçalı, aynalı, koçboynuzu, antika, seleser, daha neler neler… Bunlar kilim modelleri.

          Halıya gelince o yerini tarih boyu korumuş. Benim çocukluğumda makine halıları yoktu, el dokuması halılar da çok pahalı olurdu. Her evde halı bulunmazdı. Halı yetmişli yıllarda çok kıymetli bir döşe çeşidiydi, sonraki yıllarda makineleşti, adı değişmedi; fakat çok çeşitli halılar  üretildi. Gerçek halılar eski yerini koruyabilecek mi bilmem.

             Son elli yılda değişim hızla sürüyor. Çocukluğumda bizim köylerde büyüklere hitaben söylenen sözler vardı. O zaman sıradan olan sözler sonraları beni çok etkiledi. Değişen kelimeler arasında, yörüklerin “ay bacı”sı yerini abaya, “ay aga”sı yerini ağaya bıraktı. Türkmenlerde de aşağı yukarı aynı idi, abi, abla kelimesi günümüzde her dile yerleşti. “emmi”ler amca, “dayaza”lar teyze, “bibi”ler tamamen halaya döndü. “Ebe” kelimesi önceleri nine, büyük anne sonraları anneanne - babaanne oldu. Bununla birlikte dayı ve dede sözcüğü yerini altın gibi korudu, dedeye ara sıra büyükbaba diyenler olduysa da tutmadı.

 Bir de “yar” sözcüğü vardır az çok herkesin kenarından köşesinden dokunup geçtiği. “Yar” sözcüğü asırlar boyu yerini korumuştur. Aşk, sevda, sevgi pek değişime uğramamış olmakla beraber, bizim ellerde birbirini sevenlere “havas olmuş” derlerdi. Nişanlısı olanlara “yavuklusu var” diye konuşulurdu.  Günümüzde ne edepli yavuklular, ne de o samimi havas olmalar var. Eskiler uzaktan uzağa bakışırlardı, şimdikiler el ele tutuşup yanak yanağa kokuşuyorlar. Zaman içinde her şey yerini hızla bir başka biçime bıraktı.

          Burada köy kültürünü anlatırken gönlümüz her zaman güzel Türkçe’mizi en iyi biçimde konuşmak ve kollamaktan yana. Günümüzde Türkçe’nin yerine kurulan bir sürü yabancı kelimeler var. Bu yabancı kelimeler insanı oldukça rahatsız ediyor. Nereye baksanız gözünüz bir yabancı kelimeye takılıyor, isimler yabancı, terimler yabancı, markalar yabancı. Elinize bir ürün alıyorsunuz her şeyiyle yabancı, zar zor alışıyorsunuz, bir başka ürün giriyor devreye. Böylece yabancı kelimelerle içli dışlı oluyorsunuz. Bazen yabancı kelimeleri Türkçe’den daha iyi kullandığımız da oluyor, böylece alışıp gidiyoruz. Elimizde olmadan güzel Türkçe’mizi yaralıyoruz.

 Selamın yerini na’ber, hoşçakalın yerini babay aldı. Hatta daha yabancı kelimelerle zaman zaman karşılaştığımız oluyor.  Türkçe’yi bu kadar hafife almak doğrusu beni derinden yaralıyor. Bu gibi kelimelerin örnekleri o kadar çok ki saymakla bitmez. Güzel Türkçe’mizi koruyup kollamak büyük ölçüde eğitim camiamıza düşüyor. Ne gariptir ki bozuk Türkçe’yi en çok öğrencilerden, zaman zaman da öğretmenlerden duyduğumuz oluyor. Dilimizi kime emanet edeceğiz bilemiyorum.

Değişim dedim ya yazmakla bitmiyor. Bir de benim yaşantımda değişenler var. Örneğin gaz lambasının camını silmek, lambanın yanı başına oturup kanaviçe işlemek. On dört metreli kuyudan çıkrıkla su çekmek, kuyunun etrafında renk renk çiçekler yetiştirmek, arkadaşlarla sokuda bulgur dövmek, imece usulü taş değirmende türküler söyleyerek bulgur çekmek, haşhaş taşında haşhaş sürtmek, tandırda yufka yapmak, mahalle fırınında somun ekmek pişirmek, ıstar başında türkülerle şarkılarla kilim dokumak, afyon tarlasında kozak çizmek, bostan tarlasında bostan beklemek, bağ bozumunda üzüm toplamak, harman sürenlere azık taşımak gibi. Günümüzde bunlardan eser kalmadı, ara ki bulasın.

O zamanlar ay ışığında harman savuranlar bir ahenk katardı ovadaki kalabalığa. Şimdilerde harman yeri diye bir yer kalmadı, artık her yer bina yığını. Çocukken her şey çok güzel gelir insana. Ben bu yazdıklarımı çok az yaşadım. Yarı köyde, yarı şehirde geçti ömrüm. Sonra da on yedi yaşımda uzaklaşıp gittim o ortamdan. Onun için tadı damağımda kalmıştır o günlerin. Hatıralarım arasında bir de çok özlediğim yaylalar vardır. Eskiden köyün büyük kısmı yaylaya giderdi, şimdilerde çok az kimse gidiyor. Yaylacılık unutuldu ama yaylanın yağı, peyniri hiç unutulmuyor. Yannıkta yayılan yayık ayranı, çörek otlu çökelek, ak katık, kelpeynir, yumak yumak tereyağı…

Unutulanlar arasında bir de kurularımız vardır. Eskiden her şeyi kuruturduk; domates, biber, patlıcan, fasulye,  erik, kayısı, bağ yaprağı, nane, yarpuz, kabak, elma, armut, et, akla gelen her şey kurutulurdu. Günümüzde hemen hemen bunların hepsi bitti. Kuruların yerini konserveler ve derin dondurucular aldı, tarhanalar, salçalar oldukça azaldı. Turşular, reçeller tadımlık yapılıyor. Varsa yoksa hormonlu yiyecekler, ne ararsan yaz, kış mevcut.

Bir değişimdir gidiyor, önüne geçmek mümkün değil. Değişim bizim ülkemizde enflasyonla at başı gidiyor, zaman içinde hangisi öne geçer bilinmez. Kısa zamanda pek çok değerimizi kaybettik.

Sonumuz ne olur bilen yok. Benim bildiğimse güzel olan kültürümüze sahip çıkmak.  Vakti geldiğinde herkesin  geçeceği bu âlemden  göçüp gitmeden şu  gökkubbede bir hoş sada bırakmak değişmeyen değerlere sahip çıkmakla mümkün olacaktır.

 

                                                                                              Rabia BARIŞ 

 

( Değişime Uğrayanlar başlıklı yazı Rabia Barış tarafından 11/30/2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.