Makale / Bilimsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 24.06.2009
Okunma Sayısı : 3291
Yorum Sayısı : 4
Bir Şiir Tahlili: “GİTME!” Şiiri - Zekeriya Efiloğlu

GİTME!
Gölgede kalan gözler misalidir sevgimiz
Alışırken hüzünlü elvedaya dilimiz
Titreyen bir kuş gibi tutsaktır ellerimiz
Tenine akşam hüzünleri konarken gitme

Huysuz bir zamana ayarlanmış saatlerin
Istırap giyinmiş aşka aymaz vakitlerin
Dudakların acemi kıpırtıları derin
İçli dualar yaratana varmadan gitme

Ismarlanmış dilekler yazılı defterimde
Birikmiş duygularım asılı yüreğimde
Arınmış bir kalple eriyorken dizlerinde
Islak dudaklar serapta uyanmadan gitme

Şimdi yolların tozuna belenirken arsız
Annesini yitiren çocuklar kadar hansız
Geceyi devirdim, bu sabah olmaz mı tansız
Yalnız yıldızlar başında ışımadan gitme

Kaybolur cemaline söylenen melodiler
Yokluğun geceye ayrılık şarkısı söyler
Seherlerde perişan ağlaşırken serçeler
Coşkun dereler deryaya ulaşmadan gitme

Efil efil esiyorken sahipsiz rüzgârlar
Aşkımızı Yusuf’un kuyusunda buldular
Şarkılara dil olmuş uçar gider turnalar
Seni seviyorum sözünü duymadan gitme



Zekeriya EFİLOĞLU
Gaziantep / 15.6.2009


“ GİTME! ” ŞİİRİNİN TAHLİLİ:

Kara gözlüm bu ayrılık yetişir
İki gözüm pınar oldu gel gayrı
Elim deyse akan sular tutuşur
İçim dışım yanar oldu gel gayrı

Gitmek!…
Gelmeler adına, ardına baka baka gitmek. Bin bir umutla, özlemle, heyecanla geleceğin günün dakikalarının hesabını yaptırma. Öyle zordur ki bunu tarif etmek. İnsanın bile bu kelimeleri, bu satırları yazarken alıp duygularını sessiz sahillere doğru gitmesi geliyor içinden. Hani tüm duygularımı, heyecanlarımı bir kenara bırakıp. Hani endişesiz olsaydım ya da soyutlanmış olarak hayatın tüm sorumluluklarından. Kendi duygularımla, hüzünlerimle, umutlarımla, hayallerimle baş başa kalabilmek adına.

Gitmek adına gidebilseydim, kendime doğru, bütün karmaşasından hayatın bütün boş telaşından ötede bir yerde durabilseydim, dinleyebilseydim özümü. Duyabilseydim kendi yüreğimin sessiz çığlıklarını, yüreğimin haykırışlarını, kelimelerin boğumsuz çıkışlarını. Hiçbir yere çarpmasaydı sesim de hani uzaklara gönderebilseydim, nefes alabilseydim ve kapayıp gözlerimi gitseydim içime, ruhuma, derinliklerime doğru... Sen gittiğin zaman sevgili, her şey, her hatıra iğne iğne batmakta yüreğime. Gitmek!.... Aldırmıyorum ellerime düşen damlalara, gözlerimi kapayıp gidiyorum... Geride bıraktığım gözü yaşlı yüreklerin hıçkırıklarına rağmen.

Hani anlatırlar ya hikâyecikte gönlü yaralı kırlangıcın hüzünle ve sitemle dolu gidiş hikâyesini.
Kırlangıcın biri, bir adama âşık olmuş. Penceresinin önüne konmuş, Küçük sevimli gagasıyla cama vurmuş. Adam cama bakmış. Ama içeride kendi işleriyle uğraşıyormuş. Heyecanlı kırlangıç, telaşını bastırmaya çalışarak, şirin gagasını açmış:
--Hey adam! Ben seni seviyorum. Uzun zamandır seni izliyorum. Lütfen pencereyi aç ve beni içeri al. Birlikte yaşayalım. Adam birden parlamış.
- “Olmaz alamam!”demiş.
--Sen kuşsun! Hiç kuş insana âşık olur mu?
Kırlangıç mahcup olmuş. Başını önüne eğmiş. Ama pes etmemiş,
- Al beni içeri! Ben sana dost olurum. Hiç canını sıkmam. Adam kararlı, adam ısrarlı:
-- İşim gücüm var, git başımdan!
Aradan bir zaman geçmiş, kırlangıç son kez adamın penceresine gelmiş:
-- Bak soğuklar da başladı, üşüyorum dışarıda. Aç şu pencereyi al beni içeri. Yoksa sıcak yerlere göç etmek zorunda kalırım. Birlikte yemek yeriz, bak hem sen de yalnızsın! Yalnızlığını paylaşırım... demiş.
Adam bu yalnızlık meselesine içerlemiş.
--Ben yalnızlığımdan memnunum demiş.
Kuştan onu rahat bırakmasını istemiş. Düpedüz kovmuş. Kırlangıç, son denemesinden de başarısızlıkla çıkınca, başını önüne eğmiş, çekip gitmiş. Yine aradan zaman geçmiş. Adam, önce düşünmüş, sonra kendi kendine:
-Ne kadar aptallık ettim! Beklenmedik bir anda karşıma çıkan bir dostluk fırsatını teptim. Pişman olmuş olmasına ama iş işten geçmiş. Yine de kendi kendine:
--Sıcaklar başlayınca, kırlangıcım nasıl olsa yine gelir. Yaz gelmiş, başka kırlangıçlar gelmiş. Ama... Onun kırlangıcı hiç görünmemiş! Gelen başka kırlangıçlara sormuş ama gören olmamış. Sonunda danışmak ve bilgi almak için bir bilge kişiye gitmiş. Olanları anlatmış. Bilge kişi gözlerini adama dikmiş ve demiş ki:
--“Kırlangıçların ömrü altı aydır...”

İşte sevgili unutma! Benim yüreğimde senin için pır pır eden yürek kafesimdeki can kuşum senin aşkınla yanıp tutuşmakta. Gel bu hasrete bir son dem koy da, yüreğinin, sevginin sıcaklığında kendimi bulayım. Yoksa sevgili, ben bir kırlangıç olmak istemiyorum.


Sevgiliye sitemkâr bir sesleniş. Aslında her ayrılık, her gidiş, her sallanan bir mendil bir vuslata gebedir. O sebepsiz, sessiz ve tarifsiz gidişler. Bunları tarif etmeye kelimeler kifayetsiz kalır da gidenlerin ardında kalanlar bunu tariflere sığdıramazlar. Bu gitmeleri hece hece, sayfa sayfa dile getirirsin de gidenler bundan bihaber olduklarından hiçbir mana ifade etmez bu gidişlerin duyguları. Gidişler, hep bir vefasızlığa, gözyaşına, hüzne sebeptir.

Gitmeler üzerine yüreklerden lime lime parçalar dökülürde buna satırlar kifayet getiremez. Varsın bu satırları yazdıranlar hallerinden utansınlar. Bu gidişlere bir dur demeyen vefasızlar yüreklerinden utansınlar. Daha nice kelimeler, satırlar… Hepsi de bu gitmeler üzerine…


Bu kısa girişten sonra “Gitme” şiirimizi biçim ve içerik yönünden ele alıp tahlil etmeye çalışalım:


“Gitme!” şiiri sevgilinin vefasızlığı karşısında duyguların direnişi ile karşı karşıya kalan bir aşıkın dile getirdiği, örüntülediği kelimeler yumağından meydana gelmektedir. Sevgiliye eski hatıraların avunmalarıyla gitmemesi gerektiği hatırlatılmaktadır. Bu bir sevgiliden karşılık beklemenin en safi, en içten duygularla kelimeler olup satırlarda hiza bulmasıdır.

Sevgilinin gitmesi üzerine bekleyiş, aşkın en şairane duygularla dile gelmesidir. Burada geçmiş günlerin tatlı ve huzurlu hatıraları sevilen şahsiyete doğru yol almaktadır. Şiirde sevgilinin gitmesi durumu karşısında şairimizin tüm hatıralara rağmen “gitme!” feryatları karşısındaki durumu tasvir edilmeye çalışılmıştır.

“Gitme!” şiirimiz hece vezninin en safi duygularıyla kaleme alınmıştır. Cumhuriyet dönemi Türk şiirinden sonraki günümüz Türk şiirinde ağırlıkta olarak zamanın hızla ilerlemesi karşısında insanın zamana ve çağa ayak uyduramayışı karşısındaki yenik düşmesi sonucu şairlerin kaleme aldığı duyguların ağırlıkta olduğu görülmektedir. Bu hızla ilerleyen zaman ve teknolojik gelişmeler sevgiliye ulaşmanın yollarını değiştirdiği gibi vefasızlığı da diz boyu haline getirmiştir.

Sevgili, şairin zamana meydan okuyan mısralarında dile getirdiği gibi;
“Zamanla nasıl değişiyor insan / Hangi resmime baksam ben değilim.”
“Bir ben vardır benden içeri.”
dizelerinin gölgesinde sanki arkasına bakmadan sevgilisine haykırmaktadır. Sanki “Beni bu hale getiren zamana sitemini dile getir.” der gibi.

Günümüz şairlerinde sevgili baş tacı iken, sevgilinin vefasızlığını anlatmak şiirlerin ana teması haline gelmiştir. Cumhuriyet döneminden sonra başlayan pastoral ve lirik şiirler yazmak geleneği yavaş yavaş makineleşen ve betonlaşan şehirlere inat yerini kaybetmiştir. Şimdilerde daha çok toplumların veya insanların eksik, kusurlu yanlarını kaleme alan satirik şiir yazma geleneği başlamıştır. Burada eleştirilen vefasızlık abidesi olan sevgilidir.

Sevgilinin vefasızlığı karşısında divan edebiyatımızda çöllere düşme, başını alıp başka diyarlara göç etme tavrı sergilenirken; Tanzimat ile birlikte doğaya ve güzele yönelme şeklinde değişen bu durum, günümüz şiirinde sevgilinin vefasızlığını dile getirme şeklinde tezahür etmeye başlamıştır. Bu durumu sevgilinin elinden en çok çeken şiir erbabı şahsiyetler dem vurarak dile getirmeye çalışmaktadırlar. Şairler değişen ve gelişen bu durumlar karşısında şaşkındırlar. Çünkü böyle bir durum daha önce sevgiliden görülmemiştir.

Şiirimizin şairi Efiloğlu da aynı duyguların sağanağı altında şiirini kaleme almıştır. Efiloğlu’nu zamanının şartlarına en çabuk ayak uyduran ve duygu tahlillerini kuyumcu hassasiyetinde ince eleyip sık dokuyan bir şahsiyet olarak dile getiren bir şair ve yazar olarak tanımaktayız. Bu emek yoğun bir duygu hassasiyetini, çok çaplı bir genel kültürü, eğitimi gerektirmektedir. Eskiden şairler meclisinde okunan şiirler yoğun bir eleştiri süzgecinden geçirildikten sonra mecmualarda yayımlanırdı. Değişen ve gelişen zamanımız şartlarında bu şairler meclislerinin yerini artık internetteki sanat ve edebiyat yüklü siteler almıştır. Bu siteler okurlar ve kalem erbabı şahsiyetler tarafından ince eleklerden geçirildikten sonra diğer okuyucular tarafından kabul görmektedir.
Şiirimizin şairi kaptanı Zekeriya Efiloğlu’nu da şair meclislerinde tahtına oturmuş, bir kalem erbabı olarak tanımaktayız. Şiirlerinde daha çok günün dem vurmuş sitemlerini, heyecanlarını, duygu yoğunluklarını kaleme almaktadır. Sevgili üzerine o kadar çok şiir yazmıştır ki, vefasızlık genel tem olmuştur. Efiloğlu’nun şiirlerinde insanı ve sevgiliyi eğitme maksadı güdülmektedir. Şiirlerindeki sevgiliyi vefasızlığı karşısında suçlu durumuna düşürüp eğitmek amacıyla şiirlerini kaleme almıştır. Ele aldığımız “ Gitme! ” şiirinde de aynı sitemkâr hava hâkimdir.


Şiirimiz hece vezniyle kaleme alınmış olup altı kıtadan oluşmaktadır. Hece veznindeki esas olan kafiye düzeni, ahengi, ritmi görülmektedir. Hece vezninin 14’lü hece kalıbı esas alınarak yazılmıştır. Bu ölçü de 7 + 7 heceden oluşan duraklardan müterettiptir. Kafiye çeşidi olarak bir uyumun olduğu görülmektedir. Tüm kıtalarda zengin kafiye ve rediflerin kullanıldığı görülmektedir. Kafiye düzeni olarak koşma tipi kafiye düzenin hakim olduğu görülmektedir. Her kıtanın son dizesinde “Gitme!” sözcüğü tekrarlanarak bir uyumun sağlanmaya çalışıldığı görülmektedir.

