Sıraya koyamıyorum.
Eşitliğin iki yanı da birbirinden farklı bu durumda ortada eşitlik diye bir
kavram kalmadı.
Ne derseniz deyin
adına: Bir atılım, bir yordam, bir itiraf belki de katarsis.
Sözcükler damıtılmış,
bırakın ve seçin istediğinizi.
Sıfatlar ekleyin olmadı
mı ki umurumda bile değil.
Yılın on üçüncü ayı
hatta haftanın sekizinci günü. Bingo… Emekliye yapılan maaşın zam oranı yüzde
elli.
A, enflasyon sıfırlı
hanede seyrediyor.
Memleket süt liman.
Herkes sevmekte
birbirini.
Herkes mutlu ki herkes
her halükarda mutlu zira bir beyinleri ve yürekleri olduğundan kuşkuluyum.
Cemal Süreya düşüyor
aklıma bir anda ve bir şiiri eşlik ediyor derken bir diğeri.
Adam soyadını eksiltmiş
e, benim neyim eksik. Ben de üç beş fazlalığı attım mı-ama zihnimden ama
ruhumdan- yok benden mutlusu.
Tam bir kaos
yaşadığım/ız daha doğrusu yaşamaya mecbur kılındığımız.
Tam bir şamata yaşanan
hayatlar, sözcükler havada uçuşuyor iddialar gibi ve sefilce köreltiyoruz
birbirimizi.
Eksiltili
barınaklarımızda amaçsızca donatılmış buhran katsayısı ivme yapmış
yalıtılmışlıklarımızla yalnız hayatlar sürüyoruz ama görünürde nasıl da
mutluyuz ve nasıl coşkulu. Çığlık çığlığa koşturup duruyoruz bir koldan bir
kola. Kolayı var aslında sadece unutun adınızı ve taşıdığınız kimliği ve
kolektif birliktelikler ile inkâr edin aslınızı, soyunuzu sopunuza da hatta.
Reaksiyoner bir tavır
belki de geri durmanın getirdiği o yanık kokusu. Yanan ama tütmeyen, bitik ama
salkım saçak dağılmış.
Sondan da tehlikeli
olan sondan evveline giden o yol: Ölüm gibi yok olmak gibi hatta var olup yok
sayılan bir imge tutarsızlığında demir alıp uzak kıyılara yol almak.
Ömrü payidar kılan ne
andaki teferruat ne de dünde kalan bilakis yarına odaklı bir seyir: Elindeki
ile yetinmeyip garanti altına almak gelmesi muhtemel hangi misafir ise
gönlünüzde konaklayacak. İlla ki bir insan olması da gerekmemekte üstüne üstük.
Fikir babası bir amaç kırıntılarından bile nasiplendiğiniz hatta lenduha bir
öngörü içi tıkış tıkış dolu.
Ahkâm kesmek kadar ne
kolay olabilir ki belki de racon kesmek ve iddiada bulunmak.
Lafügüzaf efendim.
Herkesin yeri ayrı ve
özel her ne kadar kendini vazgeçilmez sanıp konsa da bir omuzdan diğerine.
Yeter ki içi dışı bir olsun insanın. Asla da bir ütopya değil üstelik lakin
günümüz insanın pek de müdahil olmadığı bir karakter yapısı.
Kelimeler duygulara yol
olan, ses olan.
İnsanlar yüreği ile var
oluşunu kalıcı kılan.
Haricinde neyin
iddiasında bulunabiliriz ki… Bir sıfat belki de ismin başında avaz avaz
tanımlayan söz konusu şahsı. Dudaktan dökülen ve dilden dile yayılan. Bu yüzden
her insan güven telkin etmeyebilmekte yine de boş bulunup kaçırdınız mı
ağzınızdan tek bir sözcüğü vay halinize. İşin yoksa ayıkla pirincin taşını.
Yıllar da fazlasıyla
yorgun üstelik belki de insanlıktan aldığı intikamdır bu denli boş boğazlı
olmasının geçen zamanın. Attığı zar kaç olursa olsun düşeş diye iddiada bulunup
nemalanmak döngüden ve tüm fiiliyattan. Daha açık olmak gerekirse:
Soyutladığınız her kim ise üstelik hak dahi iddia edemezken…
Gerçek anlamda sürecin
ve insanların tüm tahakkümü ve sergiledikleri davranış biçimi aslında
hayatlarımızı şekillendiren ve bizi duygudan duyguya sürükleyen.
Var oluş amacımızı
sorgulayalım istediğimiz kadar ve kaçalım alabildiğine kendimizden ve tüm
gerçeklerden inanın ki yakalanmak an meselesi.
Süregelen olaylar
zinciri hep ama hep kişiye özel ve anlatmak da imkânsız örneklendirmek de. Ne
kelime haznesi mümkün kılmakta engin bir açılımı ne de beden diliniz. Savruk
ruhunuz sürüklenir sadece üşür sadece üşütür ama ne kadar kılı kırk yarsanız da
mümkün değildir insanlara izah etmek.
Kovuşturun ellerinizi
ve derin bir iç geçirin. Yetmedi avaz avaz bağırın. O da mı olmadı sadece susun
ve sığının maneviyata. Sadece dileyin tüm yüreğinizle ve sadece bekleyin ama
asla vazgeçmeyin. Tecrübe ile sabit inanın ki.
Siz ne yaparsanız yapın
an gelecek göreceksiniz ki yetmemekte. Varsın yetinmeyi bilmesin
çevrenizdekiler kayıt altında tutulurken varlığınız. Eğer ki siz yetiyorsanız
kendinize ve kalıcı olduğuna kanaat getirmişseniz tüm iyi niyetinizin gerisi
zaten gelmekte. Bir şekilde Yaratıcı elinizden tutup:’’Yürü ya kulum,’’
diyecektir.
Ne yazık ki günümüzde
anlamsızlık bile anlam arz etmekte. Koşu atları gibi ne kadar gayret ederseniz
edin bir noktadan sonra gücünüz tükenmekte ve iştigal ettiğiniz her ne ise göze
görünmemekte. Vazgeçmek ne kadar kolay değil mi bir o kadar sıkıntıyı
depreştiren ve muğlâk yarınları gerçek kılan.
Amaç sadece bir edim
değil bilakis hayatınızı biçimlendiren bir zincir. Önce konumlandırın
varlığınızı ve şekillendirin tüm hayallerinizi. Soyutu somut kılmak sadece size
kalmış. Somutu yok saymak zaten insanların marifet bildiği.
Bilin ki eş güdümlü ne
çok olgu acı eşiğinizi yükseltmekte. Bir ve derken iki ve bir de bakmışsınız
çoğalmış bal arıları siz ruhunuza pelesenk yapmış iken umudu ve iyi niyeti.
Zaman geliyor ve sadece
payınıza düşen; derin bir nefes alıp ‘’yeter’’ diye bağırmak. Ki unutmayın
fazlasıyla tanık olacaksınız tekerrür ettiğine.
Ama bilin ki hiçbir şey
için geç değil.
Kelimeler ne zaman
ihanet eder insana? Yazmadığınız her an hele ki aslı astarı yoksa söylenenlerin
her ne kadar siz bilfiil duymasanız da görmeseniz de.
Ne ana odaklı yaşam ne
de düne bilakis hayalini kurduğumuz yarınlar bizi var eden ve bir amaç peşinde
ilerlememize tanıklık eden.
Söz konusu hangi edim
olursa olsun ya da hangi hayal kırıklığı ise hayatı zehir eden bilin ki pes
etmek kendinize yapacağınız en büyük kötülük.
Bir deli kuyuya taş
atmış olabilir siz sadece taşın orada kalmasını hiç mi hiç önemsemeyin. Hatta
varsın bir taş da siz atın yeter ki kendinizi bırakmayın boşluğa.
Hayaliniz ne olursa
olsun asla vazgeçmeyin. Yetmedi kapatın gözlerinizi ve en güzeli tahayyül edin
asla gerçekleşme imkânı olmayacağı bilseniz de. Görmezden gelin ayrık otlarını,
süzgeçten geçirin nefreti ve dipte biriken tortuyu yadsımayın.
Sadece sevin sadece
inanın ve sadece güvenin o çığırtkan iç sesinize. Her halükarda bulacaksınız
doğru yolu. Güneşin balçıkla sıvanmayacağı gerçeği kulağınıza küpe olsun.
Nedir yanlış ya da
nedir doğru?
İnanın ki cevabı yok
bende hele ki konuşlanmışken siperimde hiçbir mühimmatım da yok şu sefil
benliğimi saymazsak ki kim bilir o da ne zaman isyan edip firar edecek…