Tanrı’m Kayıra
Yıllardır baba hasreti, ana hasreti, oğul veya eş hasreti çekenlerin hasretlerini gidermelerine yardımcı olmak, maddi manevi uğradıkları zararların bir an önce telafisine katkıda bulunmak, hele kısıtlanmış özgürlükleri taş duvarlar arasından söküp almanın verdiği hazzı yaşamak ve yaşatmak ne kadar ulvi(!) bir duygu olmalı.
Bunca yaşa gelinceye kadar bu
duyguları yaşayan yaşatmak isteyen ne kadar olaya şahit olduk bilemiyorum ama
azımsanmayacak kadar fazla. Dünyaya tül perde arkasından bakan yöneticilerimiz
idarecilerimiz olduğu sürece de böyle olaylara sık sık şahit olmamız birebir
yaşamamız devam edecektir.
Bugüne kadar var olan soruna çözüm olmamış aksine yıllar bazında büyüttükçe büyütmüş, bırak pişmanlığın nimetinden yararlanmayı insanları birer suç makinesi haline getirmede birincil sorumluluğu üstlenmiş salıverilmelerin; ‘‘yap yanına kâr kalsın’’ mantığını güçlendirmiş olmasının zararlarını telafi eden kalmamış.
Nedeni ne olursa olsun adalet adına görev üstlenip ülke nizamına katkıda bulunmaya çalışmak beraberinde ne acıların ne üzüntülerin ne haksızlıkların doğmasına vesile olmaktadır ki, terazide ağır basanın ne taraf olduğunu görememek bazı kaygılardan ileri geliyor olabilir mi diye düşünebiliyor insan.
Adı ne konulursa konulsun toplumda af olarak algılanan ‘‘Koşullu salıverilme’’sine bir yıldan az kalan hükümlülerin cezalarının bir kısmını ‘Denetimli serbestlik’ kapsamında dışarıda geçirmesine olanak sağlayan kanunun Resmi Gazetede yayımlanmasıyla kapsam içinde olan hükümlülerin salıverilmesine başlandı. Yaklaşık 15 bin kişinin yararlanacağı belirtiliyor.
Analar, babalar, çocuklar, eşler kısacası bir takım insanların sevinmesine, esaretin özgürlükle bastırılmasına vesile olundu. Şimdi bir de tül perdeyi aralayıp bakalım isterseniz:
Salıverilen hükümlülerin hüküm giymelerine neden olan olayların diğer tarafında bulunan masum ve mağdur insanların görüşlerine başvuruldu mu, yok. Sana haksızlık edeni Tanrı’nın görevini kullanarak affediyorum ne diyorsun, rızan var mıdır diye soruldu mu, yok. Mağdur olan insanların zaman içerisinde mağduriyetleri giderildi mi yok. Salıverilenlerin bundan sonra suç işlemeyeceklerine dair garanti var mı, yok. Bu insanlar topluma kazandırılmaları için her türlü eğitimleri verilip yasalar çerçevesinde hak ve adalete uyacak bireyler haline getirildi mi, yok. İşlediği suçun türüne bakarak, çıktığında tekrar suç işlemez diye bir ayrım yapılıyor mu, yok. Yok, yok yok.
Salıverilen insanların birçoğu özgürlüğün de verdiği rahatlıkla yaşamlarını normal sürdürmek istediklerinde maddi sıkıntı içerisine düşeceklerdir, tedbirleri alındı mı, yoksa ‘‘Saldım çayıra Mevla’m kayıra’’ diye mi düşünülüyor ki yeniden suç işlememek için ne kadar iradeye sahipler.
Hükümlülerin sık sık salınıyor olması suç işlemede caydırıcılık rolü mü üstleniyor, yoksa tekrar suç işlemeye teşvik edici bir durum mu ortaya çıkarıyor. Bilimsel veriler ve yılların tecrübesi bu konuda ne diyor, dikkate alınıyor mu, alınıyorsa bu veriler ve tecrübeler sık sık suçu bağışlamayı mı gerektiriyor acaba?
Hatta denilebilir ki; ‘‘Bu salıverilen insanlar devletin omzunda yüktür. Bu yükün bir an önce kalkmasında devlet adına yararlar vardır.’’ Devletin omzunda öyle asalaklar var ki onları bertaraf etmek daha mantıklıdır.
Suçluyu bağışlarken mağduru hesaba katmayan yetkililer biliyorlar ki devlette devamlılık esastır. Daha önceki bir salıverilmeden hemen sonra oturduğum apartmandaki bütün kapılar yoklandı. Evime girildi ve çocuklarımın okul masrafları için boğazımdan kısarak yaptığım birikimim götürüldü. Sonuç, yapanın yanına kâr kaldı. Yıllar geçti mağduriyetim hala giderilmedi. Sizler yönetici idareci olarak salıverdikleriniz tarafından götürülen alın terim, o an için üniversitede okumakta olup etkilenen hatta birisi uçmağa varmış çocuklarımdan ve benden helallik almayı düşünüyor musunuz?
Bundan sonra da helallik dilemeniz gereken çok insan olacaktır. Hiç olmazsa bunu azaltmak için salıverdiklerinizi her an takip edebilecek tedbirler almanız da yarar vardır diyorum. Çünkü mağdurların da suçlular kadar korunmaya hakları vardır.
Osman Öcal