.

..

.......

Başta "Pazar Akşamı Otobüste" başlıklı olan yazımın 16.12.2015 tarihinde günün seçkisi olarak değerlendirilmesini kurul üyelerine çok teşekkür ediyorum.

.

...


Ben bir şairim. Her zaman ceketimin yan cebinde bir adet kalem durur bir de evimizdeki sürekli bulunan Bim market poşetlerinin birine sarılan küçük not defterim. İlhamın gelince hemen yakalamak zorundasınız. Yoksa aniden kaybolup gider. Gelen esini kaleme almak için sıcaktaki terli vücuttan veya yağmur altında bir ceketin cebindeki ıslanmış not defteri işe yaramaz. O yüzden esin hazinem olan not defterimi tüm vücudumla korumak zorundayım.

Babamın baskıları altında edebiyat bölümünden vazgeçip Tıp fakültesine girmiştim, ama yine de edebiyattan ve şiirden ayrılmam mümkün değildi.

Bir Tıp öğrencisi olmama rağmen edebiyatta daha da başarılıydım ve yazdığım şiirler sürekli olarak edebiyat fakültesinin dergisinde yayımlanıyordu.

Geçen sene üniversitenin düzenlediği şiir dinletisine davetli oldum ve o gün şiirimi okurken bana gitarıyla eşlik eden konservatuvar öğrencisi kızla da tanış oldum. O benim şiirimden duygulanmıştı, ben de onun gitarının sesinden ve tabii baş döndürücü o güzelliğinden.

Ama şunu da söylemeliyim ki okuldan eve gitmekte olduğum metrodaki yan koltukta oturan kız ondan daha da güzeldi. Ben koltuğumda kendimi geriye çekiyordum ama kız yine bana sokulmaktan vazgeçmiyordu. Bazen de o kadar yaklaşıyordu ki artık bacakları bacaklarıma dokunuyordu. Ama o gün o kadar kederliydim ki onun ne yaptığının farkında değildim.

Neyse şiir dinletisinde bulduğum kız arkadaşımın konusuna tekrar geri dönersem metrodaki kederimin de nereden geldiğini anlarsınız.

Kız arkadaşımla işler gayet güzel gidiyordu. Ama derslerim tamamen berbattı ve bunun sebebi kız arkadaşımla ilgilenip vakit geçirmem değildi elbette. Ben zaten baştan beri Tıp fakültesine girmek istemiyordum. Bölümdeki ders konularını da anladıktan sonra onların benim ince ve nazik duygularımdan ne kadar uzak olduğunu ve benim de yanlış bir yerde bulunduğumu iyice anlamıştım. Konservatuvar öğrencisi bir kızla arkadaş olma nedenlerinden birisi de onun sanatçı ruha ve şiirlerimden etkilenen temiz duygulara sahip olacağıydı.

 

Bir gün son kararımı verdim ve Tıp fakültesinden ayrılacağımı babama söyledim.

Babamla gecenin geç saatlerine kadar konuştuk. Bu konuda kesin kararlı olduğumu anlayınca “Gel bir anlaşma yapalım seninle” diye, bağrış çağrışlarımıza son verdi. Önce bir dönem okulumu dondurmamı ve okuldan kesin ayrılmaya karar vermemi de gelecek duruma göre benden istedi. “Ama önümüzdeki dondurmuş olduğun dönemde herkese Tıp fakültesinden ayrıldığını söylemelisin” diye, benden söz aldı.

O dönem sona erdi ve bir sonraki dönemde okulu dondurdum. Sonra kız arkadaşımla görüşüp babama söz verdiğim gibi ona Tıp fakültesinden ayrıldığımı söyledim.

Ama sanki benim sözlerim kız arkadaşımın sanatçı ruhunu incitmiş ve temiz duygularını kirletmişti. “ Ee, sen şiir yazacaksın ben de gitar çalacağım. O zaman yarınki kendi evimizde ne yiyeceğiz” diye, uzun bir tartışmanın ardından benden ayrıldı.

