Cenaze günü Mukaddes hanımın evi, akrabalarla ve eş dost ile dolup taşmıştı. Çocuklarının hiçbirisi onun ölümüne inanamıyordu. Takdiri ilahi öyle bir zamanda gerçekleşmişti ki, bir ay içinde kavuşmayı, düğünü ve ölümü birlikte yaşamışlardı.
Kim bilir? Belki de Mukaddes hanım, Kerim’in gurbetten dönmesini beklemişti. Oğlunu, gelinini bağrına basmış, torununu doya doya öpüp koklamış, geç de olsa gurbetteki oğlunun mürüvvetini görmüştü.
Ömrünü çocuklarına adayan Mukaddes hanım, sonunda her zaman olduğu gibi hiç kimseyi rahatsız etmeden, ani bir kalp krizi ile sessiz sedasız bu dünyadan göçüp gitmişti.
Çevresinde de çok sevilen Mukaddes hanımın cenazesinde, göz yaşları sel olmuştu.
İnanılmayacak bir sevgi seliydi bu, mahalledeki esnaf bile o gün kepenklerini indirmiş, Mukaddes teyzelerinin cenazesine koşmuşlardı.
Cenazenin defnedilmesinden sonra, eve dönüldüğünde dört kardeş, komşuları tarafından hiç yalnız bırakılmamıştı. Her birinin yanında birkaç kişi, mutlaka onları teselli etmenin yollarını arıyordu.
Ferhat’ın oğlunun “Herkesin annesi, babaannesi mutlaka kendisine göre çok iyidir. Ama benim babaannem başkaydı, o bir melekti” sözleri ve arkasından gelen hıçkırıkları karşısında, insanlar yeniden göz yaşlarına boğulmuştu.
Belki de bu duygu yüklü sözlerin arkasından gelen delikanlının hıçkırıkları, o ana kadar babası Ferhat üzülmesin diye, içine akıttığı göz yaşlarının bir patlamasıydı.
O gün insanları şok eden ikinci olay ise Kırgız gelin Almila’nın aileye yaşattığı duygusal, duygusal olduğu kadar da ilginç tabloydu.
Almila cenaze dönüşünde, uzun bir süre ortalıkta görünmemişti. Bir müddet sonra, insanlar genç kadının odasından gelen ağlama sesi ile irkildiler.
Kendilerini toparlamaya çalışan Kerim’in büyük ablası Ayşe ve ağabeyi Ferhat, sesin geldiği odaya koştular. Almila yatağa yüz üstü yatmış, kendini kaybetmişçesine ağlıyordu.
Ayşe; Almila’nın başını okşadı ve “Ablam hepimiz çok üzgünüz, ama sen de kendini bu kadar harap etmek artık” diye konuştu.
Almila sanki onu hiç duymuyordu. Bir ay önce tanıdığı kayınvalidesini kısa sürede çok sevmişti elbette, ama sanki bu göz yaşlarının altında başka bir gerçek yatıyordu.
Bu defa Ferhat, Almila’ya yaklaştı ve “Evet hepimiz çok üzgünüz, ama inan Almila, annemiz bu kadar kendimizi harap ettiğimizi mutlaka bir yerlerden görüyordur. Eğer onu çok sevdiysen, ne olur yeter artık kendine gel” dedi.
Almila güçlükle yerinden kalktı ve görümcesine sarılarak ağlamaya devam etti.
Görümcesi; “Yeter Almila, yeter bak bizi de çok üzüyorsun artık” deyince
Almila hıçkırarak dönüp Ferhat’a sarıldı ve ağzından şu sözler döküldü.
“Abıla, abi, beni Kırgiztan’a göndermezsiz değil mi? Ben bişe yapmadı valla, ben aneyi çok sevdi.”
Ayşe şaşkınlıkla sordu “Neden Almila? Neden gönderelim ki seni? Sen ne yaptın ki”
Almila’nın ağzından dökülen yeni cümlelerle gerçeği öğrendiler…
Onlara minnetle bakan Almila “ Yani ben geldi, bi ay oldu, ane öldü, yani ben uğursiz değil mi?”
Bu sözler, iki kardeşi daha da şaşırtmıştı.
Ferhat Almila’nın başını okşayarak “ Ne ilgisi var kardeşim? Nereden çıkardın bunları?” Deyince.
Almila şaşırtan sözlerine devam etti “Bizim Kırgızistan’ da böyle oldu, gelin gönderirler baba eve”
İki kardeş birden “Hayır, hayır” dediler ve Ayşe devam etti “Yok böyle bir şey ablam, rahat ol, bizde öyle şeyler olmaz”
Almila heyecanla her ikisini birden kucakladı, artık o da ailenin bir parçasıydı. Bu aile birlikte ağlayıp, birlikte gülmeye alışmıştı.
O an da içeri giren Kerim ve küçük abla Zehra’da, her zaman olduğu gibi sevgi yumağına karıştılar, yine beş kişilik bir sevgi yumağıydı bu, ama bir farkla, bu defa annelerinin yerinde gelinleri Almila vardı.
Uyandım,
Ter içinde her yanım,
Seni gördüm rüyamda anne.
Gülüyordun,
Başımı okşayıp ağlama diyordun.
Çünkü uzaklarda olsan da;
Oğlunu biliyordun,
Biliyordun anne.
Yemyeşildi her yanın,
Çiçekler açmıştı mekanında,
Melekler vardı yanında,
Göz yaşlarım ıslatmıştı yanağımı,
O pamuk ellerinle siliyordun.
Gamze gamze gülüyordun,
Gülüyordun anne.
Bir an bebek oluverdim iki üç yaşlarında,
Güzel ellerini dolaştırdın saçlarımda,
Kucağına alıp seviyordun anne.
Yine o büyük sevgiyi veriyordun,
Sevgiyle bakıp gözlerimin içine,
Gülüyordun,
Ağlama diyordun,
Gülüyordun anne.
Sonra büyüdüm yine,
Senin gözünde hiç büyümediğim kadar
Saçlarıma ak düşse de,
Halen ben de kokun var,
Yine öyle güzel kokuyordun anne,
Gülüyordun,
Ağlama diyordun,
Gülüyordun anne.
Unut diyordun,
Bu hayat senin yaşa diyordun,
Unutamayacağımı bile bile.
Sen benim ruhumu okursun anne,
Unut demek nafile,
Biliyordun anne,
Biliyordun unutmayacağımı,
Ama her zamanki şefkatinle bir umut,
Unut diyordun, unut.
Gülüyordun,
Ağlama diyordun.
Gülüyordun anne.
Biliyorum;
Rahatsız etmemeliyim ruhunu,
Ne yapayım elimde değil anne,
Bilirsin sen oğlunu.
Bir kez sevdi mi sever,
Ayrılıklar olsa da hiç kesmez umudunu.
Gülümse anne,
Yine gülümse,
İnan rahatladım gülümsemenle.
Hani utanmasam,
Hani kızmayacağını bilsem,
Al beni de yanına diyeceğim anne,
Tamam sustum..
Kızma anne.
Ağlama deme bana,
Ama ağlama deme,
Mekanın cennet olsun,
Ağlıyorum,
Ağlıyorum anne.