Bu yazı plakete yönelik olduğu için başlığı da ona uygun olarak seçmek istedim.

Plaket paket program mahiyetinde, garantili yer sağlamlığına işaret, yalakalığın yıkamanın yağlamanın somut hali, bir baş okşaması, bir sırt sıvazlaması kıvamında, reklama

dönük olduğu için itibari fazla, topluma sunulduğu için hazirûnun vazgeçemediği bir tören. Ah plaket.

            Alan da veren da razı bu işte. Veren büyük bir iş yapmıştır. Alan ise büyük bir iş yaptığını zannetmiştir. Sahiden hak eden zatı muhteremleri bu yazının dışında tutuyorum, üzerlerine alınmasınlar. Lakin genele bakarak yazdığım için hoş görürler bizleri ve üzerlerine alınmazlar. Ben hiç plaket vermedim ama birkaç tane aldım. Kendimi bu yazının dışında tutuyorum. Bu kadarcık da olsun değil mi? Sözüm meclisten dışarı… Orada laf anlayan çok zaten.

Bu yazı plakete övgüdür, plaketçiliğin paket halindeki başarısı karşısında ona dizilen bir nevi methiyedir. Öyle kabul edilsin ve öyle okunsun. Canı okunan ise plaketi sunanlar ve alanlardır. Rast gele tarzı, dostlar alışverişte görsün, kıyıdan köşeden namım alsın başını gitsin, bir an da olsa değerim bilinsin diye plaketçilik oynamak abesle iştigalden öte bir şey değildir.

Bu memlekette ne kadar yanlış iş varsa o kadar da yanlış plaket vardır. Ne kadar yanlış ödül varsa o kadar da yanlış plaket vardır. Orantılıdır katiyen, denk düşer sunuluş şekliyle. Durup dururken plaket verildiyse size “Hayırdır ne yanlış yaptım.” demeniz evladır.

Yahut “Bayram değil seyran değil plaketçi neden beni seçti?” diye düşünün zararlı çıkmazsınız.

Plaket, küçük ölçekli yazılı madeni levha. Lakin büyük mü büyük öneme haiz. Plaket törenlerine bakın bir zahmet ne kadar da kodaman zatlar sıraya dizilir ve madeni levhanın onların büyüklüğüne, şanına, namına ne kadar önem katar. Ne kadar değerlenir o an, başları göğe değdi değecek olurlar, bir balon gibi uçtu uçacak, şişti şişecek olurlar. İşte bu yazı o balonu patlatan çuvaldızdır.

Ah plaket, dilin olsaydı da şöyle bir konuşsaydın. Ah plaket, ayakların olsaydı da şöyle bir kaçsaydın.

“Kıymet bilmeyenler almış eline

 Onun için boynunu büker menekşe” der Karacaoğlan. Bizde zamane aşığı olarak şunu serdediyoruz âleme.

            “Kıymet bilmeyenler almış eline

Onun için ağlar plaket.”

Türkçe karşılığı olarak ONURLUK sözcüğü verilmiş, tutmuş mu tutmamış mı bilmiyorum ama kullanmıyoruz şu an. Hergelene verilir. Her önüne gelen alır doğal olarak.

Yıkama yağlama ve sırt sıvazlamanın yeni yolu. Plaketçilik. Paket halinde yapılır.

Birine yaranmak istiyorsunuz hemen hazırlayın bir plaket.

Şöyle şatafatlı olsun, göz kamaştıran türden. Usturuplu bir iki cümle ile bu şatafata mana katın. Sonracığıma basına mutlaka haber verin. Ki cümle âlem bu hizmeti görsün. Ve bu hizmetin mukabili olarak sizlere hak ettiğiniz ilgiyi göstersin. Reklamınızın yapılması şanınızın alıp başını gitmesi hep bu plakete bağlıdır.

Etkilidir, dayanamaz kimse karşısında. “Size plaket verilecek” dendi mi acayip esrarlı bir hale geliyorsunuz. Kabarıyorsunuz hindi gibi, ayaklarınız yere basmıyor, diğer insanlara yükseklerden bakıyorsunuz. Ama bilmiyorsunuz ki o yükseklik başkasına alçaklıktır.

