Mahşeri
fısıltılar dudaklarıma sürülen,
Sen
her akşam kahır dolu baktığında...
Süngüsü
düşmüş şiir gibi kirpiklerin,
Gözlerinden,
yüreğime aktığında..
Talihsiz
bir zaman aralığı
Talihsiz
bir ıstırap yanığı şiirlerimin arasında...
Sanki
bir ayinin son dansı,
Ayaklarımın
ha bire sana doğru yürüdüğü...
Dolunayın
doğduğu gözlerinde hüzün,
Sararmış
bir kâğıt parçası gibi buruşuk,
Hesabını
yapamaz olmuşken gündüzün...
Şimdi
kocaman bir yalnızlık bestesi ezberlenmiş,
Şimdi
gökyüzünde nice şarkılar var, eskimiş...
Yere
düşen her sözcük sesi kulaklarımda,
Alışma
yokluğuma diye inleyen nefes...
Tozlanmış
bakışlarının izleri yollarıma dökülen,
Kulaklarımda
akşamdan kalma içli bir ses...
Neşesi
harmanlanmış bir beden,
Neşesi
çalınmış çocuk gibi kavuşmak isteyen...
Kasımda
aşk başkadır bilirim,
Bir
de nisanda çıkmak sevdanın burçlarına...
Say
ki denizyıldızı ta uzaklardan salınan,
Melankolik
düşler veya emanet duygular,
Dilimin
üstünde saklanmış en son öpücük,
Seni
seviyorum diyen yankı dağlarda,
Seni
seviyorum ölsem bile kurşun ağlarda...
Perdelere
sinmiş gölge gibiyim,
Bir
akrebin en son zehrini gözlüyorum,
Şiir
olup içmek için şerha şerha...
Sonra
sarıyorum sımsıkı dualarıma,
Yüzümün
çıkmaz sokaklarına, düşüyor sevginin resmi,
Tekrar
söylüyorum yokluğuma alışma,
Tekrar
haykırıyorum alışma yokluğuma...
Zekeriya EFİLOĞLU
Gaziantep
08.01.2014