ORHAN AMCA
Her zaman elleri paltosunun cebinde keyifle yürürdü, ıslak kaldırımların üzerinde ve hafif çiseleyerek yağan yağmurun tadını çıkartarak. Askerliği haricinde de hiç de ayrı kalmadığı, doğup büyüdüğü sokaklardı buraları; herkes tanıdık, herkes aşinaydı gözlerine, yaşı elli ama ruhu yirmilerde ki Orhan amcanın.
Önünden geçtiği her mağazanın vitrin camlarında, çaktırmadan kendisini izleyerek yürüyüp, geçmişte kalan gençliğine hayıflanmaktan hep tatlı bir zevk alırdı. “Ah be bir verseler şu gençliğimi yeniden, neler yaparım neler” diye yumrukları sıkılı, kendi kendine konuşur, etrafına da keskin bakışlar atar, uzaklara dalar giderdi, Orhan amca.
Bu gün de dolaşa, dolaşa kahvehanenin önüne kadar gelmiş ve yine camda kendine bakarken;
- Hooop Orhan amca dalmışsın yine uzaklara
- Dalmadım evladım dalmadım da şimdi içeri dalacağım kapının önünden çekilirsen
- Orhan amcamın kahvesini yap müşfik her zamankinden,sakinleştirici olsun..
Tam ortasında sobası yanan, camları buğulanmış, yerleri taş, masaları tahta eski bir
mahalle kahvehanesi; Orhan amca ve onun gibi düşünen onun gibi yaşayan herkesin bazen kendini dinlemeye bazen de uzun sohbetlere geldiği, dost görmeye veyahut dostun yoksa da dost olmaya geldiği yalancı ev burası.
- Selamünaleyküm arkadaşlar
- Aleykümselam Orhan amca gel buyur böyle
- Sağ ol Osman’ım sağ ol ben şöyle köşeme geçip biraz gazetelere bakayım
- Orhan amca bak bakalım askerlik düşmüş mü?
- Yahu Tevfik evladım sen bir git şu askere de kurtulalım şu muhabbetten her gün aynı
soru, ben askerlik yapalı 30 sene olmuş senin askerliğini mi düşüneceğim.
- Günaydın
- Oooo Ahmet im yine ağır abisin bugün, ne o öyle buz gibi günaydın
- Yok yahu Orhan amca dişim ağrıyor fazla konuşamıyorum.
“ Şu gazetelere bir bakalım yine içimiz kararacak mı?” Diye düşünerek önüne dönüp konuşmalar içerisinde ki sakinliği aramaya başladı. Gazete başlıklarında buluyordu geçmişini hayallerini ya da başına gelmesini istemediklerini. Reklamlara bakıp almak istediklerinin heyecanını yaşıyor haberlere bakıp Allah korusun Allah korusun diyerek korkularından kaçıyordu. Bir de bulmacaları seviyordu çünkü her şeyi unutuyordu hiç bir şey düşünmek zorunda kalmıyordu bulmacanın cevaplarına kafasını yorarken.
- Kahveci oğlum, nerede bu gazetenin bulmaca eki?
- Oğlum çırak koş ver Orhan amcana bulmacaları çözüleninden olsun.
- Ooorhan amca, Oooorhan amca
- Tevfik ya çek git askerine ya da dön önüne oyununu oyna sataşıp durma.
Tevfik gülerek önüne döndü, herkes bir şeylerle uğraşıyordu. Kimi televizyonun önünde toplanmış, kimi masalarda dörtlüyü kurup okey oynamaya dalmış, kimisi tavlada zarları sallayıp duruyor, kimisi gazetesi önünde çayı elinde bazen kendi kendine bazen etrafındakilerle konuşuyordu.
“Ben en iyisi şu bulmacayı bir çözeyim bakalım” dedi kendi kendine Orhan amca.
- Kahveci oğlum bu kalem yazmıyor
- Oğlum çırak koş Orhan amca ya kalem ver yazanından olsun.
- Bak kahveci oğlum bak ihsan evladım, bana şunun’dan olsun bunun’dan olsun diye
cevaplar verip asabi adam muamelesi yapma hakikaten asabi olacağım şimdi.
- Çırak oğlum koş Orhan amcaya adaçayı getir sakinleştirici olsun…
- Bak yahu!
- Orhan amcaaaaa
- Sus Tevfik!
Tevfik önüne döndü sırıtarak, kahveci ocağının başına kaçtı “ kızma Orhan amca kızma Orhan amca” diye muzipçe gülerek, Orhan amcada bulmacayı attı elinden “ kafamı bıraktınız adamda ” diyerek ve gitti televizyonun önüne oturdu.
- Kemal evladım şu haberleri aç bakalım bir dünyaya
- Orhan amca bak Orhan babanın filmini seyrediyoruz tam ortasında kapattırma şimdi ama bize ya.
- Evladım o Orhan babanızsa bende Orhan amcanızım, amca baba yarısıdır şimdi sözümü dinle aç şu haberleri
- Tamam ya Orhan amca al açtım dinle haberleri sanki ülkeyi sen kurtaracaksın
Eli çenesinde, ağrıyan dişine bastırarak bağırdı Ahmet arkada oturduğu yerden.
- Kemal git Tevfik ‘in yanına otur getirtme beni oraya, düzgün konuşun büyüğünüzle
- Tamam ya Ahmet abi tamam.