            Birisine hizmeti başarısı ve benzeri nedenlerle verilen ve onu ileride hazırlamayı sağlayan pirinçten yapılı ve üzeri yazılı küçük levha. Küçük ama tesirli. Bomba gibi. Plaketi almanız pimi çekilmiş bomba gibi un ufak eder fikirlerinizi, duygularınızı… Önemsenmişsiniz belki de toplumun gözleri önünde tertemiz aklanmışsınızdır, kıymetiniz tescillenmiştir, yanlışlarınız unutulmuştur, terbiyeniz düzelmiştir, çok önemli bir zat olmuşsunuz da haberiniz yoktur.

            Plaket, onurluk demektir. O güne kadar onursuz muyduk diye düşünmeyin. Adı öyle. Bu kadar ayağa düştü diye de düşünebilirsiniz. Beğenmediyseniz adını siz koyun. Dikkatimi çeken bu onurluklardan sonra yapılan biraz zoraki, biraz istekli, biraz neden aldım bu plaketi,  biraz şunun hakkını vereyim tarzı konuşmalardır.

Adam almıştır tapu gibi plaketi eline çıkmıştır ekrana:

“Bu plaketi en güzel yerime koyacağım.” diye bas bas bağırır. Ayıp vallahi ayıp nereye koyacaksan koy ama bunu aşikâr etmen hiç de hoş değil. Adam aslında almış olduğu onurluğu ne denli hak ettiğini gösterir. Plaketi veren zat sunumu bitirtecek: “Plaket koyma töreni sona erdi arz ederim.” Orada bulunan zatlardan biri hemen kapağı yapıştırır plaketçiye: “Ulan bize koymada neye koyarsan koy.”

Bu teşekkür konuşmasından sonra Edip CANSEVER geldi aklıma. Onun “Masa da Masaymış Ha!” şiiri…

Adam yaşama sevinci içinde
Masaya anahtarlarını koydu
Bakır kâseye çiçekleri koydu
Sütünü yumurtasını koydu
Pencereden gelen ışığı koydu
Bisiklet sesini çıkrık sesini
Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
Adam masaya
Aklında olup bitenleri koydu
Ne yapmak istiyordu hayatta
İşte onu koydu
Kimi seviyordu kimi sevmiyordu
Adam masaya onları da koydu
Üç kere üç dokuz ederdi
Adam koydu masaya dokuzu
Pencere yanındaydı gökyüzü yanında
Uzandı masaya sonsuzu koydu
Bir bira içmek istiyordu kaç gündür
Masaya biranın dökülüşünü koydu
Uykusunu koydu uyanıklığını koydu
Tokluğunu açlığını koydu
Masa da masaymış ha
Bana mısın demedi bu kadar yüke
Bir iki sallandı durdu
Adam ha babam koyuyordu.

Bir diğer mühim zat şöyle teşekkür eder: “Bana layık gördüğünüz bu plaketten dolayı sizlere sittin sene müteşekkirim.”Adamın biri hemen cevap verir:  “Sittin git.”diye… Gariban adam sittin sözcüğünün altmış manasına geldiğini nereden bilsin! Sittin sene anlatamazsınız.

“Dert çok hoca, sırası mı bunları anlatmanın?” diye sorabilirisiniz. “Haklısınız valla, her şey iç içe girmiş memlekette. Bu kördüğümü nasıl çözeceğimi bende bilmiyorum. Denk gelen yere noktayı koyuyorum böyle”

Plaketçilik geleceği olan bir iş alanıdır. Bu göze girme yarışı, bu yalaka ve taraf olma hali, bu kalın kafa olduğu müddetçe ademde ve bu sarkık el ayak öpen dudaklar olduğu müddetçe inanın bu insanlık köprüsünün altından daha çok sular akar gider plaket üstüne.

 

( Plaketname başlıklı yazı GürhanGürses tarafından 8.07.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu