Online Üye
Online Ziyaretçi
Bence dünyada iki tür evlilik var:düşlenen evlilik ve yaşanan evlilik.
Düşlenen evlilik tamamen erkeğin icat ettiği bir olgudur.Daha da açık söylemek gerekirse , bekar bir erkeğin.Burada erkeklerin genelde yaz aylarında güzel görünüşlü bitkilerin çoğalmasını kolaylaştıran sıcak , fakat kuru iklimli güney denizlerine inmeye hazırlandığını da belirtmemiz lazım.İşte böyle bir dekorda , yıldızlar gökyüzünde ışıl ışıl parlarken , geceleyin ılık bir rüzgar da yüzümüzü okşar.Biraz sonra turuncu renkli o koskoca dolunay bir tepenin arkasından yükselecek , kumları döven dalgacıkların sessizliği bozan fışırtısı arasında , o temiz koltukların üzerinde , yanınızda elini tuttuğunuz genç kız da size dönüp ‘’Ben de’’ diye cevap verecektir.
Nikaha davet ettikleriniz arasında en seçkin insanlar bulunacaktır…Yazarlar , ünlüler , felsefe prensleri , dolandırıcı veya hortumcu olarak tanınan keyfi yerinde işadamları ve kolları bilezikli i parmakları yüzüklü şişman eşleri…Ertesi sabah kendi fotoğrafınızı gazetelerin baş sayfasında , akşam yanınızdaki o kocaman beyaz namzedinin yanında bulabilirsiniz.Bir yıl sonra ilk çocuk ve ondan üç ay sonra da boşanma.Artık ünlü bir çift olarak tanınırsınız.Bütün ümitler sizdedir.İşte erkeğin icat etmiş olduğu ‘’düşlenen evlilik’’.Görüldüğü gibi bunun ancak bir sabahlık ömrü var.
‘’Yaşanan evliliğe’’ gelince…O da kadının eseridir.Kurbanına sülük gibi yapışır.Yaşanan evlilik aslında kadın tarafından yeniden gözden geçirilmiş , kendi doğasına , ölçülerine ve ihtiyaçlarına uygunluk kazandırılmış bir tür ‘’düşlenen’’ evliliktir.Kadın bu evliliği kendi stratejisi , yetenekleri , dişiliği , kısaca belirtmek gerekirse , o üstün yetenekli aklı aracılığıyla ‘’yaşanan evlilik’’ şekline sokmuştur.Bu konudaki başarıları başka hiç kimse tarafından taklit edilemez niteliktedir.Kadınla yarışmaya gerek yoktur.Eğer siz ‘’yiğit erkekler’’ iseniz , unutmamak gerekir ki ,onlar da ‘’sonsuz dişiler’’dir.
Kadını ‘’düşlenen evliliği’’ ‘’yaşanan evliliğe’’ çevirmeye iten şey nedir?İsterseniz birlikte inceleyelim.Düşlenen evlilik tekdüzedir.Halbuki kadın baş döndürücü bir heyecan yaşamak ister.Peki bunu nasıl yapacaktır?Bu konuda gerçekleştirilmesi üç noktadan birincisi evin dağınık olmasıyla…İkincisi , kocasıyla takışması ve dalaşmasıyla…Üçüncüsü ise hiç vazgeçmeyecek bir zorbalığa sahip olmasıyla…
Düzenli olmak kocaların evde her aradığı şeyi yerinde bulması kolaylığını beraberinde getirmesi nedeniyle bir tür zihin tembelliği yaratacağından , evliliği tekdüze bir seviyeye getirecektir.Kadının kocasıyla takışması ise , özellikle kadını bir takım gerçekleri söylemeye itiyor ise , dolaylı olarak kendini her türlü olağan saldırıdan koruyabilmesi için bu tür dalaşmalara evde üçüncü bir kişinin varlığı olduğu zaman girmesini gerektirir.Son olarak da zorbalığa gelince baylara aşağıda yazacağımı önceden bilmelerini öneriyorum;Karınızın sözünü sakın yarıda kesmeyin.Sakın onun başladığı cümleleri onun yerine siz bitirmeyin.Karınızın da yetişkin bir insan olduğunu düşünün.
Şunu da bilmekte fayda var.Kadın her zaman haklıdır.Daha önce belirtmiş olduğu konularda da , şimdi belirtmekte olduğu konularda da olduğu gibi , ilerde belirteceği konularda da.Hatta kadın doğuştan haklıdır da , diyebiliriz.
Evlilik konusunu Bernard Shaw’un bir sözüyle sonuca ulaştırmak istiyorum.Bernard Shaw’a ‘’Acaba Cuma günü evlenmek bir uğursuzluk getirir mi?’’ diye sormuşlar.Ünlü yazarın cevabı , ‘’Evlenmek doğal olarak Cuma günü de uğursuzluk getirir.Niçin cumanın istisna bir gün olmasını istiyorsunuz ki?’’ olmuş.
~Z.S.