Giriş: Diyarbakırlı Ahmed Arif… Çoğunlukla ezberlenen şiirleri, konferanslarda, toplantılarda okunmuş, kartpostallarda yer almış, makalelerde atıflardan pay kazanmış. Türk Şiiri’nde politik görüşü yansıtan, ustalıklı şiirler, denilebilir ki Cumhuriyet döneminde alanının bir kaç şairinden biri olan Ahmed Arif tarafından da yazılmıştır. Belki bu birkaç şairden biri de Ahmed Arif’tir.

Kimseyi taklide yetinmeyen, az ve öz yazan, kendi dünyasının insanı olan, namus ve şeref kelimelerine yüklediği kavramın manasının dışına çıkmayan, coğrafyasının dertli bu şairi, fikren kendisine katılmayan şairlerden de ilgi görmüştür.

Hayatta kandırılmayı, hafife alınmayı affetmeyen, dostuna dost, düşmanına düşman kesilen Ahmed Arif, şiir dünyasına farklı bakış açıları getirmiş, çoğu etkilendiği musıkî eserlerinin kendince unutulmayacak kelimelerini dizelerinde eritmiştir.

Niçin Soyadını Kullanmadı?

Ahmed Arif’in ismini bile “Ahmed” olarak yazması ve telaffuz etmesi, geleneğe-kültüre ne kadar bağlı olduğunu gösterir.

İsmi, “Ahmed” ise “Ahmed” olarak kalacaktır. Belki de bu, Türkçeleştirilmek istenen isimlerin sonu “d” ile bitenlerinin t’ye dönüştürülmesine tepkidir.

Hiçbir zaman soyadı olan Ünal’ı da kullanmamıştır, bunu böyle bilmekteyiz.İmzasında da “d” harfini özellikle kullanır.

Şiirlerine Bakışlar

Ahmed Arif’in şiirlerinde çarpıcı olan bir özellik tekrarların olmamasıdır. Az şiir yazma, yazdıklarıyla yetinme, istediğini vurgulama, kendisini çok yazmaktan alıkoymuştur. Şiirleri kadar Cemal Süreyya’nın vefatı sonrası yazdığı mektuplarının yayınlanması, Arif’in üçüncü eseri olarak yorumlanabilir.

Çalıştığı Ankara gazetelerinde yazılarının yayınlanıp yayınlanmadığını bilmemekteyiz. Oldukça az yazan Şair’in gazetelerde yazı yazmasının kendisi için yorucu bir iş olarak görülebileceğini sanmaktayız.

Dostlarının kimilerinin dürüst davranmaması, kendi iç dünyasında yalnızlığı seçmesi, medyatik olmaktan uzak duruşu, kendisini fikir işçisi olarak görmesi ve geçirdiği dönemler, daima insana kuşkulu bakmasına sebep olmuş, mesafeli duruşlar sergilemesine neden olmuştur. Son döneminde evden çıkmaması bunun göstergesi olarak yorumlanabilir

.“Kalbim Dinamit Kuyusu” adı altında yayımlanan kitapta yer alan açıklamaları şairin kimi zaman haklılığını ortaya koymaktadır, mesafeli duruş şekliyle.

Biz, Ahmed Arif’i yeni yorumlamıyoruz, bu makalemizde. Yorumdan öte şiirlerine farklı yaklaşımlar getirmek istiyoruz.



Şairin vefatından sonra eleştirilmesini, kimilerinin kendisini beğenmemesini şekillendirilmek istenen kalıplara girmek istemeyişine bağlamaktayız. O, kendisini Anadolulu olarak görür, bu toprakların kadîm insanı biçiminde yansıtır.



Mehmet Akif’ten Aldığı Mısra

Mehmed Akif’ten alınan dizenin şiirinde kullanıldığı Vay Kurban şiirinden;:
“Dağların, dağların ardı,
Nasıl anlatsam…
Ağaçsız, kuşsuz, gölgesiz.
Çırılçıplak,
Vay kurban…
“Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda.”
Yiğitlik, sen cehennem olsan da bile
Fedayı kabul etmektir,
Cennet yapabilmek için seni,
Yoksul ve namuslu halka.
Bu’dur ol hikâyet,
Ol kara sevda”

Ahmed Arif’in şiirine bakıldığında yerli şairlerden bir dize almadığı görülür. Bunun dışında belirgin olan”To be or not to be” ile “Cogıto ergo sum” ifadeleri yabancı şairlerdendir.

W. Shakespeare’nin ünlü “Olmak ya da olmamak” mısraı ie “Cogıto ergo sum” ifadesi, Ahmed Arif’in şiirinde kullandığı başkasına ait alıntılardır, isimsiz kullanılıp, tırnak içinde gösterilen.

Şiirinde Musıkîden Etkilenmeler

Diyarbakır’daki halk musıkîsinden oldukça etkilenmeler içinde olduğu görülür ve bunu kendisi de reddetmez. Arif’in şiiri, bu etkilenmeler olmasaydı, belki günümüze dek bu tarzda gelmez, şiirleri bu denli tutulmazdı.

Ahmed Arif’in Cemal Süreyya’ya yazdığı mektuplarda halk musıkîsinden ne derecede etkilendiğini belirten ifadeleri:

“Beş altı yaşında iken bazı türküler daha doğrusu türkülerde bazı mısralar beni sarhoş edecek kadar sardı.”Bacısı güzele kardaş olaydım”, “Çayın öte yüzünde-Ceylan oynar düzünde”, “Ben seni gizli sevdim-Bilmedim âlem duyar!”
Ses, çarpan , sarhoş eden, yüreğimi alıp götüren ses, olarak Diyarbekirli Celâl Güzelses, Cizreli Hasan ve Meyrem’in sesi oldu.(Celâl Abi, bütün Diyarbekir’in abisi, öldü. Cizreli Hasan’ın iki gözü kördü, vatanımda dilenecek halde sürünüyordu. Irak’a gitti, baş artist oldu. Meryem de öyle. Hamamlarda natırlık yapar sürünürdü. O da Irak’a gitti. Radyoda en yüksek baremde devlet sanatçısı oldu.” (7/Eylül/1969 Tarihli Mektup’tan Kaynak Yayınları Sh 72)

Leylim-Leylim Şiirinden:
“Leylim-leylim
Ayvalar, nar olanda
Sen bana yâr olanda
Belâlı başımıza
Dünyalar dar olanda”

Bu mısralarda etkisinde çok kaldığı Diyarbekirli Celâl Güzelses’in söylediği ”Ağlama Yâr Ağlama” isimli eserin yansımaları oldukça belirgindir. Ahmed Arif, bu dizeleri biraz kırarak şiiriyle bütünleştirmiştir.

Bu mısraların Diyarbakır’da söylenegelen müzik eserinde yeri şu şekildedir:

“Elmalar al olanda gel (anam)
Ayvalar nar olanda gel
Heste düştüm gelmedin (anam)
Bari can verende gel”

Bu mısralara cevap olabilecek dizeler, Kara Şiirinde geçer gibidir:

“Künyen çizileli kaç yıldız uçtu,
Kaç ayva saradı, kaç kız sevişti,
Gelmemiş kimselerin…”

Mektubunda belirttiğinden yola çıkarsak, kendisi aynı zamanda iyi bir dinleyicidir, iyi kulağa sahiptir.

“Uy Havar!” şiirinde adeta söylenegelen musıkî eserlerinin sesi vardır:

“Bir cana, bir başa kalmışsın vay vay!/Oy sevmişem ben seni…./He canım…/Yaran derine gitmiş/Fitil tutmaz bilirim.”

“Diyarbekir etrafında bağlar var/Fitil işler yüreğimde yaram var” seslenişi ile “Yaran derine gitmiş/Fitil tutmaz bilirim” arasında büyük bir benzerlik vardır.

Vay Kurban’da ”Gün ola devran döne, umut yetişe” mısraı, “Gün ola devran döne/Yine sararım yari” ifadesinden beslenmiştir.


Şairin Yoksulluğa Dair Dizeleri

Şairin en çok çektiği sıkıntı da maddî açıdan karşılaştığı zorluklardır. Gerek bilinen mektuplarında gerek şiirlerinde bunu saklamaktan çekinmez. Sevdan Beni şiirinde ”Terk etmedi sevdan beni/Aç kaldım, susuz kaldım” şeklinde görülen yoksulluğun Anadolu‘daki yansıması:

“Utanırım
Utanırım fıkaralıktan,
Ele, güne karşı çıplak…
Üşür fidelerim,
Harmanım kesat.
Kardeşliğin, çalışmanın,
Beraberliğin,
Atom güllerinin katmer açtığı,
Şairlerin, bilginlerin dünyalarında, Kalmışım bir başıma,
Bir başıma ve uzak.
Biliyor musun?”

Yalnız Değiliz’de Çukurova insanını ön plânda görmekteyiz:

“Tütün işçileri yoksul,
Tütün işçileri yorgun,
Ama yiğit,
Pırıl-pırıl namuslu.
Namı gitmiş deryaların ardına
Vatanımın bir umudu…”

Vay Kurban’da ölüm karşısında yoksulluğun çekilmez ıstırabı dillendirilir:

“Ölüm bu,
Fıkara ölümü
Geldim, geliyorum demez.
Ya bir kuşluk vakti, ya akşam üstü,
Ya da seher, mahmurlukta, Bakarsın, olmuş olacak.
Bir hastan vardı umutsuz,
Hasreti uykularda,
Hasreti soğuk sularda.”

Mektuplarının bazıları sitemlerle doludur. Hasretinden Prangalar Eskittim’i yayınlayan yayıncının kendisine telif ücreti ödememek için gizli basımlar yaptığını, ikinci basım için aracı yolladığını anlatır.

Kendisinden antoloji için şiir ve yazı isteyen bir eleştirmenin ısrarlı isteminden şikâyetçidir.

13/Ocak71969 Tarihli mektuptan:“Çok şeyler yazmak istiyorum ama, aklım başka sorunlarda. Mesela henüz ocak aylıklarını alamadık. Benim kooperatiften edindiğim daire 4 aydır boş. Banka taksitleri de cabası! Yani tam anlamıyla” itten aç, yılandan çıplak haldeyim.”(age sh 32)

“İtten aç/Yılandan çıplak” dizeleri, “Ay Karanlık” şiirinde geçer:

“İtten aç,
Yılandan çıplak,
Vurgun ve belâ
Gelip durmuşsam kapına
Var mı ki doymazlığım?
İlle de ille
Sevmelerim,
Sevmelerim gibisi?
Oturmuş yazıcılar
Fermanım yazar
Ne olur gel,
Ay karanlık…”

Şairin bu tarzda yoksulluk çekmesi ve hayatı boyunca kendi çabası ile ayakta durması, onun doğulu kişiliğinden kaynaklanır.

Ankara’daki gazetelerde çalışırken halinden şikâyetçi değildir. İstese yazdığı diğer şiirlerinden de birkaç kitap oluşturur, geçim sıkıntılarını en aza indirgeyebilirdi. Nihayetinde O, bunu istememiş, sanatını düşünmüş, işin ucuzluğuna itibar etmemiştir.

Ahmed Arif’in Yazıları Var Mı?

Acaba Ahmed Arif, sadece şiir mi yazmıştır? Çalıştığı gazetelerde düz yazılarını yayınlamamış mı? Bu açıklığa kavuşmamış sorunun cevabı, ancak çalıştığı gazete arşivlerinin taranması ile mümkündür, dergilerin incelenmesiyle mümkündür. Belki Ahmed Arif’in düzyazıları bulunur, şiirleriyle karşılaştırılabilme imkânı elde etmiş oluruz, böylelikle. Merak ettiğimiz bu husus bu güne kadar araştırılmış mı? Bilmiyoruz.






Ahmed Arif’den Şiirler

Kara Sevda

Bir uzak rüyada yorgun ıhalmur,
İkindiler sonu inen ıssızlık,
Ve Araf kokulu uzak bir yağmur,
Halâ düşüncemde sonsuz yalnızlık.

Yemyeşil saltanat minarelerde,
Dualar ki ıslak, meçhul ve derin.
Ağıtla içilir pencerelerde,
Uzak hatırası sevilenlerin.

Haşin bir uzlettir kurşun sonbahar,
Hummalı alınlar serin camlarda.
Ve kara sevdalı delikanlılar,
Bekleşir…Bekleşir bu akşamlarda.

Sevdan Beni

Terk etmedi sevdan beni
Aç kaldım, susuz kaldım,
Hayın, karanlıktı gece,
Can garip, can suskun,
Can paramparça…
Ve ellerim, kelepçede
Tütünsüz, uykusuz kaldım,
Terk etmedi sevdan beni

İçeride

Haberin var mı taş duvar?
Demir kapı, kör pencere,
Yastığım, ranzam, zincirim,
Uğruna ölümlere gidip geldiğim,
Zulamdaki mahzun resim,
Haberin var mı?
Görüşmecim yeşil soğan göndermiş,
Karanfil kokuyor cıgaram
Dağlarına bahar gelmiş memleketimin…

Diyarbekir Kalesinden Notlar ve Adiloş Bebenin Ninnisi

I.
Varamaz elim
Ayvasına, narına can dayanmazken,
Kırar boynumu yürürüm.
Kurdun, kuşun bileceği hal değil,
Sormayın hiç
Laaaaal…
Kara ferman çıkadursun yollara,
Yârin bahçesi târumar,
Kan eder perçem

Olancası bir tutam can,
Kadasına, belâsına sunduğum,
Ben öleydim loooy…
Elim boş,
Ayağım pusu.
Bir ben bileceğim oysa
Ne âfat sevdim.
Bir de ağzı var dili yok
Diyarbekir Kalesi…

2.
Açar,
Kan kırmızı yediverenler
Ve kar yağar bir yandan,
Savrulur Karacadağ,
Savrulur zozan…
Bak, bıyığım buz tuttu,
Üşüyorum da
Zemheri de uzadıkça uzadı,
Seni, baharmışın gibi düşünüyorum
Seni, Diyarbekir gibi,
Nelere, nelere baskın gelmez ki
Seni düşünmenin tadı…

3.
Hamravat suyu dondu,
Dicle’de dört parmak buz,
Biz kuyudan işliyoruz kaba-kacağa,
Çayı, kardan demliyoruz.
Anam sır gibi saklar siyatiğini,
“Yel” der, “Baharın geçer”,
Bacım iki canlı, ağır,
Güzel kızdır, bilirsin,
İlki bu, bir yandan saklı utanır
Ve bir yandan korkar
Ölürüm deyi.
Bir can daha çoğalacağız bu kış,
Bebeğim, neremde saklayım seni?
Hoş gelir,
Sefa gelir,
Ahmed Arif’in yeğeni…

4.
Doğdun,
Üç gün aç tuttuk,
Üç gün meme vermedik sana,
Adiloş Bebem,
Hasta düşmeyesin diye,
Töremiz böyle diye,
Saldır şimdi memeye,
Saldır da büyü…

5.
Bunlar,
Engerekler ve çıyanlardır,
Bunlar,
Aşımıza, ekmeğimize
Göz koyanlardır,
Tanı bunları,
Tanı da büyü…

Bu namustur
Künyemize kazılmış,
Bu da sabır,
Ağulardan süzülmüş.
Sarıl bunlara
Sarıl da büyü…

Hasretinden Prangalar Eskittim

Seni, anlatabilmek seni.
İyi çocuklara, kahramanlara.
Seni, anlatabilmek seni,
Namussuza, haldan bilmez,
Kahpe yalana.

Ard-arda kaç zemheri,
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
Dışarıda gürül-gürül akan bir dünya…
Bir ben uyumadım,
Kaç leylim bahar,
Hasretinden prangalar eskittim.
Saçlarına kan gülleri takayım,
Bir o yana,
Bir bu yana…

Seni, bağırabilsem seni,
Dipsiz kuyulara,
Akan yıldıza,
Bir kibrit çöpüne varana,
Okyanusun en sesiz dalgasına
Düşmüş bir kibrit çöpüne.

Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşamdan,
Bir kadeh, bir cigara, dalıp giden de,
Seni, anlatabilmek seni…
Yokluğun Cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini…


……………………………………………..
Açıklama:Şairin Diyarbakır’ı şiirine konu edindiği dizelerine “Şairin Dilinde Diyarbakır” isimli çalışmamızda yer vermiştik. Bu farklı çalışmamızda Şairin değişik yönlerine değinerek, bilinen bilgileri tekrara düşmeden farklı açılımlarda bulunmak istedik. Elbette Ahmed Arif, geliştirdiği kendine özgü anlatım biçimi ve şiirine kazandırdığı ses musıkîsı ile önemlidir. Ahmed Arif konusunda sanal ortamda yer alan bilgilere isteyen okur başvurabilir. Farklılık arz eden bu çalışmamız, umarız ki yeni açılımlar geliştirecektir. (Mehmet Ali ABAKAY)









( Ahmed Arif’in Şiirlerine Farklı Bakışlar başlıklı yazı MehmetALİ tarafından 14.11.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.