Nakşeden çok derin bir
sızı oysa sığ
Bir koyun girizgâhında
o hüzün yüklü:
Yokluğun haznesiydi
kırıkları topladığım
Bir yangın ertesi küle
dönen
Savruk bir gönül kadar
pejmürde belki de
Yobaz yalnızlığın satır
arası deryasında zuhur eden.
Teferruata dalma gönül
Öyle hüzünlü de bakma
ne olur,
Bak buraya kadar,
demişsem
Elbet vardır izahı
Hadi sus da rüyaya
dalalım yeniden.
Sakil ve sefil bir gün
dönümü
İster kız ister söylen
Ne mi gelir elden,
Demek kadar beyhude
Duymaz mısın
yalnızlığın sancısını
Fısıldarken gök kubbe.
Neyiz ki seninle
ikimiz:
Bir kuru başımıza nasıl
da kifayetsiz
İşte yol işte yordam
El ele verdik mi,
Bu da geçer, inan.
Sürecin muaf tuttuğu o
sıradanlık mı
Yoksa boynu bükük bir
devran mı
Eşlik ettiğimiz
Her taşın altında nice
yürek yarası
Kıble bildiğimiz değil
mi
Yüreğin rotası.
Sevmek aslımız, özümüz
İmgeler süsümüz
Kula kulluk etmedik
madem
Son sözü söylemek için
çok erken.
Ömür uzun döngü yorgun
Yüzümüz yok belki de
sevmek için
Bir o kadar solgun.
Tortu, aşkın
bitimindeki
Derinde kalan tek iz;
Notalar bile sustu
Biz ki nasıl da meylederiz
Alabildiğine hüsran
yüklü olsak da;
Damgalı şu mektup
Alıcısı kayıp
En az bizim kadar
yetisiz.