CEVHER YÜKLÜ DİLİMİZ
Henüz altı yaşındaydım ve hatırlıyorum. İlk günümdü okulumda ve saygıdeğer öğretmenim sevgili Aysel Yıldız karşımda. Önce bir garip baktım kendisine. “Bu kim?” dedim kendimce ve cevaplar aradım durmadan beynimde. Derken konuşmaya başladık ve işte o soru.”Büyüdüğünde ne olmak istiyorsun?” Herkes bildik türlü cevaplar veriyordu. Polis, asker, avukat derken sıra bana geldi. Ve ağzımdan birden bire Türkçe öğretmeni cevabı çıktı. Öğretmenimin şaşkın bakışı şu an olmuş hala aklımdadır. Şaşkınlığı mesleğimden değil mesleğimi branşı ile söylememden olmuştu. Özetle söylemek istediğim şu ki; daha o yıllarda belirlemiştim hedefimi, ne olmak istediğimi biliyordum. Saklamayacağım bu kararımda annemin etkisi çok büyük. Konuşmaya başladığım ilk andan itibaren bana devamlı doğru Türkçeyi anlatmaya çalışan canım annem. Gerçek Türkçenin İstanbul Türkçesi olduğunu savunmuştur hep İstanbullu annem…
Büyüdüm ve Türkçe öğretmeni oldum. Gurur duyuyorum kendimle, başardıklarımı düşündükçe ve başaracaklarımı hayal ettikçe. Dilimin en ince ayrıntılarını anlatıyor, öğrencilerime güzel konuşmanın inceliklerini kavratmaya çalışıyorum.
Elbette büyük bir sorunumuz var bu konuda kabul ediyorum. Bazen düşünüyorum da kendi diliyle bu kadar uğraşan, onu yıpratmaya çalışan başka bir millet var mıdır acaba? Şu da var ki; inkar edilemez bir husus. Dilbilim, bize bir dilin kendi başına "zengin" veya "yoksul" olmayacağını söyler. Dil bir iletişim aracıdır ve her dil, kendisini oluşturan topluluğun iletmek ihtiyacında olduğu anlamları iletmeye yeter. Yetmediği durumlarda mutlaka diller arası bir etkileşim bir paylaşım olacaktır. Kültürler arası alış veriş kaçınılmaz. Ama bunu yaparken kendi dilimizi saf dışı bırakmak hazmedilir gibi değil. Her şey üslubunca, her şey ölçüsünce olmalıdır.
Gençlik ve Türkçe. Hani derler ya “Hey gidi gençlik! “ Gerçekten de öyle. Sabahın ilk saatlerinde okulumun merdivenlerinden çıkarken her katta ayrı bir ses, o seslerde apayrı konuşmalar.
- Ne haber kanka. Akşam cepten mesajladım seni nerdeydin?
Ve karşıdaki sesin cevabı:
- Bizim pederle atıştık rafık. Final, odaya hapis anlayacağın. Sorry ya…
Dedim ya “Hey gidi gençlik!” Kanka, cepten mesajladım, peder, final, rafık, sorry…
Evet. Görüyorsunuz ya sorunumuz gerçekten büyük hem de çok büyük. Ağaç yaşken eğilir demişler. Ne de güzel söylemişler. Ama nerde eğilecek yaş ağaç, nerde?
Dilimiz, her şeyimiz bizim. Bizleri, ulusumuzu, hürriyetimizi, her şeyimizi ayakta tutan, bize kültürümüzü yaşatan, medeniyet kimliğine ulaştıran sevgili dilimiz. Hakkında bu kadar önem taşıyan sözcükleri sıraladığım Türkçemize nedendir sahip çıkmayışımız? Onu, bu denli zedeleme konusundaki gösterdiğimiz katı ve kat’i ısrarımız nedendir?
Aslında tek suç gençliğimizde mi acaba? Elbette ki hayır. Onları bu şekle sokan, bu biçim bir yaşama yönelten etkenleri yok sayabilir miyiz? Ben kendimce gençlerimizdeki bozuk Türkçe kullanımına sebep olan birkaç maddeyi sıralamak istiyorum.
· *** Gençlerimizin Batı özentisi: Durmadan yeni çıkan yabancı pop şarkılar ezberleniyor, onların giydikleri örnek alınıyor, yaşam tarzlarına ağızlar açık bakılıyor. Çocuklarımız Batı’ya ilişkin hangi sanatçı varsa biliyor, şarkılarını dillerinden düşürmüyor; ancak bir Malazgirt Savaşını sorsak acaba cevap verebilen kaç gençlik yetiştirebiliyoruz? İşte üzücü olan asıl budur.
· ***Kısa mesaj yazışmalar: İşte bu en vahim olanı sanırım. Hızlı hızlı yazayım derken, alfabemizdeki sesli harfleri mahvettik, hatta yok ettik. “Slm, kib, mrb, ok, bye” derken vah dilimizin haline diyorum. Bir de lütfen güzel “v” harfimizi “w” şekline dönüştürmekten vazgeçelim.
· ***Kitapların çevirisi: Kitap çevirmenliği basit gibi görünse de oldukça fazla meşakkat isteyen bir iştir.öyle her önüne gelen kişi çeviri yapamaz, her kitap için istenilen söylenemez. İşin doğru kısmı budur esasen. Çeviri yapan kendi ana diline hakim olacak. Çevirisini yaptığı yazarın dilini de bilmesi şart tabi. Ayrıca yazara ait kültürü araştıracak, bilgi sahibi olacak. Çeviri yaparken bütün bu bilgilerin ışığında sentezlemeyi yapacak.
· ***Televizyon programları: İşte bu konuda söylenecek o kadar çok şey var ki. Hani derler ya ağacı kurt bitirir, diye. İşte bizimki de o hesap olsa gerek. Güldürü amacıyla, eğlenceli olur zihniyetiyle yazılan metinlerde geçen cümlelere bir bakın. Aslında bunlara hepimiz gülüyoruz. Fakat bir düşünsek işin vahim tarafını. “Oha falan oldum yani.” , “Oldu gözlerim doldu.”, “Tabikisi.” , “Gelcem ahan da şimcik .” gibi gibi gibi. Gülelim gülmesine de, bizler gülmeye bile daha kaliteli yollarla ulaşalım.
Unutmayalım ki; dil düşüncelerin yuvasıdır. Binlerce yıllık insan zekasına kelimeleriyle ev sahipliği yapar. İnsanlık tarafından insan olmanın farkına varmak amacıyla kullanılan ilk yöntem dildir. Bizi insan yapan, geçmişimizi depolayan, milli duygularımızdaki hazzı yaşatan bu cevhere gereken önemi gösterelim.
Begüm Özdikici