her yaz; kekik, süpürge toplamaya gittiğimizde,
akşamları yolma tarlasından dönüşlerimizde
boşaltırdık testimizdeki son suyu palamutun dibine
gün geldi, bebekler uyudu, testiler hıfzedildi gölgesinde
biz salıncak kurmaya kıyamadık dallarına
olurda ayrılıverir gövdesinden en güzel dalı diye
o bekçilik etti çobanların azık torbalarına
meyvasını yemekte nasip olmadı hiç birimize
işin aslı belki; o da hiç meyvasını sunmadı
Taşınbaşındaki taşlı tarlanın, taşlı palamut ağacı
ama; ondaki yaşama sevinci, o büyüme sevdası
taşın kayanın içinde, sanki bize armağandı
eyneli çıkınca, dönüp, oturur, ovayı seyrederdik her kez
bilirdik palamutu.. çıkmadık candan umut kesilmez..
“-her şeye rağmen yaşamak, çabalamak” diye
ümitvar eder, bir veli gibi hayat dersi verircesine
öylesine canlı,
öylesine iştahlı büyüdü eseldi[1],
öylesine coşkun irekdi[2]
öylesine şevkli, süğgündü[3] ki
anam; “-çuvdu[4],
azdı[5],
atıkdı[6] ğetdi, havanın gatına bu
bi-balta vurmalı[7]- gövdesine” dedi,
içinden geldiğinden değil de,
işte öylesine
kimsenin gönlü olmayacağını bile bile
ne el sürdük kozalaklı palamuduna
ne gövdesine tımılıyla[8] harfler,
kalpler kazıdık,
ne sevdiğimizin ismini
ne de dallarından ayırıp, taşıdık
öğün etdik tekelere,
ne koç salımından önce koçlara
ne kurbanlıklara
ama; ne zaman uzun yola, gurbete gitsem
ne zaman şoseden geçsem
sallanarak, adeta beni uğurlardı,
köye dönen yolda beni ilk
o palamut ağacı karşılardı..
senli hülyaları olanlar, sana emek verenler var,
her şeye rağmen, büyümenden mutlananlar
hayat her şeye rağmen yaşamaya değer
iste, çabala, savaş, emek ver!
“başarabilirsin”
seni bekleyenler var dercesine
uğurlar-karşılar
palamut ağacı anlayabilene
[1] eselmek: büyümek, gelişmek, serpilmek
[2] İrekmek / irelmel: irileşmek, büyümek, bitmek
[3] süğgün: çok iştahlı büyümüş sürgün, şaha kalkmış taze dal, azgın fidan
[4] çuvmak / çıvmak: azmak, geişmak, serpilmek, gökyüzünü kaplamak, olağandan fazla ve hızlı gelişmek, sapmak, yaban gitmek, sıçramak
[5] azmak(bitki için): meyve yerine büyümeye devam etmek
[6] atıkmak: olağandan daha erken ve cüsseli gelişmek
[7] gövdesine balta vurmak: azan ağacın çiçeklenip, meyveye oturması için (heyvah der, ömrü boşa geçirmeyen, meyva-tohum-tohur vermeden ölmeyen deye) böyle bir adet varmış
[8] tımılı: sapı kırılmış, sapsız bıçak,