Hepimiz
sonuçta ne rütbe ne de mal olan Veysel’in tabiriyle uzun ve ince bir yola
çıkmışız. Önemli olan gönül seslerimizi dile getirerek yaralı olan toplumuzun
yaralarını sarmak ve gönül seslerimizi terennüm etmekti.
İşte dostlar
çıkılan bu yol zor, zor olduğu kadar meşakkatliydi. Elbette zamanın şartları
gereği adımlarımızı atarken önümüz güllük gülistanlık olmayacaktı. Çünkü
hepimiz birer nefs taşıyorduk. Bencilliklerimiz ve de hırslarımız limitsizdi.
Bunu da son derece doğal karşılıyorum.
Ama gönül isterdi
ki birbirimizi kırmadan, incitmeden yol alabilelim. Beklentilerimizi
karşılayabilelim. Ama olmadı/olamadı.
Başlangıçta
çok güzel hisler taşıyordum. Benim dışımdaki benlere “Canlar! “ diye hitap
etmiştim. Evet, onlar benim yüreğimde yaşayan canlardı. Kendim bu işe nasıl
gönül verdiğimi bildiğim için, onların da neler çektiklerini biliyordum. Onun
için kendi canımdan farksızdılar.
Ancak gel
zaman, git zaman her şey değişti. Zaman nasıl bizi tarumar ettiyse, onlar da
tarumar oldu.
Bundan sonra
kimse benim kusuruma bakmasın. Kelimelerin üstünü örtmeden gerçekleri olduğu
gibi aktaracağım.
Bakın
Dostlarım,
Mart ayında
şeker hastalığından dolayı komaya girmiştim. Şiirlerini her gün muntazaman asan
bu kardeşiniz yirmi gün ara vermişti. Bu verdiğim arada sizlerden ne bir hal,
ne de bir hatır geldi. Daha sonra tekrar siteye döndüm. Astığım ilk şiirimin
altına hastalığımı yazarken uzun süre şiir asamadığımdan dolayı sizlerden özür
dilemiştim. Özrüme cevap veren sadece birkaç kişiydi.
Mücadeleye
devam dedim ve yılmadım. Daha sonra “Adem Efiloğlu’na Mektup “ isimli yazımda
istemeyerek kırdığım ya da kırıldığım dostlarıma elimi uzattım. Cevap gelmedi
değil, geldi. Açıklıkla itiraf etmek gerekirse bir tek “Melahat Temur “
kardeşimden istediğim cevabı aldım. Ona buradan sonsuz müteşekkirim. Ancak
diğerlerini belirtmek gerekirse buradan üzüntülerimi ifade etmek isterim. Hele
hele Adem kardeşimin yorumu beni ziyadesiyle üzmüş ve incitmişti. Çünkü tek
taraflı düşünüyordu. Neden mi? Orada sadece benim hatamdan döndüğümü
vurguluyordu. Bana yapılan hatalardan hiç de söz etmiyordu. Peki Adem kardeşim
haklısın diyelim. Ben yanlışsam, Allah’ını seversen söyle karşımdaki kişiler
çok mu doğru!
Ve daha sonra
beni çok çok inciten “ Bugün Çocuk Olayım” isimli şiirime gelmek istiyorum.
Bu şiirim
seçki kurulu tarafından günün hece şiiri seçilmişti. Bana soracak olursanız
dostlarım o şiir hiç de seçilmeye layık değildi. Sıradan yazdığım bir şiirdi.
Ama ertesi günü astığım “ Çek Çekebilirsen Nefs” isimli şiirimi neredeyse
burada bütün meslektaşlarıma okuttum. Eşimle de gözden geçirdik. ( Hatta eşim
bana bu şiiri mutlaka siteye as dedi ) Meslektaşlarım “ asrın şiiri “ olarak
nitelediler.
Bakın
dostlarım “ Bugün Çocuk Olayım “ şiirimi bir hamlede yazıp bitirdim. Ama “ Çek
Çekebilirsen nefs “ isimli şiirime bir gün emek verdim.
İlki 17-18
yorum alırken, bahsettiğim bu şiir hiç yorum almadı.
Neyse
dostlarım bunlar küçük ayrıntılar gibi görünüyor ama esas da ayrıntılarda saklı
olduğunu unutmayalım.
Ve de gelelim
beni en son yıpratan davranışa;
“Muhteşem
Heceler Kur “ isimli bir şiir asıyorum siteye. Astığım şiir hem de üç ayaklı.
Doğrusunu söylemek gerekirse üçlü ayaklı şiir yazmak her şairin harcı değildir.
Ne bir takdir ne de bir kuru teşekkür. Sadece iki dostum yorumlamış. Onlara da
buradan teşekkür ediyorum.
Aynı şiirimde
dostlarımın şiirine yönelemediğim için özür diliyorum. “ Hocam, kitap
çalışmalarınızda başarılar diliyorum. Durumunuzu anlayışla karşılıyoruz. “
türünden teşvik edici tek bir cümle dahi yok.
Evet ben
söyleyeceklerimi söyledim. Enerjimi,hevesimi ve de en güzel hislerimi kaybettim
dostlarım.
Bundan sonra
kimse yanlış anlamasın beni üzen ve de yıpratan sitelere şiir asmaktan çok,
gerçekten benim yüreğimi anlayan sevgili eşime şiirlerimi okuyacağım. Tek
okurum o olacak. Hakkınızı helal edin. Her şeye rağmen sizleri seviyorum. Ömer
Öner