EYLÜL-NÂME / Akhasanoğlu Yusuf Akgül

 


BİRİNCİ BÖLÜM

 

I-

Ben dönüp dolaşıp geldim yeniden,

Eylül’de benimle gidenler hani?

Geçmişimi burda buldum yeniden

O geçmişi hayal edenler hani?

 

Yüzlerce, binlerce sarıp bu yeri,

Sürü sürü insan güdenler hani?

Ne olmuş da orda burada her biri,

Elde tesbih, koca bedenler hani?

 

Ser verdiğim, sır verdiğim insanlar,

Düşümü yorduğum vicdanlar hani?

Kuş misali er gördüğüm o canlar,

Omzunda durduğum fidanlar hani?

 

İlçesinden, beldesinden, köyünden

Akına çıktığım civanlar hani?

Hepsinde bir sızı Eylül ayından,

Yumruklar sıkılmış merdanlar hani?

  

II-

 

Anadolu! Çocukların davrandı,

Şifa bulmak için gönül ağrına.

Gün, o gündü; davranacak zamandı

Ben de kulak verdim kutlu çağrına…

 

O çocuklar her birisi bir beydi

Yöneldiler senin her bir doğruna.

Onlar için ölüm, en tatlı şeydi

Direndiler yanlışına, eğrine.

 

Onlar bir destanı yazdı en baştan,

Sokulsa da binlerce ok bağrına.

Ocak ocak, dergâh dergâh her yaştan

Yürüdüler Kaz Dağı’na, Ağrı’na…

 

Tarlasından, yaylasından, bağından

Kopup gelmişlerdi dava uğruna.

Şimdi bir eser yok Eylül çağından,

Dualı elleri düşmüş böğrüne…

 

III-

 

Binlerce gül verdik binlercesine,

Kokuyor onların her biri iman.

Kinler kabarınca inlercesine,

Kahpeydi pusular, kalleşti zaman.

 

Hayaller boş kalmış, bürünmüş yasa

Gözlerde fer bitmiş, dizlerde derman.

Neden bu üzüntü, neden bu tasa;

Hasretin kesrette kaldığı mekan?

 

Dillerinde türkü, sırtlarında yük

Eylül fırtınası yaman mı yaman!

Ve ufukta bir nur, büyük mü büyük

Yurdun dağlarını bürürken duman..

 

Doğu, Batı, Güney, Kuzey.. kalp olmuş

Kilimde her motif, ervah-ı vatan…

Kimi eren olmuş, kimi alp olmuş

Onların her biri gerçek kahraman…

 

IV-

 

Yine bir Eylül’dü, Balıkesir’e

Bir kan geldi yiğitlerle birlikte.

Damga vurduk nakış nakış şehire

Bir yarış bu mertlikte ve erlikte…

 

Bir eşimiz benzerimiz yok idi

Boy ölçüşmek mümkün değil yarlıkta.

Günde bir tas çorba, karın tok idi

Hem yoklukta birdik, hem de varlıkta.

 

Akılda kalmamış çoğunun ismi

Çünkü tanışmıştık darda, darlıkta.

Silik bir hatıra zihinde cismi

Hem de hayal meyal, hem de zorlukta.

 

Onlar bu şehirden gelip geçmişti

İz bırakıp mağdurlukta, horlukta.

Onlar bir Ülküye kucak açmıştı,

Yarasalar direndikçe körlükte…

 

V-

 

Kimi doğuluydu, kimi batılı

Kimi kuzeydendi, kimi güneyden.

Bakışlar kartaldı, kaşlar çatılı

Ki yer gök inlerdi soylu hey heyden…

 

Her birisi bir işaret taşıyor

Anadolu denen o mümtaz şeyden.

Bir dilek ki gözlerinde ışıyor

Tuna’dan, Dicle’den, Aras’tan, Vey’den..

 

Yüzlere vururken ince bir sızı

Bağlamadan, sazdan, davuldan, neyden.

Kimi Özmen idi, kimi Önkuzu

İçtiler Kırkların içtiği meyden…

 

Kimi sürgün oldu, şehit kimisi

Kimisi Mamak’ta kan kustu çiyden.

Hepsi birer Türk ve İslam hamisi

Hiç farkları yoktu Osmancık Bey’den…

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

VI-

 

Bir Eylül öncesi Balıkesir’e,          

Yurdun her yanından dağıtım vardı.

Gençliğimi yitirdiğim bu yere,

Benim de elimde kağıtım vardı…

 

Cemil Akarsu’ya, Kemal Ürer’e,

Atalay Çakır’a öğütüm vardı.

Fidanım demiştim Hasan Tezer’e,

Yaşar Topçu gibi söğütüm vardı.

 

İsmail Aydoğan, Erdoğan Bıyık,

Mehmet Başkurt adlı yiğitim vardı.

Hüseyin Kuzdan’da isyanım büyük,

Ve Cihan Budak’ta ağıtım vardı.

 

Baki Yeşiloğlu, Sıtkı Akturan

Elimle gömdüğüm şehitim vardı.

İsmail Bayraktar.. Ne oldu vuran?

Fahrettin Selvi’ye şahitim vardı…

  

VII-

 

Bir Eylül öncesi böyle değildik

Hukukumuz vardı ekmekten, tuzdan.

Dokuz kaşık bir sofraya eğildik

Böyle lezzet almamıştık karpuzdan…

 

Onlar bir gün çıkıp çıkıp geldiler

Öteden, beriden, yakından, uzdan.

Bıyık burup, postal çekip geldiler

El attılar.. yetinmeyip buğuzdan..

 

Kiminin yüzünde güneş yanığı,

Kimi de büzüşmüş soğuktan, buzdan.

Ve de hepsi bu toprağın tanığı

Tütünden, hamsiden, isottan, muzdan…

 

Maraşlı, Rizeli, Muşlu, Sivaslı..

Velhasıl her biri tam yedi pozdan.

Kimi de buralı kökeni, aslı

Gurmanç, Zaza, Gürcü, Çerkez, Oğuz’dan…

  

VIII-

 

Adı unutulmuş binlerce yiğit

Hiç olmazsa tarih, kıymet bilmeli.

Saydıkça bitmiyor, saydıkça say git

Şimdi onlar bir yerlerde olmalı…

 

Evlendik, barklandık sayımız arttı

Bin dediğim, on binleri bulmalı.

Bizde ahde vefa en büyük şarttı

Hatıralar bir araya gelmeli.

 

Yemin ettik Kur’an’a ve silaha

Er oğlu er, söze sadık kalmalı.

Ne şehitler uğurladık Allah’a

Hayatta olanlar şükür kılmalı…

 

Bütün bunlar ibretli bir düş ise

Her birimiz birer hisse almalı.

Ya da yaptığımız işler boş ise

Bunların da bir vebali olmalı..

  

IX-

 

Bir vebali vardır elbet bunların

Ödesen ödesen yerini tutmaz.

Kara izi kaldı kara günlerin

Ve fakat yazmaya bir ömür yetmez.

 

Niyetler kutluydu Allah katında

Hak için yapılan hiç boşa gitmez.

Hepsinin de nur var ak suratında

Ama ne çare ki gayrı kar etmez!

 

Onlar, evet onlar, Eylül gülleri

Ki onlar olmadan bülbüller ötmez.

Eğer açık olacaksa yolları

Ateş yakmayınca ocaklar tütmez.

 

Bu yola baş koymuş binlerce kurban,

Artık sunaklarda bir daha yatmaz.

Canavar can ister, yarasalar kan

Mert oğlu merttir ki ruhunu satmaz…

 

X-

 

Nasıl unuturum ben o günleri

İstasyonda nöbet tuttuğumuzu!

Unutup da yarınları, dünleri

Geceyi gündüze kattığımızı!

 

Yeşilli’de, Kızılay’da birleşip

Hükümet’e doğru gittiğimizi!

Adliye’de mevzilenip yerleşip

Mahkemede hava attığımızı!

 

Milli Kuvvetlerde durup kenara

Pusatlı pusuya yattığımızı!

Sonra da süzülüp Vasıf Çınar’a

Kaçanın ardından yettiğimizi!

 

Bağlar Sokağında, Dereboyunda

Umulmadık anda bittiğimizi!

Asri Mezarlıkta, Şubat ayında

Soğukta sabahı ettiğimizi!

 

XI-

 

Unutulmaz, unutulmaz, ne mümkün!

Mezar başlarında yemin ettiğim…

Bir kez oldu, yine olmaz ne mümkün!

Şehit mezarına toprak attığım…

 

Dokuz koldan her bir işi bölüşüp

Gece gündüz her bir işe yettiğim…

Bir sofrayı dokuz kişi bölüşüp

Bir odada dokuz kişi yattığım…

 

Acılar.. acılar.. bir bir üstüne

Kahrolduğum, çıldırdığım, bittiğim..

Pişmanlığım yoktur hiç de o güne

Hiç sorgusuz ölümlere gittiğim…

 

Ben ki bir kavganın içli sesiydim

Ta Galu Beladan kavil tuttuğum.

Ben ki kime göre neyin nesiydim!

Ki Eylül’de karanlığa battığım…

 

 

( Eylül-name Akhasanoğlu Yusuf Akgül başlıklı yazı Yusuf Akgül tarafından 14.08.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.