…………… sevgimiz …………… a
……..……. dilimiz …………….… a koşma tipi kafiye
…………... ellerimiz ……….…… a
…………… gitme …………….… b

Şiirimizin genelinde hakim olan kelime “Gitme!” kelimesi, adeta şiirin genelinde hakim olan temayı verir mahiyettedir. Adeta gizli bir ses ve duygu gibi şiirin içine sinmiştir. Şair bu seslenişi yaptığı sevgiliye âşıktır. Her şeye ve herkese rağmen gitmemesini istemektedir. Diğer kelimeler bu “gitme” leri engellemek maksadıyla yan yana dizilmiştir. Şiirimizin yapısını ve üslubunu bu “gitme” sesi belirlemektedir.

Şairimizde, sevgilinin gitmesiyle başlayacak olan yalnızlığın korkusu şiirde hissedilmektedir. Bu “Gitme!” kelimesi her kıtanın sonunda tekrarlanarak oluşacak olan yalnızlıktan dem vurulmakta, buna son verecek olan sevgilinin kendisine bu durum hatırlatılmaktadır. Burada şairimiz sevgiliye olan duygularını dışavurum ifadeleriyle dile getirmeye çalışmaktadır. Subjektif unsurların ağırlıkta olduğu görülmektedir.

Dil ve üslup olarak benzetmelere ve tamlamalara sıkça yer verilmiştir. Şiirde benzetme olarak: “ diller, sevgimiz, huysuz zaman, akşam hüzünleri, dudakların acemi kıpırtıları, yalnız yıldızlar, ağlaşan serçeler, sahipsiz rüzgarlar… ”
Şiirde kullanılan bu benzetmeler adeta canlı bir tablo özelliğinde görülmektedir. Şiire farklı bir hava katmış, gerçekliği duygu yoğunluğuyla sarmalamış izlenimi vermektedir.
Tamlama olarak isim ve sıfat tamlamaları kullanılmaktadır: “ hüzünlü elveda, akşam hüzünleri, ayarlanmış saatlerin, dudakların acemi kıpırtıları, içli dualar, ısmarlanmış dilekler, ıslak dudaklar, arınmış kalp, ayrılık şarkısı, coşkun dereler, sahipsiz rüzgârlar, Yusuf’un kuyusu… ”

Şiirimizde realist duygularla dile getirilen kelimeler ağırlıkta olmasına rağmen, şairimizde romantik duygular daha çok ağırlıktadır. Dış âleme ait unsurlar objektif bakış açısıyla kaleme alınırken, subjektif kelimeler daha fazladır. Sevgilinin şairde bıraktığı olumsuz, kötümser hava, şairimizde psikolojik bir etki bırakmıştır. Şairimizin psikolojik değişimi şiirde hâkim havadır. Realist hava, şairimizin muhayyilesindeki duygularla yeniden biçimlendirilmiştir.


Şiirimizi bu biçim özelliklerinin yanı sıra içerik özellikleri olarak da ele aldığımızda karşımıza şu özellikleri çıkmaktadır.

Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;
Hatırası bile yabancı gelir.
Hayata beraber başladığımız;
Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir,
Gittikçe artıyor yalnızlığımız.
Otuz Beş Yaş şiirinin şairi dizelerinde böyle dile getiriyor sevgilinin hatıralarını. “ Gitme! ” şiirimizde de sevgilinin vefasızlığı hatıralarla dile getirilmeye çalışılmıştır. Bu gidişin şairde bıraktığı psikolojik izler şiirinin genelinde realist etkiyle romantizmin tesiriyle bütünleşmiştir.


