Aslında, sınıfın sessiz, sakin bir öğrencisiydi. Dersleri de fena değildi hani. Kopyaya sığınmaz, yanındaki ve önündeki arkadaşlarından medet ummazdı yazılı sınavlarda. Fen/A Şubesi öğrencisiydi. Döneminde Lise ikide ayrılırdı edebiyat ve fen şubesi öğrencileri. O da 6 Fen/A da okuyordu. Fen öğrencisi olmasına karşın, edebiyat ve felsefe grubu derslere de ilgi duyar, aynı başarıyı gösterirdi.
Çok sevdiği ama sevmediği halde saygı duyması gerektiği öğretmenleri de vardı.Onun için öğretmen, sadece okulda öğreten değildi. Sokakta öğrendiklerini öğretenler de öğretmendi. Ve belki de hayat okulu öğretmeni olarak görürdü onları. Tıpkı ilk öğrenimini aldığı ailedeki anne, baba ve ebeveynlerini de öyle gördüğü gibi... Hem Anatole France'nin " bir çocuğa toplum mekanizmasını öğretmek için, hiç bir şey sokağın yerini tutamaz." söylemini benimsemişti. O zamanlardan öğrenmişti kimseyi sevmek zorunda olmadığını ama saygıda kusur etmeyeceğini...
Genlerine işlemişti sanki, yolunda gitmeyen bir şeyleri söylemek. İnandığı, doğru bildiğini her şartta, her ne pahasına olursa olsun ifade etmek, yanlışa yanlış demek...Hem biliyor ve inanıyordu ki o " haksızlık karşısında susan, dilsiz şeytandır." Öyle öğretilmişti. Bunu da öğreten şimdi ismini unuttuğu öğretmenlerinden biriydi.
Ama Melek Öğretmeni hiç unutmadı. Kendisinden çok da büyük olmayan, yeni mezunlardan olmalıydı Melek Hoca. Biyoloji öğretmeniydi. Hayat Bilimi...
Öğrenci meraklıydı sormaya. Yine sorduğu günlerden bir gün, sınıfı çınlatırcasına bir sesle irkildi.
- Yeter ! sus ! yoksa...
Şaşırmıştı.
Alnı açık, kulaklarını ve ensesini kapatan saçları adeta diken diken olmuştu. Beklemiyordu.
-Ama Hocam... bile demedi.
Mahcup bir tavırla başını eğdi, masanın üzerindeki Biyoloji kitabına ve derse ilişkin defterine dikti gözlerini. Solmuştu yüzü. Çok şey söylemek isteyip de, hiç bir şey söyleyememek sıkmıştı onu. Ve ona göre değildi aslında. Ama öyle öğretilmişti. Büyüklere, hele ki öğretmenlere asla yanıt verilmez.Onlar ne diyorlarsa doğruyu söylerler. O da o an bunu düşündü ve sustu.
Hem; sevdiği sınıf öğretmenine söz vermişti.
- Konuşmayacağım, susacağım hocam.
demişti. Bu geldi aklına. Sustu. Dinledi Hocasını. Ancak o, dinlediği kadar dinlenilmeyi de istiyordu.
Sustu ama; yeter! sus! un arkasından gelen yoksa... yı düşündü. Yapılacak eylemi hep merak etti. Günlerce...
Çok sevdiği, özenle baktığı saçlarını mı keserdi, yoksa dilini mi kesecekti Melek öğretmen. Yoksa, okuldan mı kovdurur du? Nedensiz neden bularak...
Düşündü. Ona da ;
- Ben ne yaptım, bana ne yapmayı düşünüyorsunuz hocam?
demedi. Ama çok sevdiği Biyoloji'yi bir daha sevmedi. Ailesine de açmadı. Okulundan ayrılıp, bir başka okula kaydolmayı düşündü. Okulu ve öğrenmeyi seviyordu. Ancak; yine biliyordu ki sistem ve düzen tüm okullarda aynıydı. Ne değişecekti ki gitmesiyle...Melek öğretmen gibiler , diğer öğretmenler arasında ve her okulda olmaz mıydı?
Sonuçta insanız...
Daha bir kaç gün önce bir öğretmen de öğrencisinin dilini kesmemiş
miydi...
Aydın
Istanbul
(
Yeter Sus Yoksa... başlıklı yazı
Can.er tarafından
10.11.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.