“Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”

 

Bu hafta “Şehr-i Diyarbekir’i dolaşayım” dedim, “Uzun zamandır gezmediğim şehirde olanı ve biteni kendi açımdan görerek” yazımı kaleme almak istedim.

Ulu Camiî için daha önce birkaç makale kaleme almıştım, onarımlar, tadilatlar başlamadan çok önce. Gezip dolaştığım Ulu Camiî sadece avludan ibaret kaldı. Halk arasında söylene gelen rivayetlerin birer şehir efsanesine dönüştüğünün farkındayım. Ulu Camiî altında neler olup olmadığına dair söylentilerden yola çıkarak, yazılar kaleme almak isteğinde değilim. Lakin alt kısımda olanlardan daha önce haberdar biri olarak, yazılarımızda kısmen kimi ayrıntılara yer vermiştik. Yapılan çalışmalar bittikten sonra açıklanacak raporda ne yer alacak? Biz, şimdilik bunu bilmiyoruz.

Ulu Camiî’den çıkıp Konyar Sokağı’na gidiyorum. İşportacıların bir araya getirildiği noktaya açılan sokağa giderken, elimizdeki fotoğraf makinesini meraklı gözlerle seyre dalanlar, ne yaptığımızı merak ediyor. Koskoca bir şehirde bir sokağın ismine yer veren tabelayı çekmek akıl kârı olmasa gerek:

-Ne yapacaksınız? Niçin çekiyorsunuz?

            Basri Konyar, Diyarbekir Vilayeti’nde bir dönem mektupçu olarak görev yapmış, bu görevi esnasında Diyarbekir Tarihi, Diyarbekir Kitabeleri, Diyarbekir Yıllığı kitaplarını kaleme almış. Bu üç kitap, Valilik tarafından yayınlanmış. Cumhuriyetin İlk Yıllığı olan Konyar’ın çalışması, kaynaklardan yola çıkmaktan çok, gezip dolaşılarak kaleme alınmış, o dönem şartları içinde –eleştirilecek yönleri bizde saklı olmak üzere- önemli bir çalışma. Yıllık, bugün şehir üzerine kaleme alınan birçok çalışmaya ilk elden kaynaklık eden özelliğe sahip.Diyarbakır Tarihi, kaynaklardan yola çıkılarak hazırlanmış. Diyarbekir Kitabeleri, 1910’da Fransa’da yayınlanan Amida’nın Diyarbakır’a dair bölümünün tercümesidir.

            Maalesef, Amida’nın aslını eline alıp, sayfa sayfa inceleyen ve fotokopisi beraberinde Diyarbekir fotoğraflarının  olduğu sayfaları özel bir teknikle yıllarca önce fotoğraflarını çektik, sabırla bu sayfaları taratarak bilgisayar ortamına aktardık. Aynı biçimde Albert Louıs Gabriel’in de eserini ileride lazım olur düşüncesiyle  arşivimize aktardık.

Yetkililere Basri Konyar’dan söz açılmışken, bu eserleri de hatırlatmakta yarar vardır. Uzun zamandır dile getirdiğimiz Diyarbakır Şehir Kitaplığı’nın yaşama geçirilmesi gerektiği hakkında sitemimiz söz konusudur. Biz, artık gittikçe yitiklere karışan “Bu tarz kitapları bulamıyoruz” diyenlere, bu gazetede yayınladığımız 22-23/ 08/2011 Tarihli ”Her Şehirde bir Şehir Kitaplığı Hayal mi?” başlıklı makaleyi okumaya davet ediyoruz. (Aynı makale için bakınız: www.tyb.org.tr sitesi/Yazarlar Bölümü)

            Bu yılın haziran ayında gelen bir telefon oldu. Telefon eden kişi, bende bu kitapların bulunduğunu, kendisinin Basri Konyar’ın torunu olduğunu belirterek, dedesinin kaleme aldığı bu eserlerin aslını, aslı mümkün değilse fotokopisini ısrarla talep ediyordu. 1936’da ve öncesinde yayınlanmış bu üç kitabın aslı bizde olmasına vardı da çalıştığım işyeri İstanbul’da değildi. Bu esnada dedesinin ismini taşıyan bir yer olup olmadığını sorunca Konyar Sokağı’nın bulunduğunu belirttim. Cumartesi bu üç kitabı başka bir yerden temin edip kargoyla gönderince Konyar Sokağı’nı da istek üzerine fotoğrafladım. Elbette bu arada Konyar’ın kızı ile de konuşma imkânım oldu. Kişi isterse 75 sene sonra da Diyarbekir’de istediğini bulabiliyormuş. Umarız ki Diyarbekir’de çok az kişide bulunan bu eser, ehlinin elinde korunur, kütüphanelerde yerini bulur. Üç arkadaşımıza fotokopisini verdiğimiz eserin şu anda belki onlarcası fotokopi ile çoğaltılmış.

Bende bulunan üç cildinin farkı,  yağlı tabir edilen 1.hamur kâğıda, diğerlerinden farklı basımı. İçindeki haritalar renkli basılmış. Belli ki o dönemin prestij kitabı olarak, birkaç nüsha farklı basılmış.

Sahibini bekleyen, Ankara’da bir sahaftan temin ettiğim üç cild, bende bulunanlardan daha yeni olmasına rağmen İstanbul’a gönderildi. Çünkü yıllardır yazıldığı bilinen, fakat temin edilemeyen bir kitabı, mirasçılarıyla buluşturmak en azından bir insanlık göreviydi. Umarız ki Konyar’ın hayatta olan kızı ve torunu, Diyarbakır’a gelir, Kızının 75 sene sonra gördüğü şehir ile yaşadığı dönem karşılaştırılır. Umarız ki bu tanışma faslı gerçekleşir, biz de doksan yaşında olan Hanımefendi’yi dinlemiş oluruz, çocukluk yıllarının geçtiği Diyarbakır’ı kendisinden dinleyerek. Buna resmî yetkililer ne der? Bunu bilemeyiz. İstenirse sonradan “Hatay Valisi” olarak görev yapan Basri Konyar’ın hayatta olan kızını ve torununu Diyarbakır’a getirmek mümkündür.   

Bu eser olmasaydı, birçok siyah-beyaz Diyarbekir Şehir fotoğrafının varlığından haberdar olamazdık. Tarihçi olmamasına rağmen tarih kitabı yazan Konyar’ın kimi şehir tespitleri eleştiriye açık ise de tarihçi kimliğinin olmayışı sebebiyle bugüne kadar ele alınmamıştır. Ben, bu eserin eleştirisine dair bir kaynağa rastlamadım, bu güne kadar. Belki araştırmacılar, tarih konusunda uzman olanlar, şehir konulu kitaplarında bu eserin bir eleştirisini yapar. Eleştirilecek bölümlere ileride tarih konulu bir çalışmada bulunursak, eksik-hatalı bulduğumuz bilgilere değiniriz.

 

Kadı Hamamı Üzerine Birkaç Not.

Çok değil, bundan üç yıl önce Kadı Hamamı’nın onarıldığı ve turizme kazandırılacağı basında yer aldı. İhalesi yapılıp, turistik amaçlı kullanılacağı konuşuldu. Parlı-İparlı-Palu Cami Minaresi’ne bakıp, ne var ne yok derken, Hamamın açık kapısından içeri girdik. Bir turistik kazanımı görmediğimiz hamamda restorasyon sonrası beklentilerimiz boşa çıktı. Çoğu yerleri akmış, sıvaları dökülmüş, işlevsiz hamamda gördüklerimiz bizi şaşırttı. Biz, bu hamamın onarım sonrası şeklini merak etmiş ve birkaç kez kapısı kapalı olduğundan içini görememiştik.

Hamamı ihale yoluyla alanların burayı sadece “Hamam” olarak işletmelerine karar verildiği için, yapının turizme kazandırılmadığını öğreniyoruz. Tesisatının yanlış bağlandığını öğrendiğimiz Hamam, dökülen sıvaları ile akan kimi tavan yerleri ile bir depo biçiminde. Üç sene senede % 20 kira artırımıyla hamamın işletmesini üstlenen taraf, bu yapının sadece hamam olarak ihaleye çıkarıldığını, başka bir amaçla kullanılmasının mümkün olmadığını sonradan öğrenmiş ve işletme hakkını almalarına rağmen, Vakıflar Bölge Müdürlüğü ile anlaşmaya varıp tek taraflı fesh ile rahat bir nefes almış. Yaptıkları harcamaları geri alamayan işletmeyi alan taraf, şimdi hamamın atıl halde olduğunu belirterek, bu yapının sadece hamam olarak kullanımının söz konusu olamayacağını belirtmekte. Bir dönem mezbelelik olan, birçok tarafı yıkık hamamın bazı kesimleri onarılmasına onarıldı da restorasyon sonrası iç hali, yine içler acısı durumda görünüyor. Onarımı yapılan bir yerin beton sıvaları, elde un-ufak olmakta, yer yer tavandan su sızmaları alenî görülmekte.

Biz, diğer hamamların içler parçalatan halinden çok restorasyonu yapılan Kadı Hamamı’na dikkati çekmek istiyoruz. Caddenin karşı tarafında Melek Paşa Hamamı’nın çatı kiremitleri, hamamın durumunu ortaya koymaktadır. Önü ve yanı dükkâna çevrilen hamamın ana gövdesi, korkuluk olarak görünürken, diğerleri de farklı değil. Deva Hamamı, Paşa Hamamı, Kadı Hamamı gibi restorasyondan geçip kilitli duran İbrahim Paşa Hamamı,…  Yazımız sadece hamamlarla sınırlı olsaydı, şehir merkezinde olan ve bir oldu-bitti ile yıktırılan Melek Ahmed Paşa Camiî bitişiğindeki Küçük Şensu Hamamını, şimdi yerine pasaj-iş yeri yapılan Suveyka Hamam’nı ve diğer hamamları enine boyuna anlatırdık. Bilmeyenler için Suveyka’nın şimdi “Suakar” şekline dönüştüğünü belirtelim ve yerine yapılan İşyerinin de Nebî Camiî Karşısında olduğunu hatırlatalım.

.    Şimdi neden bir şehir kitaplığına ihtiyaç hissediyoruz? Anlatabildik mi? Anlayanımız az olduğu için, bu konu üzerinde daha çok duracak ve yazılar kaleme alacağız. Bu böyle olmasaydı, söylediğimiz biçimde bir şehir kitaplığı bir ayda vücuda getirilir, ikinci ayında hizmete girerdi. Biz, bunun alt yapısı, ihalesi, bürokrasi hazretlerinin işleyişi derken, beş sene sonra gerçekleşeceğine ihtimal verdiğimiz Şehir Kitaplığı yerine sanal kütüphaneler kurulacağını tahmin ediyoruz. Çünkü dünü bugüne bağlayan kültüre, ilme ve irfana değer vermekten uzak bir toplum olduk.   
(*) Diyarbakır'da yayınlanan Bölge Gazetesi Güneydoğu Ekspres'teki  pazartesi yazımız 12/09/2011


( Konyar Sokağı Ve Kadı Hamamı Üzerine Birkaç Not başlıklı yazı MehmetALİ tarafından 10.09.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.