Bir kere kusurlar sayılmaya başlandı mı aşkta o aşk bitmiştir ne yazık ki!
Bu aşk denizinde çabalamanız boşa gidecektir, aşk bitmiştir ve sizi komple yutmuştur.
Elde bir şey kalmamıştır geriye. Kalpte kalan ise bir yanardağ külüdür vaktinde açmış aşkın gülüdür oysa! Gülden geriye kül kalır, ömürden geriye hüzün kalır.
Aşktan geriye bir derin ah kalır, dile sakız misali yapışan bir vah kalır.
Aylin’di adı. Aya benzerdi teni. Aya aittir Aylin. Ay ise Uzay’a aittir. Aylin ise Uzay’ın kalbine uzayan bir dağ gülüdür. Uzay erkeğin adıdır yanlışa düşmeyin sakın! Aylin ise Uzay’ın aşkıdır sonsuza değin.
Aylin ne kadar beyazsa Uzay’da o kadar esmerdi. Aylin beyaz güzeliydi. Uzay esmer güzeli… Aylin ayın parlayan ön yüzüydü, uzay ise ayın arka tarafıydı, karanlık.
Uzay uzardı Aylin’in kalbine… Girerdi 24 ayar gönlüne. Sarrafa sormak icap etseydi eğer insanı Uzay adam gibi adamdı hani! Kırata vurmak kabil olsaydı, kırat kıratlığından utanırdı.
Aylin, Uzay’ın ruhunun derinliklerinde bir sığınak bulmuştu maziden bugüne. Sarılmıştı bu yüzden dört koldan Uzay’a. Uzay aşkıydı onun, bir tek ona aitti, bir tek onundu, o da öyle istiyordu. Aşk sahiplenmek değil de nedir? Nazım ne güzel ifade etmiştir aşkı, sevdayı, mücadeleyi. Paylaşmayı paylaşmamayı, bölmeyi bölmemeyi… Sevgili ekmektir, paylaşılamaz. Sevgili sudur, imkânı yok başka ellerce içilemez.
"hep bir ağızdan türkü söyleyip
hep beraber sulardan çekmek ağı,
demiri oya gibi işleyip hep beraber,
hep beraber sürebilmek toprağı,
ballı incirleri hep beraber yiyebilmek,
yârin yanağından gayrı her şeyde
her yerde
hep beraber!
diyebilmek
için.”
“Aşkın ömrü çok çok üç aydır.” dedi Aylin Uzay’a bakarak, “Üç aydan sonrası ömürden çalan bir aşktır.” Uzay garip garip Aylin’e bakarak: “Aşkım aşkın ömrünün üç ay olduğunu nerden biliyorsun?”
“Bir gazetede okumuştum gazetenin adını anımsamıyorum ama.”
“Sende onlar gibi düşünmüyorsun değil mi?” dedi Uzay aşklarının üçüncü ayının dolacağı günler. Bir kurt düşer içine Uzay’ın. Bir pinekleme hali, bir sinekleme hali… İkisinin de makamı yoktur aşk üzre.
Bir çıban gibi dert peyda olur yüreğine Uzay’ın.
Sebepsiz çıkan bir uçuk gibi…
Uzay “Aylin” der usulca:
“Sende onlar gibi düşünmüyorsun değil mi can?”
“Saati saatine aynen öyledir ve ben de öyle düşünüyorum. Üç ay dolunca aşk rafa kalkar, dert safa katılır yürekte” der Aylin, aşklarının üçüncü ayını doldurmasına sayılı günler kala!
“Cicim günleri biter, gözlerdeki perdeler kalkar, bariz bir kusur gelir çarpar bir çapak gibi aşığın gözlerine. Yok senin gözlerin şehla der, saçların kuru, ellerin nasırlı, boyun kısa, yok dudakların pek de güzel değilmiş yok bilmem ne diye onca kusur sayılır bir kalemde.”
Uzay Aylin’in sözünü keserek; “Daha öncede vardı ama neden görülmez onca kusur?”