- Otur kemal otur seyredin filminizi, Ahmet’im gençlerin gönlü kırılırsa affetmeleri zor olur, ben zaten çıkıp hava almak istiyorum biraz,
Diyerek yerinden kalktı Orhan amca birazda sitemli; kahvehaneden çıktı ve yine elleri cebinde yürüme başladı. Aslında ara sıra olduğu gibi şimdide birdenbire aklına düşen bambaşka bir şey için kalktı. Taa genç iken arka mahallede sevdiği hatta bir süre tutkulu bir aşk yaşadıkları ama sonra başkası ile evlenen bir kız vardı. Esmaydı adı ve o zamanlar arka mahalleden taşınmış gitmiş ve bir daha da hiç dönmemişti. Orhan amca ise bazen böyle eski günleri hatırlar ve bir zamanlar o kızın oturduğu evin önünden geçerek gizlice o eve girip çıktığı zamanları düşünür sanki o günler geri gelecekmiş gibi ümitlenmeyi severdi hep ve yine elleri cebinde oradan geçtiği o an
- Orhan, diye bir ses geldi, kalbini titreten
Arkasını dönüp baktığında ise olduğu yere çivilenmiş gibi kaldı Orhan amca. Elleri kolları karıncalandı bütün vücudunu hiç tatmadığı bir heyecan sardı. Bastığı yeri bile hissetmiyordu. O an bacakları kaybolmuştu sanki. Gözleri yaşla doldu boğazı düğümlendi sesi bile çıkmadı ama
- Esma, diyebildi sadece ve kilitlendi çenesi.
Ne diyeceğini, yapacağını bilemez oldu, ellerini cebinden çıkartıp Esma ya doğru uzattı.
- Merhaba, diyebildi son gücüyle de
- Nasılsın Orhan şaşırdım seni görünce, titriyordu Esmanın da sesi
Çok heyecanlanmıştı ikisi de birden sarılıverdiler birbirlerine her şey aniden oldu, bütün dünyayı unuttular geçmişe gidip geri geldiler ve kendilerine gelip ayırdılar ellerini. Gözleri birbirlerine kilitlendi ikisinin de. Hiç konuşmadan anlatmaya çalışıyorlardı içlerini."Dur gitme bir daha hep yanımda kal ” diyordu Orhan amca gözleriyle. Esmanın ise ağlıyordu gözleri “neden peşimden gelmedin hiç” dercesine.
İki eliyle saçlarını iki yana açtı Orhan amca Esmanın.
- Seni, seni hala seviyorum Esma
- Bende seni hala seviyorum Orhan.
- Seni sevdiğime hiç pişman olmadım Esma tek pişmanlığım senin peşinden gelmemek oldu galiba
- Benim tek pişmanlığımda her şeyi bırakıp sana gelmemek oldu Orhan ama geç kalmıştım evlenmiştin Orhan evlenmiştin
Tekrar sarıldılar birbirlerine hem de öyle sımsıkı sarıldılar ki ne kıyamet ne ölüm, ne zulüm ne de zalim hiç bir şey ayıramazdı sanki. Başlarını birbirine yaslayıp birbirlerinin gözyaşlarını öptüler ve tekrar ayırdılar ellerini yavaş yavaş, öylece baktılar birbirlerine ama tam o sırada bir araba durdu yanlarında. Esma Orhan amcaya son bir bakışla ve telaşla arabaya bindi ve hızla uzaklaştılar oradan Orhan amca sanki hiç yokmuş gibi.
Öylece donup kaldı birkaç dakika Orhan amca, biraz daha gözünden yaş damladı ve ellerini cebine sokup hayatının en mutlu ve de bir o kadar hüzünlü adımlarıyla öylece yürümeye başladı.
“Eğer gitme deseydim kalır mıydı acaba. Eğer dur deseydim gider miydi yine acaba”
“Ah Orhan ah tutup kolundan seviyorum gitme diyemedin o zaman, önüne geçip Esma dur Esma, ömür boyu benim ol diyemedim şimdi bile gitme diyemedim”
“Yürü şimdi oğlum Orhan kendini bir şey zannedip böylece yollarda”
Diye kendi kendine konuşarak yürürken yerdeki taşa öyle bir tekme attı ki “Ah Esma gelmeliydim o zaman oturduğun yeri öğrendiğimde yanına, ne olur yeniden diyebilmeliydim sana şimdi çok pişmanın seni kırdığıma şimdi çok pişmanın sensiz yalnızlığıma”
Kahvenin önünde buldu kendini Orhan amca elleriyle yüzünü silip omuzlarını silkeleyip içeri girdi kapıyı yavaşça açıp
- Selamünaleyküm
- Orhan amca gel buyur kahveni yapayım mı?
- Kahveci şöyle dertli bir müzik aç bir de acı kahve yap bana be
- Oğlum çırak koş müziği aç Orhan amcaya dertlisinden olsun
- Yahu kahveci
- Tamam, Orhan amca tamam kahven geliyor.
- Ahmet, Tevfik nerede askere mi gitti; diye güldü Orhan amca
- Ben vereceğim onun teskeresini Orhan amca
- Hayat verdi esas teskereyi bize Ahmet’im hayat
Yine buğulanmıştı camları kahvenin yine çıtırdıyordu ortada soba yine sataşıyordu herkes birbirine ne Esma vardı orada ne Orhan amcanın aşkı
Yazarın
Önceki Yazısı