“ Aynzeliha 3.sınıfa gidiyordu. Çalışkan ve başarılı bir kızdı. İçine
kapanık, utangaç birisiydi. Arkadaşları onu çok severdi. Cana yakın, güleç
yüzlüydü. Hele öğretmeni Aynzeliha diye seslendiğinde güler, başını başka
yanlara çevirir, elleriyle yüzünü kapatır, utana utana sıkıla sıkıla öğretmenine yaklaşırdı.
Okulun son günleriydi. Bölgedeki
birçok insan gibi onlarda sezonluk iş için kısa süreli göç edeceklerdi. Tabi ki
bu durum Aynzeliha’ nın psikolojisini alt üst etmişti. Birçok arkadaşında
olduğu gibi… Çünkü Aynzeliha öğretmeninden, arkadaşlarından, okulundan ve en
çok sevdiği kitaplarından belli bir süre için ayrılacaktı. Bu durum Aynzeliha’nın hayatını büyük ölçüde etkiliyordu. Okulların kapanmasına
iki hafta kala Aynzeliha babası ve küçük
kardeşleriyle birlikte yanıma gelip sezonluk iş için il dışına çıkacaklarını
masuman, üzüntülü bir atmosfer içinde belirttiler. Bu arada ben ise çaktırmadan
Aynzeliha’yı izliyordum. O çalışkan sima sararmış, hayat dolu gözlerden adeta bir deniz dalgası gibi akan gözyaşları beni yürekten etkilemişti.
Ekonomik düzeylerinin çok düşük
olduğunu bildiğim için bu durumda Aynzeliha’nın gitmemesi konusunda engel
olacak hiçbir girişimde bulunamayacağımdan dolayı doğal olarak aile, alnının teriyle
gidip çalışacak ve çalışmalarının sonucunda kazanacakları parayla toplum içinde kısa süreli de olsa rahat bir
hayat geçireceklerdi. Bu aile toplumun malına zarar vermeyecek, çalmayacak,
dolandırmayacaktı.
Kendi emekleri, bilek gücüyle kazanç sağlayacaklardı. İşte bu durum karşısında Aynzeliha’nın öğretmeni olarak yapacağım tek bir şey vardı. Ona bol bol nasihatte bulunmak ( dürüst ol, vatanını sev, hiçbir zaman tembelliğe yönelme, her zamanki gibi kitaplarını yanında bulundur, hayatta hiçbir zaman ümitsizliğe düşme, inancını yitirme.) ve hüzünlü bir şekilde kızın elimi öpmesine izin vermek… Daha sonra sınıftaki arkadaşlarıyla vedalaşıp babasıyla gönderdim.”
Anlattığım bu hikâye yaşamış olduğum bir olaydır. Bu olayın benzerleri özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesinde ve köyden kente göç olayının olduğu illerimizin kenar mahallerindeki tüm okullarında her yıl tekrar etmektedir. Bu durum karşısında öğrencilerimiz okuldan soğuyup, öğretmenlerinden ayrıldıkları için ciddi anlamda duygusal yönden olumsuz etkilenmektedirler. Bu gibi olayları daha çok veliler öğrenciler izin almaya geldiklerinde hissediyoruz. Öğrencilerin bu tür sezonluk işe gitmek istemedikleri görülüyor. Ama aileleriyle birlikte gitmek zorunda kalıyorlar. Sonuçta sosyal ve kültürel çatışma ortaya çıkmaktadır. Bu da öğrencinin bulunduğu ortamdan bir başka ortama gitmesinden kaynaklanmaktadır. Çünkü öğrenciler konut yaşamından çadır yaşamına geçiyor, her türlü zarar verici hayvanla aynı ortamda kalmak zorunda kalıyorlar. Değişen iklim şartlarında yine bu zorlukları yaşıyorlar. Beslenme, temizlik ve tuvalet alışkanlıkları gibi okulda kazandırılmış olan davranışlar bu tür sezonluk işlerde ikinci plana atılmaktadır. Yine öğrenciler ahlaki yönden olumsuz davranışlar sergilerler.( küfürlü konuşmalar, cinsi sapmalar, saygısızlık, vb.,).
Bütün bu olumsuzlukları gidermek için bir eğitimci olarak şu önerilerin yerine getirildiği takdirde mevsimlik işçi olan öğrencilerin diğer öğrencilerden ayırt edilmeyecek şekilde yetiştirilmesi mümkün olabilir.
1. Ailelere bulunduğu yerde iş imkânı sağlamak,
2. Avrupa’da olduğu gibi işsizlik maaşının bağlanması,
3. Aileler sezonluk işe gittiği zaman öğrencileri göndermeyip PİO ve YİBO gibi okullarda barınmalarını sağlamak,
4. Mevsimlik ailelerin öğrenci olan çocuklarına Sosyal Yardımlaşma Vakfı ile işbirliğine gidilerek düzenli olarak burslar verilmesi,
5. İl genelinde öğrenci ekonomik seviyelerini eşitlemek amacıyla dernekler, vakıflar, iş adamları ve basını da yanına alarak bu tür öğrenciler için kampanyalar düzenlenmesi,
6. Mevsimlik işçi öğrencilerine yönelik devlet özel okullara yetiştirilmesi yönünde yasal işlemlerin yapılması,
7. Ülkemizde mevsimlik işçi olarak çalışan öğrenciler için mevsimlik göçün önlenmesi ve bu konuda yapılacaklar hususunda kapsamlı projelerin geliştirilmesi.
Tüm bunlar yapıldığı takdirde Aynzeliha ve onun gibi sayısızca öğrencimizin hayatını kurtarmış oluruz. Bunlar gelecekte ülkemizin iyi birer yöneticisi, ülkesini seven ve ülkesine sahip çıkan birer fert olarak karşımıza çıkabilirler. Aksi takdirde hayata küskün, erken yaşta evlenen, küçük yaşta anne baba olan bireyler haline gelirler. Kendi anne babalarından görüp öğrendiklerini ya da yaşadıkları hayatı çocukları için uygun görüp aynı şekilde hareket ederler. Ama amaç bu durumun devam etmesi değil ipin ucunu bir yerden yakalayıp bu hayatlara ışık tutmaktır. Bunu gerçekleştirebilmek için de başta hükümetimiz, sonra da ilin genel yöneticilerinin gereken tedbirleri alması gerekmektedir.
Ekonomik durumlarının çok iyi olmadığını ve Aynzeliha’nın gitmesine hiçbir şekilde engel olamayacağımı da biliyordum.