.
Yine aylardan Kasım. Yüreği tam mıdır, yarım mıdır bilinmez ama görünen Kasım yağmurlarının başladığıdır. Tam da, unutulmayacak, özel bir günün sonrasında.
Severdi o yağmurları. Yağmurlarda ıslanmayı, saçak altlarında barınmayı... Gök gürültüsü ve şimşeklere rağmen. Oysa sanki korkuyordu şimdi.
Sıfır bir beyinle yaşama yeniden başlamak... Ve tutunmak yeniden ...yenilmeden... Neydi sıfır beyin? Sıfır bir daire, sıfır bir otomobil gibi mi, yoksa boş demek gibi miydi? Tebessüm etmek istedi ve sordu.
Motor rektifiye edildi mi?
Tan ağarıyordu evden çıktıklarında... Nereye dedi kardeşine. Alnında boncuk boncuk terler, ama elleri buz. Aklına geldi ve bir kağıt uzattı kardeşine.
- Dönmezsem, bunu ekle. O okulun, o dershanesine. Dedi, cılız bir sesle.
- Ağbi, o eklenmeyecek... Döneceksin. Diyebildi kardeşi ve kağıdı aldı.
Gri bir İstanbul gününün ilk saatleri telaşlı başlamıştı. Menzile vardıklarında, eşofmanının üzerini yardımla çıkarabildi adam. Telini verdi.
- Kapalı kalmasın, aile dışı görüşme, diyerek baktı etrafına boş boş.
Flu idi her şey...
- Sen kaybedeceğin bir mücadeleye girmezsin. Hem beni kime bırakacaksın? Ne yaparım ben? Diyerek ağlıyordu genç kız. Götürdüler adamı hızlıca...
Ne, ne kadar, nasıl geçti anlamamıştı adam. Yeşil önlüklü insanlar gördü.
-Hadi, mükemmel manzaralı odaya tebdil-i mekan yapalım, burası yeter,
denilerek, sanki tecrit edilmiş bir odaya götürüldü. Bir hücreden, başka bir hücreye ... Dünya ile bağı kesilmiş gibiydi. Televizyon, gazete yok...Cep bir yana sabit bir telefon bile yok... Ama manzara güzel...
Ellerinde sıcacık bir el hissetti. Her zaman olduğu gibi, kardeşinin elleriydi...
-Telefon, dedi adam.
-Yasak...Daha sonra.
Yakın bir çevreden duyduğu ezan sesiyle doğrulmak istedi. Doğrulamadı...
Kardeşi:
Ezan değil, sela; dedi.
-Kimin selası, kim göç etmiş böyle bir havada?
-Giden yok ağbi.Cuma selası...
Anlamıştı adam günlerden Cuma...Ve aylardan Kasım. Kasım'ın son çeyreği...
Akşam oluyordu besbelli.Zira sıkça uyuyup uyandığından saatlerden haberi yoktu.
Kardeşi bir listeyle geldi yanına;
-Bak, arayanlar listesi; dedi.
Dinliyordu adam. Bildikler de vardı, bilmedikler de... Ama görüşmesi yasaktı.
Bitmek bilmeyen çok uzun bir gece daha tükenmişti. Sabah olmuş, güne başlanılmıştı. Yine gelmişti yeşil önlüklüler... Aralarında beyazlılar da vardı. Günlerden Cuma ertesi...
-Çok iyi, denildi. Pazar ertesi beklenecekti dönüş için. Ayna istedi. Saçlarının bir bölümünü sordu. Sustular... Hem kısa olmak koşulu ile telle de görüşmesine izin verdiler ve ilk tel konuşmasını bildik, değer verilen, sevilen, sayılan bir sesle gerçekleştirdi.
Üzgündü ses.
-Size dua edeceğim.
Demişti.
Adamın gözleri nemlenmiş ama güç almıştı sanki. Oysa o böylesi anlarda konuşmak istemezdi.
Mesajlar vardı. Okumak istedi. Solgun, kireç gibi olmuştu yüzü. Dudakları sağa doğru hafifçe kaydı.
- O onbir emanet en emin bankaların birinde, en güvenilir çelik kasada saklı, merak etmeyin, dedi kendi kendine. Daha da solmuştu yüzü.
- Ama ağbi bizim borcumuz var mıydı? Demedin hiç... Gideyim, vereyim; dedi kardeşi telaşla. Yağmur, hiç alışık olunmadık kadar yağıyor, gök gürültüleri ve şimşekler peş peşe geliyordu. Adam baktı.
-Hadi sen okula; dedi.
-Belki okul açıktır ama, dershane kapalıdır. Al anahtarı ve git. Yalnız gramer hatası yapma. Ha, dostlara selam söylemeyi de unutma...
Şimdi sıfır bir beyini daha iyi anlıyordu. Aylardan Kasım ve günlerden Cumartesiydi...
Aydın
02 Aralık 2012
Istanbul
(
Sıfır Beyin başlıklı yazı
Can.er tarafından
2.12.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.