Kesin şimdi metrodaki kız koltuğuma sokulurken size söylediğim kederimin nedenini kız arkadaşımın benden ayrıldığından olduğunu mu düşünüyorsunuz?

Hayır hele bekleyin. Asıl sorunumun ne olduğunu ileride anlatacağım sizlere.

Boş geçirdiğim o dönemde başta olmakta eski kız arkadaşımın davranışı ve bir sürü düşüncelerin etkisinde, Tıp fakültesinden ayrılmayı aptalca bir fikir olduğunu ve parasız bir şairin kuru ekmek bile bulmayacağı geçeğini öğrendim.

Öbürü dönem tekrardan okula döndüm ve Tıp öğrencisi olarak eski kız arkadaşımı bulup yeniden ilişkimizi kurmaya çalıştım. Buldum da tabii, ama konservatuvarda değil, belki kendi Tıp fakültemizin önündeki bankların birinde sınıf arkadaşımın ellerini tutarak onun yanında oturmuştu.

 O gün okuldan eve dönerken metroda çok perişandım ve yan koltuktaki oturan eski kız arkadaşımdan da güzel kız bana yaklaştıkça şunu düşünürdüm “hem babam bana baskı yapıp Tıp okumaya zorladığında haklıydı hem de eski kız arkadaşım benden ayrılıp sınıf arkadaşım Mustafa'yla evlenmekte.

Sanırım bitti. Hepsi bu kadar işte.

Ne..Metrodaki bahsettiğim kız mı ne oldu? Peki neyi bilmek istiyorsunuz?

Bunu mu anlatmamı bekliyorsunuz benden?

Bir sonraki durakta kız bana göz kırptı. Ayağa kalktı ve başını yay şeklinde hareket ettirmesiyle peşinde gitmemi istedi benden. Sonra metro durağının giriş kapısından dışarı çıktı. Hava yağmurluydu. Şemsiyesini açtı ve “Hadi gel yanıma pisi pisim” diye, beni yanına çağırdı.

Sonra bir otelde onunla ‘o işi’ yapmak için hem ona ve hem otele ödeyecek kadar paramın olup olmadığını benden sordu.

Yani siz şimdi hikayenin böyle mi devam etmesini istiyorsunuz?

Yani siz diyorsunuz ki,

Kız benden “Paran var mı?” diye, sorup benim “Hayır” cevabımı duyduğunda “Aşk olsun canım. Paranın ne önemi var ki? İnan biraz önce ben sana ilk baktığımda para mara gibi şeyleri aklımın ucundan bile geçirmedim. Biliyor musun neden koltuğumdan uzaklaşıp hep sana yaklaşıyordum. Ben, ben..

Ben sana vuruldum.

Peki şişman göbeğimle kambur sırtıma mi vuruldu, yoksa pırıl pırıl parlayan kafama mı? Burnumun uzunluğuna mı aşık oldu, yoksa yüzümün sivilce tarlasına mı?

Sonra da düşünüyorsunuz ki;

Kız dedi “Parayı dert etme. Üzülme canım. Hadi tut elimden gidip oda banyolarında jakuzisi olan bir otel bulalım. Otelin parasını da ben öderim. Yeter ki seninle hemen yatağa girip ‘o işi’ yapalım, tombişim benim”

Ve sonra da el ele verip yağmurlu bir havada aynı şemsiye altında otele doğru gittik ve tüm o kederlerim böyle bir mutlu olayla sona erdi. Öyle mi düşünüyorsunuz?

Hayır canım. Kız nerede? Bana sokulmak istemesi nerede?

Öbürü tarafında oturan erkek, bacaklarını o kadar geniş açmıştı ki kızcağızı baya sıkışık duruma düşürmüştü. Benim tarafıma ilerlemekten ve koltuğuma sokulmaktan da başka çaresi kalmamıştı zavallı kızın.

