TEYİT
Başka hastaneler de mi böyle yoksa yalnız bu hastanede mi görülüyor, bu tip küçük aksaklıklar?
İnternetlerde sayfa açmışlar, randevu almak için. Telefon numaraları tahsis etmişler. İsteyen telefonla, isteyen bilgisayar marifetiyle randevu alabilecekmiş. Sevindirici, uygar bu girişimi alkışlamamak imkânsız. Ne var ki niyet güzel ama uygulama, halk tabiriyle: DUY DA İNANMA!
Muayene randevusu almak için internette verilen telefon numarasını arıyorsunuz. Daha randevu der demez başka bir numaraya yönlendiriliyorsunuz. O üçüncüye, üçüncü dördüncüye derken usanıp vazgeçiyorsunuz. Bilgisayardan almak istiyorsunuz randevuyu, beceremiyor oğlunuza havale ediyorsunuz.
Bir süre sonra arayan oğlunuz, on dört numarayla saat on otuzda muayene olabilmek için randevunuzu aldığını müjdeliyor. Yalnız muayeneden önce nüfus kâğıdınızla kayıt bölümüne gidip teyit ettirmeniz gerekiyormuş. Uygar bir kentte yaşayan uygar insanlardan birisi olarak bilgisayarın size sağladığı kolaylığın verdiği huzurla yatağınıza çekiliyor, kendinizi huzurlu bir uykuya teslim ediyorsunuz.
Ya bilgisayarınız olmasaydı, ya hastane böyle bir hizmet sunmasaydı ne olacaktı? Olacağı şuydu: Sabahın yedisinde kayıt bölümüne yetişecek, nüfus kâğıtlarınızı sıraya koyacak saat sekizde memur gelinceye kadar gözünüzü kimliklerden ayırmayacaksınız. Fırsat bulursa hain bir elin, kimliklerin sırasını değiştirme ihtimali her zaman vardır, zira...
Deliksiz bir uyku çektiğiniz gecenin sabahında acele etmeden nasıl olsa akşamdan aldığınız randevunun güvencesiyle huzuruna çıktığınız kayıt bölümündeki memurdan randevunuzun teyit etmesini rica ediyorsunuz. O da sizden uzadıkça uzayan kuyrukta sıraya girmenizi rica ediyor. Sıranız gelince teyit edileceğiniz bilgisini veriyor. Herkesin bir fors alanı vardır. Memurun fors alanı da burasıdır. Randevunuzu ister hemen teyit eder, isterse sıranız gelince.
-Kuyruktakilerin hepsi randevulu hasta mı? Diye sormuyor, içinizden geçiriyorsunuz.
-Bilmem. Adamlar yediden beri kuyruktalar. Sizin ayrıcalığınız ne? Der gibi bakıyor memur yüzünüze müstehzi. Belli ki randevulu hastalara sinir olup onları zora koşmaktan garip bir zevk alıyor…
Memur ile tartışmaya gerek yok. Demek ki usül böyleymiş düşüncesiyle kuyruğun en arkasından sıraya giriyorsunuz. Ağır adımlar ve büyük bir sabırla tekrar yaklaştığınız kayıt bölümünde kaydınızı teyit ettirdikten sonra kliniğin önüne asılan ilana takılıyor, gözünüz. İlanda muayeneye gelmeden önce EKG çektirmeniz öneriliyor. Koşar adım EKG’nın önündeki kuyruğa. Kuyruk öyle yavaş ilerliyor ki size sıra ancak on bire doğru geliyor. O anda bir hemşire bar bar bağırıyor. Adınız EKG’nın bilgisayarlarında görülmüyormuş. Yalnız sizin değil başka bazı hastaların da…
Meğerse teyitten sonra kayıt memuru, adınızı klinikteki bilgisayara, klinikteki sekreter de EKGnın bilgisayarına göndermesi gerekiyormuş. Onlarca kişinin EKGsı çekildikten sonra yetkililerin aklına ancak geliyor, bu kural… Kuralın düzeni bir yerde kopmuş ama nerede, belli değil!
Hemşire hanım, sistemin kurallara göre işlemesi için çırpınırken bazı doktorların, hemşirenin görüşüne muhalefet ettikleri söyleniyor, mırıltılar halinde...
İş bilmezlerin yüzünden randevu aldığınıza bin pişman olarak muayenenizi tamamlıyor ama keşke telefonla, bilgisayarla hiç uğraşmasaydım pişmanlığıyla kös kös evinize dönüyorsunuz. Bu çektiklerinizi yetkili, sekreter ve memurların acemiliğine bağlıyor, görevlendirmeden önce neden hiç olmazsa bir hizmet içi kursuna gönderilmedi demek istiyorsunuz. Peki, sizde hiç mi suç yok? Elinizin altındaki bilgisayardan yararlanarak randevu almayı beceremeyip oğlunuza başvurduğunuzu görmüyor, elin çocuklarını kınıyorsunuz. Sizin yaptığınızı Çorumlu yapar mı?
Hiç mi duymadınız: bilinmedik aş, ya karın ağrıtır ya baş. Bu da size güzel bir ders olur inşallah da bundan sonra muayene olacağınız gün adam gibi saat yedide kimliğinizi sıraya koyar, paşa paşa muayenenizi olur gelirsiniz.
Bin nasihatten bir musibet iyidir… Bunu aklınızın bir köşesine yazıp hiç unutmamalısınız…