“Aşkın gözü kördür sevdiğim.” der Aylin Uzay’a. “Sesin pek de kötüymüş. Rengin pek de solukmuş bugün, hasta mısın ne?” diye devam eder Aylin. Farkında olmadan temelinden yıkarak bir aşkı! Uzay donakalır o an. Demek emareleri belirdi ayrılığın diye düşünür içinden. Bu kadar erken olmamalıydı buna müsade edemezdi.
İş olsun diye ve tamamen zaman doldurmak için sorulan sorulara yanıt vermemek zayıflık değil bilakis erdemli ve bilinçli bir adama işarettir.
Uzay sustu.
Üç aylık aşklara inat 40 yıllık aşklar ön plana çıkartılsa emin olun her şey rayına girer ve oturur oturması icap ettiği gibi… Uzay âşıktı bal gibi de biliyordu bunu lakin Aylin’den emin değildi artık. Üç aylığına mı âşık olmuştu, aşkın pazarlığını mı yapmıştı? Asla!
Aşklarının dördüncü aya girdiği ilk gün Aylin geldi Uzay’ın yanına. Sokuldu koluna, tuttu elini, kokladı saçlarını, baktı gözlerine, sonra yumdu gözlerini, umdu güzel sözlerini Uzay’ın. Uzay'ın sanki dili tutulmuştu, kalbi donmuştu, gözü ferini kaybetmişti, rengi kızıla dönmüştü. Ödü kopmuştu sanki dördüncü ayın ilk günüydü aklı orada kalmıştı. Aşkı bitmiş miydi, Aylin var mıydı yok muydu? Anlamaya çalışıyordu.
Ayin ise hiçbir şeyi düşünmüyordu anın tadını çıkartmaya çalışıyordu. Ve Uzay’ın soğukluğunu, donmuşluğunu, hissizliğini anlamaya çalışıyordu.
“Elin çok soğuk Uzay kalbinden belli” dedi. “Gözlerin buz gibi derin dondurucudan çıkmış gibi. Ne oldu sana ne oldu Uzay’ım. Derinliğinde yittiğim gözlerin neden böyle, uçurumlarından düştüğüm sözlerin neden saklı dudaklarında, sıcaklığında küle döndüğüm tenin neden düşman bana. De bana Uzay’ım bir hatam mı oldu sana, bir yanlışım mı, bir kusurumu mu gördün?”
Aylin farkında değildi, Uzay farkındaydı. Bu aşk bitmişti. Bir maç düdüğü gibi 90.dakikada çalınmış ve bitirmişti her şeyi.
“Bugün aşkımızın 4.ayının ilk günü” dedi Uzay. “Üç aylık aşkların bittiği gün Aylin. Kusurların dökülmeye başlandığı, eteklerdeki taşların atılmaya başlandığı ve senin anlayışına göre aşkların öldüğü gün. Kusurlarımı say şimdi. Aklıma düşürdüğün bu aşk bitmiştir illetini sil bakayım. Ben seni bir ömür boyu sevmeye adamıştım kendimi; 4.aya kadar değil. Sen beni bir ömür boyu sevecektin; 4.aya kadar değil. Bu zehirli düşünce aklıma düştüğünden beri korkuyorum, bu tohumu yüreğime attığından beri yalnızlardayım. Ve seni kusura düşmeden, hatanı bulmadan, kötülemeden, karalamadan terk ediyorum. Ve sen beni eleştirmeden, kusurlarımı görmeden, yanlışlarımı yüzüme vurmadan ve beni yargılamadan terk ediyorum. Affet beni lütfen.”
Uzay sustu ama pir sustu.
Aylin konuştu da konuştu.
Anlattı da anlattı, yalvardı da yalvardı. Tuttu da tuttu ellerinden, ayaklarına sarıldı gitmeden. Uzay kafasında oluşturduğu bütün kusurlarıyla, Aylin’e karşı hissettiği bütün aşkıyla, bütün sevdasıyla bırakıp gitti 4.ayın ilk günü Aylin’i. Aylin ise kalbinde yaşayacağı daha nice ayların, yılların aşkıyla kalakaldı ortada. Şaşakaldı aşkın tam ortasında aşksızlığa.
Aşk üç aylıkmış külahıma anlatın.