Gölgede kalan gözler misalidir sevgimiz
Alışırken hüzünlü elvedaya dilimiz
Titreyen bir kuş gibi tutsaktır ellerimiz
Tenine akşam hüzünleri konarken gitme
Dizelerinde şairimiz sevgisini gölgeye benzetmektedir. Nasıl ki, gölge insanın peşini bırakmaz, onu takip eder de takip edilen bundan hoşnut olursa; şairimiz de sevgilerinden bahsederken bu benzetmeyi kullanmayı yeğlemiştir. Bu ayrılığa, hüzne alışan bir kalpten bahsedilmektedir. Akşam güneşinin batışı ile beraber olunan dakikaların hiç bitmemesi adına sevgiliden gitmemesi istenilmektedir. Nasıl ki güneşin batmasıyla insana bir hüzün havası etki ederse, şairimizde sevgiliden ayrılmanın verdiği umutsuzluk havasını akşam güneşinin batmasının verdiği havaya benzetmekte ve bunu istemediğini defaatle dile getirmektedir.

Huysuz bir zamana ayarlanmış saatlerin
Istırap giyinmiş aşka aymaz vakitlerin
Dudakların acemi kıpırtıları derin
İçli dualar yaratana varmadan gitme
Bu sevdanın son bulmaması için içli bir yakarış gerekmektedir. Şairimiz bunun tek taraflı olmayacağını bildiğinden sevgiliyle beraber yapmayı istemektedir. Fakat her şey şairimizin aleyhine ayarlandığından ıstırap yüklü aşkın son kıpırtılarının olduğunun bilincindedir. Aymaz, gafil, şaşkın ve vurdumduymaz vakitlerin bile onlara ayak uydurmadığını, aşklarına karşı gelişini dile getirmektedir. Zaman adeta kederle, hüzünle dolu olarak karşılarında durmaktadır her tatlı hatıranın lehine değin. İstemeyerek bir gidişin sesleri duyulmaktadır. Dudaklardan dökülen nağmeler bile bu gidişe bir dur demekte geri kalmamakta, elinden geleni yapmakta; fakat elden gelen bir şey yoktur. Yaratana son bir yakarış bu isteksiz gidişe belki bir dur diyebilir. Son bir dua, son bir yakarış, son bir serzeniş umuduyla, heyecanıyla …

Ismarlanmış dilekler yazılı defterimde
Birikmiş duygularım asılı yüreğimde
Arınmış bir kalple eriyorken dizlerinde
Islak dudaklar serapta uyanmadan gitme
Ismarlama kelimeler yumağı. Sevgilinin yürek adresine postalanmış duygular harmanının oluşturduğu kelimeler. Sevginin en safi haline ulaşmışken bu vefasızlık, bu gidiş niye? Duyguların coşkunluğu yüreğimdeki kafesine sığmazken kalbim bu hüzün altında damla damla erimekte. Dudaklarımız bu sevdayı binlerce kez tekrarladıktan sonra bunun bir hayal olabileceği korkusu şairimizin kelimelerini etkilemiş ve çölde serap görmenin verdiği boşluk, hayal kırıklığı gibi bu sevdanın bitmesini istememektedir. Bu sevdanın bir göz açıp kapayıncaya kadar veya çölde serap görmenin verdiği mutluluk anı kadar bile olsa bitmemesini istemektedir. Şairimiz bu dizeleri dile getirirken sevgiliye de en safi duygularla hitap ettiğini de vurgulamaktadır.

Şimdi yolların tozuna belenirken arsız
Annesini yitiren çocuklar kadar hansız
Geceyi devirdim, bu sabah olmaz mı tansız
Yalnız yıldızlar başında ışımadan gitme
Sevgilinin tüm haykırışlara ve yakarışlara rağmen gidişi dile getirilmiş. Kelimeler adeta bu vazifenin verdiği sıklet altında ezilmiş de büzülmüş izlenimi vermektedir. Şair tüm kelimelere rağmen gerisin geri bakmadan arabasının tozunda kaybolmaktadır. Bu arabanın tozları adeta hüznü, kederi ayrılığı gizleme vazifesini üstlenmiş gibidir. Şairimiz, kendisiyle bütünleşen bu ayrılık neticesinde annesiz, yurtsuz yuvasız kalan bir yetim olmuştur. Şu yalancı dünyada bir başına kalmıştır. Mademki bu gidiş olacak o zaman karanlık örtünü üzerine ört öyle yapayalnız başına git. Gitmek sana yakışır.


Kaybolur cemaline söylenen melodiler
Yokluğun geceye ayrılık şarkısı söyler
Seherlerde perişan ağlaşırken serçeler
Coşkun dereler deryaya ulaşmadan gitme
Sevgiliyle beraber dinlenilen, dinlenildikçe farklı dünyalara doğru kanat açan duygular artık boş hülyalardan ibaret. Yokluğun gündüz gözüme aranmaz idi, fakat gece hülyalara dalınca cemalin rüyalarıma girince sensizliğin ızdırabını şimdi daha iyi anlıyorum. Seher vakti bülbüller ne de güzel öterken, sensizlik diyarında kuşlar bile ayrılık türküsünden dem vurmakta ve için için ağlamaktalar. Her şeyin bir tepe noktası vardır. Şairimiz sevgiliye doyamadan ayrılıklarını dile getirirken ona türlü türlü sebepler göstererek ayrılığın son bulmasını temenni etmekte. Fakat o da bilmektedir ki, bu yakarışlar beyhude. Çünkü sevgili uzak diyarlara göç etmiş bulunmakta. Bu mersiyeler, kasideler, bu satırlar, kelamlar hep onun tatlı hatırasınadır. Coşkun dereler bahar ayında çağlayan olup deryalara ulaşma adına heyecana kapılıp, bir sevda uğruna yol çizip deryalara ulaşırlar. Şairimiz de eski günlerin bahar ayındaki coşkunluk misali yeniden kendine gelmesini istemektedir.

Efil efil esiyorken sahipsiz rüzgârlar
Aşkımızı Yusuf’un kuyusunda buldular
Şarkılara dil olmuş uçar gider turnalar
Seni seviyorum sözünü duymadan gitme
Her bir rüzgar yellerine aldığı hatıraları usulca savururken, sevgilinin kulağına bir şeyler fısıldamakta Sensiz gecelerde kuşlar yuvalarından ayrılmışken, bu ayrılığa, bu gidişe rüzgarlar bile itiraz etmektedir. Seni seviyorum sözünü defalarca söylesem de sen gitme. Bu aşkımız şarkılara destan olmak mesabesinde iken artık son nesli görülen turnalar gibi aşkımız da son anlarını yaşamakta.
Bize düşen sevgilinin vefasızlığını aleme ilan etmek. Her ne kadar aşkının oduna yansak da, o ulaşılması hedeflenen bir zirve, bir meşale.

Cânân ile ayş ü nûş ederdim
Girdâb gibi hurûş ederdim
Bezm-i meyi şu’le-pûş ederdim
Bülbüllerini hâmûş ederdim
Gâlib gibi kâm-kâr idim ben
Her şeye rağmen sevgilisine derin bir aşk duymaktadır. Onun aşkıyla etrafında girdap olup aşkının esiri olmuş halde dönmek. Bu gitmeleri bitirecek dönüşler. Bülbül vatanından ayrı düşse de yine şakımaktadır. Kelimeler sevgilinin tüm güzelliğini sahiplenmiş, dile getirmekten geri durmuyor.

Biz de şairimizi teselli namına ve sevgilinin vurdumduymaz vefasızlığına rağmen şu mısraları dile getirmekten kendimizi alamıyoruz.
Üzgün değilim kanmayı öğrendimse
Senden seni kıskanmayı öğrendimse
Gelsin beni çepçevre kuşatsın o ateş
Yüz yıl yanarım yanmayı öğrendimse

Kelimeler bu kifayetsiz aşk karşısında şapka çıkarıp satırları terk etme derecesinde iken, yaz yağmurlarının şemsiyeleri açtırdığı bir hengâmede rüzgarlar efil efil eserken şairimiz de duygularına yol vermiş sevgilinin gönlüne hedef kilitlemiş. Biz de gitmeler adına satırlarda son dem diyerek bu güzelliği dile getiren başka bir şairimizin şu kelimelerini kullanmakta ve sevgilinin vefasızlığına rağmen kalmaları tercih etmekteyiz:

Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan
Yoluna bin can koyduğum
Gökte ararken yerde bulduğum
Karadutum, çatal karam, çingenem
Daha nem olacaktın bir tanem


Zülfünün yay gibi kuvvetli çelik tellerine
Takılan gönlüm asırlarca peşinden gidecek.
Sen bir âhû gibi dağdan dağa kaçsan da yine
Seni aşkım canavarlar gibi takip edecek!..


ÖMER BATI
22.06.2009 - Gaziantep
( Bir Şiir Tahlili: “gitme!” Şiiri - Zekeriya Efiloğlu başlıklı yazı Ömer Batı tarafından 24.06.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.