HÜZNÜN BENDEKİ ADI
Hüznün rengini çizsem hangi renkler çıkar ortaya bilmem. Siyahı, kahvesi, bordosu… Peki resmini çizsem hangi şekillerle başlarım acaba? Uzun bir yolda uzaklaşan otobüs mü, baksan göremeyeceğin kadar yükseklerdeki uçak mı, telefonun ucundaki buruk bir ses mi?
Neye boyarsam boyayayım, ne çizersem çizeyim ifadesi yeterli olmaz. Bendeki hüznün karelerini hiçbir nesne dolduramaz. Bu denli büyük, bu kadar geniş yer aldı içimde hüznüm, engel olamadım ona.
Bir çocuk var bende, yalınayak koşuyor tebessüme. Ulaşmak mı ona, ne mümkün? Hüzünlerle bezenmişim ben, tebessüm benim neyime…
Bazen küçük bir kızın gözlerinde saklıdır hüznüm, bazen de yılların yoğurduğu bir yüzde. Ara sıra demir atar gecenin kıyısına. O kıyıda uzunca oturur, güneşe geçit vermez amansızdır, o kadar da acımasız.
Hüznüm mevsim olur, böler bir uykuyu bazen. Bazen de mola verir paranteze alır acılarımı. Yazda mısın, kışta mısın bilinmez. O kadar durdurur zamanı içimde.
An olur, annene bürünür hüznüm. Uzaklardaki, nadiren gördüğün, gördüğünde de asla doyamadığın, doyamadan ayrılığın kucağına attığın annem olur hüznüm. Sevda gibi, aşk gibi, anne kokusu gibidir.
Nefes almak mı, o da ne? Ben nefesimin adını da hüznüm koydum. Izni olursa soluklarınım, tersine gelirse nefessiz boğulurum…
Ezilmişliğin alltında kanayan çığlıklarımdır hüznüm. O denli içimdedir, bir o kadar da sessiz…
Begüm Özdikici