Ölürken insanların son söylediği sözler acaba nelerdir?Biliyorum , Orhan Pamuk da mutlaka önceden belirtmiş olduğu gibi ''İlginç olmayan şeyler'' diyecek.En iyisi insan o anda neler hissediyorsa , onları söylemeli.Değil mi?Ama insan gazetelerin birinci sayfasında kendi kocaman fotoğrafıyla birlikte manşet olarak ölecekse , işte o zaman gazetecileri sorması gerekir , diyeceğim.

  Zaten Meksikalı devrimci Pancho Villa da böyle yapmadı mı?Ölümcül yaralı olduğu sırada üzerine eğilen gazeteciye , ''Son söz olarak ne söylemeliyim?'' diye sormuş.Hiç bir zaman basınla ters düşmek istemediğinden , ordusunun halkla ilişkiler uzmanının yazılı yaptığı açıklamayı , daha o olay gerçekleşmeden önce yayımlayan gazete haberinde belirtilen şehri bile , haber yalan olmasın diye askerleriyle ele geçirdiği söyleniyor.Size bu yazdıklarım aslında filmlerde konu edildi.Ama bugünkü yaşamda bunu öğrenmek istiyorsanız , Hachette kitabevinin yayımladığı Claude Avelin'in Les Mots de la Fin (Son Sözler) adlı kitabını okumanızı tavsiye ederim.Gerçekten düşündürücü.

  Kitap tanınmış veya tanınmamış bin kadar kişinin ölürken son söylediği sözleri içeriyor.Bence seçimlerde siyasetçilerin attığı nutuklardan daha ciddi.Anlaşıldığı gibi doğal olarak bu son söylenen sözlerin felsefi yaklaşımından bahsetmek istiyorum.Aslında söylenmiş sözler olarak yapılacak bir sıralamada son söylenen sözler de vardır.Ben bundan bahsetmiyorum.Söylemek istediğim bu hayattan giderken söylenen son sözler...

  Ölmekte olan bir insan , tarifinden de anlaşılacağı gibi , o anda bir ayağı bu dünyada, diğer ayağı da çukurda , pardon öteki dünyada olan bir kişidir.Yani son sözü öteki dünyada olan ayak söylemektedir.Halbuki bu dünyada olan ayak olağan bir şekilde her günkü gibi konuşmaktadır.Ayak nasıl konuşuyor diyecek olursanız , ''Gayet normal olarak'' diyeceğim.Ne yani?Ayağıyla yazı yazanlar , resim yapanlar oluyor da , ayağıyla konuşanlar olamaz mı?

  Size burada bazı örnekler vereceğim.Ünlü romantik yazar Goethe'nin son söylediği sözlerde bir anlam karmaşıklığı olmuş.Belki de daha güzel olsun diye.Yazarın son söylediği söz nedir biliyor musunuz? ''Biraz daha ışık.''

  Bir hayranlık içinde daha nazik , daha terbiyeli , daha tumturaklı olsun diye mezarda olan ayağın konuştuğunu sanarak , o sırada çevresindekiler söylediklerine sembolik açıdan daha çekici , daha görkemli ve daha soylu bir anlam vermişler.Halbuki Goethe'nin o an , o küçük , o dünyada olan ayağının konuştuğunu ve ''Biraz daha ışık'' diyerek pencerenin açılmasını ve içeriye biraz temiz hava girmesini istediğini anlamamışlar.

  İnsanlar büyüklerin ölümünü biraz daha süslemek mi istiyor ne?Yani ölürken de mi tiyatro oynamak gerekiyor?Bence ölümdeki en zor şey o sırada tek başına olmaktır.Fransız ünlü tragedya ustası Mounet-Sully de ölürken son söz olarak , ''Çevrede seyirci yokken ölmek ne kadar zor'' demiş.Doğru.Zaten doğal olmak kadar zor bir şey yoktur.

  Halbuki romancı Françoise Sagan  bir kitabında ''Her şeye boyun eğenler çirkindir'' diyor.Bu bence sonradan görmüş , fazla görgüsü olmayan yeni zengin bir kişinin veya Nietzsche'yi genç yaşında kabullenen bir ergenin fikri gibi.İnsanın üstün niteliği  , diğerlerinden farklılığı ve efendiliği olay ile kendisi arasına koyduğu mesafeden anlaşılır.Örneğin yazar Capus de son söz olarak , ''Ölüyorum.Yazık!'' demiş.Bu daha ölçülü değil mi?Burada ölmek üzere olan insanın sanki iki ayağı birden konuşuyor.

  Kral XV.Louis'nin ilk kızı Madam Louise de ölürken , sanki severek bindiği atları kırbaçlarcasına , ''Doludizgin , doğru cennete'' demiş.Tiyatro yazarı Henri Monnier'nin yarattığı ve eserlerinde kendisinin oynadığı kahramanı Joseph Prudhomme gülmeyi çok sevdiğinden ölürken ''Yukarıda daha ciddi olmak gerekir'' diyor.İspanyol yazar ve şair Lope de Vega ise: ''İşte artık itiraf edebilirim:Dante'yi okumak ne kadar da sıkıcıydı.''Fransız ünlü gastronomi uzmanı Josephe Briilat-Savarin'in kız kardeşi , doksan sekiz yaşındayken davet edildiği büyük bir ziyaret sırasında fenalaşıp , öleceğini anladığı sırada , ''Galiba ölüyorum.Çabuk bana tatlıyı da getirin'' deyişini de unutmamak gerekir.Burada gerçekten o an dünyada olan ayağın konuştuğunu duyuyor gibiyim.

  Gene Fransızların ünlü tragedya oyuncusu Rachel'e gelince son sözlerinde büyük bir tatmin görüyoruz: ''Bir pazar günü ölmek ne kadar güzel ! Pazartesileri o kadar hüzünlü bulurum ki! ''

  Anlaşıldığı gibi bu dünyada ne kadar çeşit insan varsa , o kadar  da ölüme gidiş şekli bulunuyor.Sabırsızların , yemek severlerin , cimrilerin , alçakgönüllülerin...

  Herkes kendi ölümünde de , kendi karakterini ortaya koyuyor.

  Bazılarını mezarlarını kazmayla , bazıları bıçakla  , bazıları ise çatalla kazıyorlar.

  Bazıları önce sağ ayaklarıyla , bazıları da önce sol ayaklarıyla ölüyor.

  Pazar günü ölenler de , pazartesi günü ölenler de...

  Bence salı günü ölenler arasında da bir fark yok.

  Şimdi gidip daha çok araştırma yapmalıyım.Halen kendi ''son sözüm''ü bulamadım!

~Z.S.

( Zırvalarım Ara Sıra. -2 başlıklı yazı Z.Sena ÖZTÜRK tarafından 24.08.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu