Şair diyor ya; müslümanlık adımız bizim. Adımız gibi mi tadımız bizim. Eksik mi dedimiz kodumuz bizim. Fitnesiz fesatsız duruyormuyuz.
 
Kendi oluşturduğunuz gerçeklere dayanarak ulvi hakikatlerin kirletilmesine şahit oldukça içim kıyılıyor artık.. ve git gide agresifleşiyorum. Her şeyin üstüne bir de hafife alınıyor oluşu yok mu! o zaman derinlerden gelen kesif bir cız sesi duyuyorum içimden. Bu durum için yüzlerce sebep sayıp, örnekler sunabilirim size. İşte bu!.. yani örneklerin çokluğu dilimi bağlıyor lakin. Temel’in fıkrasındaki geçtiği gibi “ hangi birisi demek” istiyorum o zaman.

Hani bir dostunuz size çok büyük bir kazık atar da, ona dağlar kadar gücendiğiniz için susarsınız.. her baktığınız yerde birçok tezat ve kusurla karşılaştığınız halde, birisi ne olduğunu sorduğunda içinizden bir şey söylemek gelmez ya.. benim durumumda buna yakın işte. İhtiyar bir babanın hayırsız evladına küsmesi gibi bir şey. Her şey ortadayken, ağır geliyor açıklama yapmak zorunda hissetmek zoruma gidiyor! Olup bitenleri görecek gözü, anlayacak yüreği yoksa; neyi, kime işittirebilirim diye düşünüyor ve susuyor insan. Konuşmak istediğinde ise sadece haykırmak.

Hal bu denli vahim olmasına rağmen, bilimsel gerçeklerden, serbest piyasa ekonomisinden, kişisel gelişimden, bireycilikten, humanizmden, hukuktan ve benzeri afili sözlerden dem vurulup; sayılar ve istatistikî veriler sunulduğunda; siz neden bahsediyorsunuz! iki kere iki bire varır diye haykırmak geliyor içimden. Büyük şirketlerin, siyasi partilerin, beynelmilel kurumların toplantılarına katılıp maskeslerinizi çıkarın baylar diye haykırmak geliyor. İnsanlık gün be gün yüzler ve binlerle ifade edilen rakamlarla katledilirken, ifade edilen tüm ağzı pipolu teorilerin, küstah kuramların ve müfsit planların gözlerinin içine bakıp; kaşlarımı çatarak, hesaplarının yanlış olduğunu ve Sevr usulü ile bir artı birin asla iki etmeyeceğini, en azından üç ettiğini haykırdıktan sonra ironik bir tebessüm atmak istiyorum. Sonra ‘yaşananların hepsinin birer imtihan olduğunu.. dua ve itaat etmem’ gerektiğini söyleyerek teselli etmeye çalışanlar için ağlamak.. 

Adını ister bilim, ister taassup koyun; hakikatlerin karşısında konuşlanmış her eğilime karşı olmak gerek. Bu anlayışların yaygınlaşma nedeninin ister politik, isterseniz ekonomik olduğunu söyleyin! Ne ise ne!? Hayatın beş para etmez ve sonradan icat edilerek dayatılmış gerçeklerinin her daim üstünde tutulması gereken hakikatlere karşı kullanılıyor olmasından yanadır tasam. İster istikbara sebebiyet versin, ister maymunlaşmaya. Ve tüm bunların, insan olsun için yaratılmış beşerin fıtratını bozup, sömürü ve aldatma aracı olarak kullanılmasından yana tedirgin ve bir hayli de asabiyim. Bu gerçekler insanlığın hayrı için kullanılıyor olsa niçin ızdırap çekeyim!

Bir avuç zümre bir takım verileri, kendi uydurdukları geleneksel ve çağdaş kaideleri kullanarak, gözlerimizin içine baka baka bizi zelil etmek için kullanırken; hakikati haykırarak dışlanmaktan ya da sonumuzun Hallac gibi olmasından dolayı mı tasalanmalıyız. Deli denme ihtimalini de göz önüne alarak, Sevr rivayetinden çıkardığım hesapla iki kere ikinin üç ettiğini, içinde en ufak bir sıkıntı duymadan her zaman haykırabilmeli değil miyiz. Kızgın olduğum ve şu an tahammülün sınırlarında seyrettiğim doğru. Ne dediğimin son derece farkındayım ama! Nereye ve neye teslim olunması gerektiğini anca aklım başımdan gittikten sonra pekiştirebildim çünkü. Bu cüretkar ifadelerimin bir tepki olduğunu düşünmenizi istemem yine de. Böyle şeyler söylemediğim için size göre akıllı kabul edildiğim zamanlar da inanıyordum bunlara ben. Şimdi daha cesurum sadece. Ancak reel bir gerçek değil de hakikat olduğu için ifade etmiyordum. Kabullenilmesi güç olan şeylerden bahsederek, sizleri sinirlendirip hakikatlere karşı tepki oluşturmaktan yana endişeliydim sadece. Tâ ki; sizler baştan masummuş gibi görünen gerçeklerinizle, hakikatlerle birlikte çevrenizdekileri ve hatta kendi gerçeklerinizi çiğnemeye başladığınızda daha fazla tahammül edemedim ve koptum.

En humanist söylemlere sahip olanların, en vahşi ve diğerlerini en çok sömüren olduğunu müşahede etmek çıldırtıyor insanı bazen. İnsan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğünden en en ziyade dem vuranlar değil mi! kendi değerlerini en çok ihlal edenler ve dünyayı fesada verenler. İşte bu duruma da tahammül etmem güç. Hırsızın, dolandırıcının, katilin bile bir kıymeti var böylelerinin yanında. En azından icraatlarından dolayı hürmet ve iltifat beklemiyorlar. Yaptıkları kötü eylemlerine uygun düşen bir sıfatla anılarak cezalandırılıyor onlar. Ve bunun bedelini ‘hırsız, dolandırıcı, katil vs gibi sıfatla hitap olunarak kısmen dahi olsa ödüyorlar. Peki diğerleri öyle mi ya! Tüm düzenbazlıklarına rağmen bir de itibar görmeyi ve iltifat edilmeyi bekliyor. Tahammül edemediğim de bu zaten. Güçsüz gördüğünü ez.. dünyanın en zelil mahluğu ol.. namussuzluğun bini bir para olsun; bunun üzerine bir de iltifat edilmeyi bekle. Aklı başından gitmiş ve teslim olacağı yeri bulmuşların nezdinde akıl alacak bir durum değil bu, bilesiniz. İsterseniz onlara deli de diyebilirsiniz. Akıllıların yaptıklarını gördükten sonra, böyle hitap edilmeyi iltifat addedebilirler.

Bir de bizleri Allah ile kandıranlar var. “Tek taptığım Hak.. inandığım hakikat” diyen sonra da ucube yollar vazedip farklı itaat mercileri ihdas edenler. Hak etmeseydiniz tüm bunlar olmazdı! Peh! Böyle söyleyip, sıyrılmak kolay! Hak edenler var muhakkak. İşte tam da bu sebepledir ortaya koyduğum tavır. Hak edenlerden olmamak için yani. Tüm gerçeklerinize karşı savaş açtım baylar.
( Allaha Havale Ediyorum başlıklı yazı A&ACR tarafından 22.06.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.