Sonra durağına varınca siniri bozuk ve küfür söyleyen bir pantomim oyuncusu gibi dudaklarını hareket ettirerek dışarı fırladı. Ben de aynı durakta inmeliydim. Dışarıda deli gibi yağmur vardı. Kız hemen bir taksiye atladı. Ben de cebimdeki not defterimi ona sardığım Bim market poşetini çıkarıp kafamın üzerine tuttum ve uzun uzun adımlarla otobüs durağına doğru koştum.

Yağmurun suyu otobüs durağının önünü doldurmuştu.

Hiç anlamıyorum neden taksi durağı hep yüksek yerde ama otobüs durağı çoğunlukla çukurlukta olur?

Yani paran varsa yukarıya çık, yoksa çukura in.

Belki otobüs durakları da ilk günlerde yüksekteymişler ve durakların çukurlukta inşa edilmesiyle ilgili hiç bir belediyenin suçu yoktu. Belki de gittikçe otobüse binen yoksul halkın nüfusu artıyor. Uzun süre durup halkın binmesini beklerken  git gide ağırlaşan otobüs durağını çukurlaştırmıştı belki.

Tabii ya, kesinlikle o yüzden taksi durakları asla ve asla çukurlaşmıyorlar.

Neyse ki sonunda durağın etrafını saran denizden geçmeyi başardım ve kendimi onun güneşliği altındaki adaya yetiştirdim. Yağmurdan korunmak için birbirlerinin tepelerine tırmanan kişilerin yanlarında kendime bir yer buldum.

Orada kendi kendime düşünüyordum da keşke çukurlukta yaşayanlar bari hayatlarındaki sıkıntıların hepsinde bulunan ortak yanları olduğunu düşünseydiler. Yağmurlu havada durağın koltuklarında bacaklarını açarak oturan birileri yoktu. Ne kadar da sıkışsalar yine de yağmurdan korunmak için oraya koşan insanlara yer açıyorlardı ve pantomim oyuncusu gibi dudak hareketleriyle kimse kimseyi sövmüyordu.

Bir kaç dakika geçti ve hala otobüsten haber yoktu. Bir an karşımızdan bir araba geçti. Tam da durağın önündeki biriken suyun üstüne basarak ve orada beklemekte olan insanları umursamadan hızla geçip gitti. Hem denizimizin suyunu yok etti hem de üstümüzdeki kıyafetlerimizin azıcık kalan kuru yerlerini.

Kimisi küfretmeye kimisi üzerindeki çamurlu suyu silmeye başladı. Bense hemen cebimden küçük not defterimle kalemimi çıkardım. Yanımda duran yaşlı bayan “Arabanın plaka numarasını mı yazacaksın?” diye, sordu.

“Hayır şu andaki duygularımı yazmak istiyorum” diyerek, ona cevap verdim.

Sonra benden “Peki, ne hissediyorsunuz efendim? Öfkeli mi? Toplumumuzun git gide duyarsız olduğunu mu? İnsanların birbirleri halinden habersiz olduklarını ve saygı gibi sözcüklerin yavaş yavaş ortalıktan kaybolmasını mı yazacaksınız? Söyleyin şu an ne hissediyorsunuz?”diye, ağzından dökülen yağmur suyu gibi birbirlerine benzer soruları sordu.

“Efendim, şu an sadece kendimi ıslak bir şair hissediyorum, o kadar” diye, onun bütün sorularına yanıt verdim.

Yağmur hala kesmemişti. Ama şükürler olsun çamurlu sular tekrar adamızın etrafını saran denizi doldurmamıştı ve uzaktan gelmekte görünen otobüs yavaş yavaş çukurdaki durağımıza yaklaşıyordu.

Muhammed Ahmedizade

( Çukurda Bir Islak Şair başlıklı yazı Muhammed. A tarafından 17.12.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.