Bir varmış, bir yokmuş.
Allah’ın kulu çokmuş.
Evvel zaman içinde,
Kalbur saman içinde,
Bir Türkmen beyi varmış,
İyi kalpli adammış.
Bağından ne alırsa,
Tarladan ne çıkarsa,
Yiyip, içip yaşarmış
Kimseye karışmazmış.
Bey, bir kâhya istemiş,
Kösenin biri gelmiş.
Önce onu elemiş.
Bir sınavdan geçirmiş.
Köse’ye şöyle demiş:
— Hoş geldin bre Köse,
İşte sana bir kese.
Bir koyun parası var,
Süresi kırk gün kadar.
Onunla bir koyun al,
İstersen çobana sal.
Kanına kan isterim,
Canına can isterim.
Bir kürk ver derisinden,
Börk isterim yününden.
Bana yedir etinden.
İsteğim şudur senden:
Koyunu diri getir,
Parayı geri getir...
Aklına yatıyorsa,
Yüreğin yetiyorsa,
İsteklerimi yap da,
Kâhyalık avucunda...
 
Köse parayı almış,
Derin bir fikre dalmış.
Boşa koymuş dolmamış,
Dolusu hiç almamış.
Anında pes etmemiş,
Umudunu kesmemiş.
Az uz gitmiş durmadan,
Görmüş biri pınardan,
Su içiyor o anda,
Azığı da yanında…
Selâm verip almışlar,
Orada tanışmışlar.
Köse demiş: — Arkadaş,
İsmini söyle dadaş.
Nerelerden gelirsin,
Ne tarafa gidersin?
 
Adam demiş ki: — Köse,
Adıma derler Ese.
Dereköy’den gelirim,
Tepeköy’e giderim...
 
Köse demiş: — Arkadaş,
Çok memnun oldum gardaş.
Ben de garip yolcuyum,
Ama öyle doluyum!
Sorma gitsin derdimi,
Kaybetmişim kendimi...
 
Çayır çimen biçerek,
Soğuk sular içerek,
Bir süre yol almışlar,
Yokuşa tırmanmışlar.
Ese kaşını çatmış,
Ortaya bir lâf atmış:
— Çok iyi de köyümüz,
Şu yokuşu gözümüz,
Kesmiyor Köse gardaş.
Bizi yıldırı dadaş...
 
Köse gülerek demiş:
— Yahu bu çok kolay iş...
Bu yokuştan ne çıkar!
Beni yarıya kadar,
Alır da taşırsın sen,
Yarısından sonra ben,
Seni alıp giderim,
Yorulmayız eminim.
 
Ese hafifçe gülmüş,
Sonra Köse’yi süzmüş.
Şöyle demiş içinden:
“Atıyor düşünmeden!
Şu yokuşu tırmanan,
Yük alır mı bir insan?
Akıl mı senin ki de!
Oynatmıştır belki de...”
 
İçinden gülüp geçmiş,
Başka da söz dememiş.
Tam tepeye ermişler,
Ekinleri görmüşler.
Köse demiş: — Maşallah!
Doldurup vermiş Allah.
Bu ekinler sizin mi?
Yiyip bitirdiniz mi?
 
Yine şaşırmış Ese,
İçinden demiş: “Köse,
Şüphe ettim aklından.
Senin bir tahtan noksan!
Bu adam süper manyak,
Hem de kafadan çatlak!
Ekinleri biçmeden,
Harmana getirmeden,
Deli, bize yedirdi!
Tarladayken bitirdi...”
 
Biraz daha gitmişler,
Bir mezara ermişler.
Köse yine seslenmiş,
Ese’ye şöyle demiş:
— Toprakları bol olsun,
Yerleri cennet olsun.
Hep ölü mü bu canlar,
Var mıdır yaşayanlar?
 
Cini tutmuş Ese’nin,
“Vallah, demiş Köse’nin
Birkaç tahtası noksan!
Toprak olan onca can,
Mezarlarda yaşar mı?
Hiçbir örneği var mı?”
Ne “he” ne de “yok” demiş,
Böyle köye girilmiş.
Kapıyı çalmış hızla,
Ese yarım ağızla,
Köse’yi davet etmiş,
Ona şöyle söylemiş:
— Gel içeriye buyur,
Gir de karnını doyur.
Bir acı kahvemi iç,
Yorgun gidilir mi hiç!
 
Köse içeri girmiş,
Ese mutfağa gitmiş.
Ese’nin kızı varmış,
Cin gibi akıllıymış.
Bir fırsatını bulmuş,
Ese’ye şöyle sormuş:
—  Bu konuk kimdir baba,
Dost mu, yoksa akraba?
 
Ese demiş ki: — Kızım, 
Sorma sana ne lazım!
Deli mi, dengeser mi?
Adam sap mı, keser mi?
Çıkamadım içinden
Anlamadım sözünden!
Yokuşta şöyle dedi,
Ekine böyle dedi.
Mezara öyle dedi,
Abuk sabuk söyledi...
 
