‘’Şuna bak Nazan ne kadar güzel.’’ dedi vitrinde duran, o çok almak istediği deri cekete bakarak.
‘’Deli misin kızım sen? Ne pahalıdır bu ceket. Bırak hadi bakmayı, nasılsa alamayacaksın. Yarın eve para yetişecek mi diye düşünürken böyle şeylere bakıp da heveslenme. Hem önümüz karakış bu ceket seni ısıtmaz.’’

Heveslenmek… Böyle bir duygunun varlığını hissetmeyeli o kadar çok zaman olmuştu ki.
Hayatta birçok şeyi isteyip birçok şeyi isteyememek arasındaki ince çizgide ne kadar çok gidip gelmişti. Ulaşamayacağı duygular ve nesneler için hayal bile kurmamayı öğrenmişti zamanla.
Üstündeki, sürekli tamir edilmekten yorgun, belki on senelik ceketine, ne zaman aldığını unuttuğu, rengi yıkanmaktan solmuş pantolonuna baktı. Neden şimdi bunların aklına geldiğini düşündü birden. Mutlu değil miydi? Gülümsedi.
Nazan ‘’Ne o Sedef, kendi kendine gülüyorsun?’’ dediğinde döndü arkadaşına.
‘’Aman be Nazan bakıyoruz işte alacağımdan değil ya.’’

Ellerinde pazar poşetleri, sessizce yürümeye devam ettiler. Evlerinin önüne geldiklerinde, akşam mahallerinde olacak düğüne gitmek için sözleşip ayrılar.

Kapıyı açıp içeri girdiğinde televizyonun sesinin yine sonuna kadar açık olduğunu fark etti. Asık bir yüzle, elindeki poşetleri mutfağa bırakmak için ilerlerken annesinin sesini duydu.
‘’Sedef sen misin?’’
‘’Benim anne. Yine televizyonun sesi çok açık…’’ dedi elindeki poşetleri mutfak tezgahına bırakıp, annesinin yanına giderken. Odaya girdiğinde televizyonun ses düğmesine basıp kıstı. Sonra etrafı toplarken, annesinin duyamadığından başlayarak tüm sağlık problemlerini dinledi. Çocuklar yan komşularına oynamaya gitmişlerdi.
‘’Annecim bak doktor, ilaçlarını düzenli içer ve kafana bir şeyi takmazsan bütün ağrılarının biteceğini söylüyor. Hem çok şükür günden güne daha iyi oluyorsun.’’ diyerek mutfağa geçti. Mutfağa gittiğinde içinden geçen isyanlara engel olmaya çalışıyordu. Bütün gün çalışmış, yorulmuştu. Tek istediği de sadece biraz dinlenmekti. Derin bir iç çekerek tezgaha yığılmış kirli tabaklara, bardaklara baktı. Mutfak tezgahının üstüde yer yer dökülmüş yiyecek kırıntıları vardı.
‘’Hadi bakalım Sedef Hanım mutfak sizi bekliyor.’’ dedi kendi kendine.

Orta yaşı gelmişte geçiyordu bile. Ama o hala aynı bildiği kendisiydi. Burada bu evde annesi ve ölen kardeşinin, kendi bildiği çocukları ile yaşıyordu. ‘’Hayatım hep küçük bir kutu…’’ derdi. Bütün gün tekstil atölyesinde çalıştıktan sonra evde devam ederdi mesaisi.
Gülümsedi. Etrafına bakındı. ‘’Şükürler olsun Allah’ım. Aç değiliz açıkta değiliz… Ve sevdiklerimle yaşıyorum.’’
Sevdiklerim kelimesi içinin biraz acımasına sebep oldu. Sevdikleri yanındaydı. ‘’Biri hariç. Oda hiç olmayacak zaten.’’ diye mırıldandı. Kafasındaki düşünceleri silmeye çalışarak mutfağa toplaya başladı.

Yemeği hazırladığında çocukları çağırmış hepsi sofraya oturmuştu. Yemekten sonra düğüne gitmek için hazırlanmaya başlarken çocukların isteklerine de koşturuyordu bir yandan. Bir tanesi bir matematik problemini çözememiş ağlıyordu. Önce onunla konuştu, sakinleştirdi. Sonra beraber problemi çözdüler. Tam hazırlıklarına kaldığı yerden devam edecekken diğeri okul pantolonunun söküldüğünü söyledi. O sırada kapı çaldı. Gelen yan kapı komşuları Dilber Hanımdı. Onu karşıladı hal hatır sordu. Annesinin ilaçlarını verdi. Yeğeninin sökülen kıyafetini dikti. Annesi ve Dilber Hanım için ocağa çay koydu. Ve nihayet hazırlanmasını tamamlamak için odasına gittiğinde kapı tekrar çaldı.
‘’Yeliz kapıya bak kızım. Kim o demeyi unutma.’’ diye içeriye seslendi.
Telaş içinde odada dolaşıyordu. Bir türlü küpelerini bulamıyordu. Çekmecelerin altını üstüne getirmişti. O sırada kapıda beliren Nazan’ in sesi ile irkildi.
‘’Oooo kızım hala hazır değil misin? Düğün bitecek sen hala giyinmemişsin.’’
‘’Sanki bilmiyorsun Nazan. Geldiğimden beri oturmadım bile. Gitmesek olmaz mı?’’ dedi yatağının ucuna oturarak.
‘’Olmaz kızım hadi kalk. Benim ki de gelecek.’’
Sızlanarak kalktı yataktan. Arkadaşının da yardımı ile biraz daha hızlı hazırlanmaya devam etti. Ama hala aklı bulamadığı küpelerdeydi. Küpelerini dün akşam nereye koyduğunu bir türlü hatırlayamıyordu. Son bir kez daha karıştırdı çekmeceleri.
Nazan ‘’Hadi daha ne arıyorsun oldun işte. Biz gidene kadar dağılacak ortalık. Aman hadi be kızım.’’ diye söylenmeye başladı.
Ama duymuyordu o Nazan’ı.
‘’Yok Nazan yok, küpelerim yok. Onlarsız çıkmam biliyorsun.’’ dediğinde çocukların odasını karıştırmış olmaları ihtimali geldi aklına. Gidip yanlarına sordu ama onlarda yemin etmişlerdi odasını karıştırmadıklarına.
‘’O küpeler olmadan gidemem, gidemem Nazan.’’
Nazan’ın alaycı ‘’Hala aynı anlamsız inancın değil mi? Ah kızım ah bir kez de takma.’’ demesine aldırmadı bile. İçinde fırtınalar koparak etrafına bakınmaya devam etti.

‘’Kırmızı sedef küpeler, ondan kalan bu evde bana özel olan tek şey. Sen bile anlayamıyorsun Nazan. Onu içimden atamadığımı bile bile anlayamıyorsun. Ah neden çıkardım ki akşam küpelerimi? Neden? Kulaklarım acıdı işte. Uyku sersemi başka bir yere mi koydum acaba? Şuraya da bakayım. Ah Nazan iki dakika patladın değil mi? Yok… Yok, yok, yok işte. Bak bugün iş yerinde her şeyin ters gitmesinin de sebebi küpeler işte. Takmadım ondan. Ah Nazan tamam ya gidiyoruz işte.’’

Gitti Nazan ile. Aklı küpelerinin nerde olduğuna takılarak gitti. Yıllar evvelde asılı kalan aklıyla, kendini asarak gitti Nazan’ın peşi sıra. Giden kendi kalan aklı gidemeyen sevgisiydi. O gittiğinde, onunla gidemeyen mantığının tek kabul etmediği şeydi bu küpeler. Keşke gitseydim diye sorduğu kaç gözü yaşlı gece geçirmişti. Kaç… Kendiside hatırlamıyordu işte. Nazan’ın anlattıklarını hiç duymuyordu bile. Elleri sürekli kulağındaydı. Hayatında ilk kez bu kadar boş kalıyordu teni yüreğiyle beraber. O küpeler teninde yaşarken onu yaşamadığı, yaşayamadığı her güne lanet etmiyordu işte. ‘’İnan…’’ diyordu içinden. ‘’İnan onları bulacağım. Sen beni duymuyorsun belki ama ben onları bulacağım.’’

Devam Edecek...
*****
07 Kasım 2007
( Kırmızı Sedef Küpeler / 1. Bölüm başlıklı yazı asli-kaya tarafından 8.07.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.