Hep Harı Bülbülün efsanesini derlediğim bilgilerle birlikte paylaşmak istemişimdir. Vatan sevgisinden olsa gerek Ağabeyimin ve Harı Bülbülün kaderi beni olmazın düşündürmüş ve içimden " Keşke bu sihirli değenek dedikleri doğru olsa da bana bir dokunsa ve alıp bu iki kaderin yaşandığı o zaman kesimine götürse" dedirtmiştir.
Efsus ki, yarım gece geldi, gece gitti,
Hiç bilemedim ömrüm nice geldi,nice gitti.
Ağabeyim Ağa aynı zamanda 18. asır Azerbaycan edebiyatının değerli kadın şairelerinden olmuş, Ağabacı mahlası ile Azerbaycan Türkçesi ve Farsça yazdığı klasik şiirlerin yanı sıra halk şiiri üslubunda önemli eserler vermiştir .
İyi bir eğitim almış olan Ağabeyim Ağa Ağabacının Arap, Fars, Fransız dillerine sahip olduğu, edebiyat, tarih, felsefe gibi ilimlerde başarı sağladığı bilinmektedir. Özellikle hanedanlığın Rusya , İngiltere ve Fransa ile olan ilişkilerinde önemli rol üstlenmiş Ağabeyim yetenekli ve becerikli olmakla beraber, hem de çok vatansever bir kadın olmuştur. Ağabeyim mahpusların zindandan kurtarılması, esirlerin bırakılması, ölüm hükmü ile mahkum edilenlerin af edilmesine çaba göstermiştir.
Tahranda ,garip bir diyarda ömür gün süren, bin naz-u nimetin içinde beslenen Ağabeyim vatan hasretiyle yanıp tutuşurken hasretini söylediği bayatılarla dile getirmiş. Buna rağmen kalem de , bayatı da, gözyaşları da onun vatanına karşı duyduğu hasretini dindirememiş. Bunu gören Feteli Şah Han kızının gönlünü şad etmek, onu sevindirmek için Tahranda muhteşem bir bağ saldırır. Şuşada biten her tür ağaç,gül ve çiçekten getirtip bu bağda ektirir ki, Ağabeyim kendi vatanının havasını bu bağdan solusun.Belki o zaman yüreyi sakinleşir,hasreti hafifler. Hatta bahçıvanı bile Şuşadan getirtiyorlar. Bu gülüstanın adını da " Vatan bağı" koyuyorlar. Derler ki, Ağabeyim Ağa bu bağı seyre çıkarken çok gamlanır, daha da üzülür, derinden ah çekerek ağlar. Bütün saray halkı bu duruma hayret kesilir. Çünkü " Vatan bağı" Şuşanın bir parçası gibiydi. (Demek vatan sevgisi o kadar güçlüdür ki, her yerde aynı olan havanı,suyu,toprağı insana başka türlü,vatanda tatlı,gurbette acı tattırır ).Ağabeyim Ağa bu cenneti anımsatan bağda her gülü, çiçeği koklayarak ne kadar Harı Bülbülü gezse de gözleri ona rastlayamaz ve dinmek bilmeyen hasret ve üzüntüsünü şöyle ifade eder:
"Vatan bağı" al-elvandır,
Yok üstünde Harı bülbül.
Neden her yerin elvandır,
Göğsün altı sarı,bülbül.
Efsaneye göre
Karabağdan getirtilen tüm bitkiler, çiçekler,
ağaçlar
bahs edilen "Vatan bağı" nda kök salmış, çiçek açmış, birtek Harı Bülbülden başka. Çünkü Harı Bülbül yabancı topraklarda bitmez. Toprağından
ayrılırsa hemen boynunu büker ve solmaya başlar. Ağabeyim Ağa da garip
diyarlarda aynen Harı Bülbül gibi soluyordu. Kalbinden solduğu için Harı Bülbülünkü
gibi aşikar değildi.
Harı Bülbülün çok ilginç efsanesi var:
Derler ki:
"Biri varmış biri yokmuş,bağ içre gülü seyre dalan
bir bülbül varmış. Bülbül güle sevdalıymış,aşıkmış. Etrafında dolanıp durur,
gül için nağmeler okur ve onu hep ama hep korurmuş. Günlerden birinde
gülden salgılanan bal özü arıyı kendisine çeker . O an bülbül arının güle doğru
uçmasını görüp,arının karşısını keserek kendini siper eder. Havada birbirleriyle
karşılaştıkları anda arı iğnesini bülbülün
göğsüne saplar,ama bülbül bundan ölmez. Onun sevgisi ve cesareti onu
arıyla birlikte ilginç,görülmemiş bir güle - Harı Bübüle çevirir".
Harı Bülbülün kendi toprağına ihanet etmemesi,yabancı topraklara kök salmaması bülbülün efsanevi sevgi ve cesaretinden kaynaklanıyor diye düşünüyorum.
Ve ben şimdi o hayinlerin elinde esir olan toprağımızla beraber neler çektiğini biliyorum Harı Bülbülüm...Göğsün altının hala sarı olduğunu da !