Kız hafif gülümsemiş:
— İlahi baba, demiş.
Darılıp kızma bana,
Bir imâ, bin bir manâ…
Deli sandığın o zat,
Sanma kafadan sakat!
Çok akıllı lâf etmiş,
Mecaz-î söz söylemiş.
Yokuşta demiş sana:
Yarıya kadar bana,
Havadan sudan konuş.
Yarı olunca yokuş,
Sonra da ben söylerim,
Yokuşu bitiririm.
Ekinleri görünce,
Sana demiş ki bence:
Tarladan çıkacağı,
Sapı ile başağı,
Size mi kalacaktır,
Borca mı yatacaktır?
Mezarlığı görünce,
En büyük söz bu bence:
Burada yatanların,
Sağlığında onların,
İşlediği sevaplar,
Hayır ve hasenâtlar,
Söylenir mi ardından,
Evlat ve torunlardan, 
Ananları var mıdır?
Yoksa hep toprak mıdır?
 
Ese dizine vurmuş,
Hemen içeri koşmuş.
Köse’nin sözlerini
Kızın dediklerini,
Yorumlamaya kalkmış,
Yüzüne bulaştırmış.
Köse işi anlamış,
Hemen kızı çağırmış.
Demiş ki: — Ese kızı,
Baban senden sakızı,
Aldı, çiğneyemedi.
İki söz edemedi.
Akıl yaşta değildir,
Bu söz senin bellidir.
İnce eler, dokursun.
Bana çare olursun.
Sözümü iyi dinle,
Derdime çare söyle.
Bir Türkmen beyi bana,
Ancak tek bir koyuna,
Yetecek para verdi,
Kırk günlük süre verdi.
Yününden börk istiyor,
“Deriden kürk yap” diyor.
“Canına can ver” dedi,
Kanına kan istedi...
Parayı geri ister,
Koyunu diri ister...
Söyle, bana ne dersin;
Ne tavsiye edersin?
 
Kız yine gülümsemiş,
Köse’ye şöyle demiş:
— İlâhi Köse dayı!
Boşa gezdin dünyayı...
Bir kulp takamadın mı?
Çözüm bulamadın mı?
Akıl dağıtırsın sen,
Yardım istersin benden...
Sabah çık git pazara,
Ama iyice ara.
Yakında doğuracak,
Koyun alırsın ancak.
Karaman’ın koyunu,
Çift verir kuzusunu.
Kırk gün sütünü sağar,
Bunu parayla satar,
Etti paraya para.
Kırkıma geldi sıra.
Bu koyunu kırkarsın,
Yününden börk yaparsın.
Sonra onu kesersin,
Deriden kürk edersin.
Bir kuzuyu kesersin,
Etini yedirirsin.
Ötekini verirsin,
Canına candır dersin...
 
Köse parmak ısırmış,
Bu fikre hayran kalmış.
Adam kırk gün içinde,
Tam istenen sürede,
Yakmış ve yakıştırmış,
Türkmen beyine çıkmış.
Bey, bakmış her şey tamam,
Düşünmüş ki “Bu adam,
Birinden akıl almış.
Ama işi başarmış...”
Bey demiş: — Ulan Köse,
Kuşu koydun kafese...
Kâhyalık avucunda,
Ölüm yoktur ucunda.
Bana doğruyu bildir,
Bu iş senin değildir!
Kimden aldın bu aklı?
Asıl onu bulmalı...
 
Köse boynunu bükmüş,
Diz üstü yere çökmüş:
— Neden yalan söyleyim,
Doğrusu şudur beyim:
Parayı aldığımda,
Bir şey yoktu aklımda.
Yılmadım, usanmadım;
Takılıp da kalmadım.
Çaresi vardır dedim,
Kulak ardı etmedim.
Ayıp değil bilmemek,
Kötüsü öğrenmemek.
Diyar diyar dolaştım,
Bir kızla karşılaştım.
Yeni akıllar aldım,
O söyledi, ben yaptım.
Kâhyalığı versen de
Vermiyorum desen de,
Hiç umurumda değil!
Doğrusu bu, böyle bil...
 
Bey dilini ısırmış,
Kıza da hayran kalmış.
Kızı oğluna almış,
Köse’yi damat yapmış.
Köse devlete ermiş,
Sakal, bıyığı bitmiş.
Bey, Köse’ye seslenmiş:
— Ey damat Köse, demiş.
Dünya bir gemi,
Akıl yelkeni, 
Fikir dümeni.
Kullan kendini,
Göreyim seni...
Herkes ermiş muradına,
Denmiş ki dağın adına:
“ Köse Dağı olsun varsın,
Köy de Ese Köyü kalsın...”  
 
Ahmet KARAASLAN
21/11/2002 –TALAS/KAYSERİ

DEDEKORKUT38

 

( Köse Dağı Türk Halk Hikyelerinden Şiirlerim başlıklı yazı DEDEKORKUT38 tarafından 26.01.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.