21 Ağustos 2012 

Rezillik diz boyu. Televizyonlarda, sözde aydınlar… Dillerinden utanmazlık akıyor. Antep'in sokakları isyana gebe, gökten dokuz yıldız kayıyor. Yıldızlardan dördü çocuk, ama birisi var ki çocuktan da küçük. Usulca yürüyorlar, Karayılan Şahin Bey’in yanına. O, yolcu ediyor onları cennet katına...

Bu duygularla kaleme alıyorum "Ben Antepliyim" şiirini. Şiiri yazarken zihnimde canlanıyor Yavuz Bülent BAKİLER hocamın mısraları..
 
“Bir bayrak dalgalanır Antep kalesi üstünde 
Alı kanımdaki al, akı alnımdaki ak 
Bayraklar içinde en güzel bayrak 
Düşüncem senden yanadır 

Hep senden yanadır çektiğim kahır 
Bu senin ülkende, senin gölgende 
Düşmesin kara kalpaklar, kirlenmesin duvaklar 
Korkum yok ölümden kâfirden yana 
Alacaksa alsın beni şafaklar.”

Henüz açıklanmamıştı, yitirdiklerimizin kimlikleri. Tek bildiğimiz PKK terör örgütünün olayı üstlendiğiydi...  Kimlikler açıklandığında işin rengi değişecek; PKK çark edip olayı üstlenmediğini açıklayacak. Sözde aydın kesimi de onlara çanak tutacaktı. Hatta bu çirkin olay iyi kullanılırsa devlet ve halk karşı karşıya getirilebilirdi. Hatırlayın o günleri bazı.  Nazlı hanımların sözlerini ve TARAFI ezelden belli olanları... Fakat hesaba katmadıkları bir şey vardı… Haini gözlerinden tanıyan Gaziantep’i unutmuşlardı.
 
Milletin zihninde soru işareti bırakmayı başaramadılar. Antep valisi gerekli açıklamayı yaptı, olayın failleri yakalandı.. PKK ise eylemin, bölge yönetimi tarafından gerçekleştiğini kabul ederek, suçu kabullenmiş oldu.
 
Evet, kimlikler açıklanmıştı ve bir karanlık çökmüştü Anadolu topraklarına, bir kez daha... Şimdi "Şehadetin yaşı yok," yazılmalıydı dağa, taşa ki Antep, dünlerinden aşinaydı buna.
 
Bir yaşındaki Almina’nın gözleri takılıyordu gözlerime; bakışları sitem doluydu. Bir şiir yazmalıydım ve o gözler mutlaka olmalıydı içinde.  Sonra masumiyetin kanına giren caniler ve zalime alkış tutan karanlık kalemler olmalıydılar, dizelerinde. Tepkisiz, duyarsız,  beş yılda bir sandığa gidip oyu vererek, vatanın kurtulacağını sanan bizlerde olmalıydık elbette.  
 
Yazdım. Almina’yı ve sitem dolu gözlerini anlattım,  dilim döndüğünce... Fakat şiiri yazarken anne ve babası ile birlikte şehit düşen Almina’nın yakınlarının, bu şiiri okuyacağı hiç aklıma gelmemişti... Aylar sonra mail kutuma gelen bir mesajla irkildim. Mesajda aynen şu sözler yazıyordu...

"Merhaba ben Almina'nın yengesi, bizim acımızı dile getirdiğiniz için size çok teşekkür ederiz. Elinize, yüreğinize sağlık; çok başarılı bir şiir olmuş."

Bilgisayarımın başında bir an, donup kaldım. Bir kaç mesajlaşmadan sonra telefon numaramı verdim kendilerine. Aradıklarında,  dilimin tutulacağını bile bile...

Daha önce katıldığım şehit cenazelerinden biliyorum; cenaze alanında  büyük bir öfke kaplar herkesi... Bağırışlar, sloganlar, feryatlar birbirine karışır... Fakat o şehit annesi, babası veya kardeşi, kime baksa o kişi anında susar... O gözler üzerinizde iken, konuşamazsınız, utanç kaplar benliğinizi, çehreniz kızarır… Zordur.  Bir şehit yakınıyla yüzleşmek,  çok zordur...

Almina'nın yengesi aradığında, güç bela,  ağzımdan bir nasılsınız döküldü.  Sustum... O ise Antep'in samimi şivesiyle "Allah razı olsun,"dedi. “Estağfurullah,”dedim. Demeye çalıştım.. Konuşabilmek için konuyu değiştirmek istedim... Şiiri nasıl oldu da okuyup, dinlediklerini sordum (Şiiri sevgili Deniz UZUNER seslendirmişti. Ona da tekrar sonsuz teşekkürler. Şiiri Almina'nın dayısı bulmuş. Yenge hanım ev işleri ile uğraşırken eşinin internetin başında ağladığını fark etmiş... Meraklanmış, yanına gitmiş; şiiri okuduğunu görmüş. Daha sonra diğer akrabalarına okutmuşlar...böyle devam etmiş şiirin yolculuğu.

Şiiri kaleme alırken amacım, kimsenin yarasını deşmek değildi. Derin bir pişmanlık duymuştum bir an.. Yenge hanım sancımı anlamış olacak ki ; “Bizim tek dileğimiz onların unutulmaması ve bu şiiri okuyunca inandık ki onlar unutulmayacak." Diyerek, yüreğimi ferahlatmaya çalıştı sanki. Biraz da olsa rahatlamıştım... İzmir'den hiç tanımadıkları birisinin Aker ailesine şiir yazması onlar için gerçekten önemliydi, bunu hissettirdiler bana.  Hissettim.

Kısa bir zaman önce ise halasıyla tanıştık. Almina'nın şiirini sayfasında paylaşırken şu notu yazmış:
"Sen benim birtanemsin halacığım.  Seni çok özledim ben, kardelenim… Okan bey;  bu şiirle daha çok yanımda artık Alminam, benim."

Kendisine ve tüm Aker ailesine  sevgi ve saygılarımı gönderiyorum...

Söylediğim gibi, yenge hanım telefonla arayıp "Allah razı olsun," dediğinde dilim tutulmuştu konuşamamıştım... O’na da buradan cevap vereyim:

"Bu toprakların çilesini anlatan bir şiir yazmak elbette ki meziyet… Yaptığım işi küçük görmüyorum; fakat bu topraklar için can vermek daha büyük bir meziyet. Allah, bu topraklar için can verenlerden ve canlarını toprağa verirken “vatan sağ olsun” diyebilenlerden,  yani sizlerden razı olsun."

Şehitler, yürekte ağır bir yüktür.  Bu yükü usanmadan, bıkmadan taşıyan dost yüreklere selam olsun.



http://www.sendeyaz.net/yazi/84401_almina-sehit-bebege-.html


 



( Kalem Konuştu Dil Sustu başlıklı yazı Okan KİLİT tarafından 8.12.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu