Bir sonbahar akşamı,sararmış yaprakların arasında çiseleyen yağmurun ortasında, yürüyordum
Sessizce hayallerimin sukut ettiği bir yerde geziniyordum.elimde bir asa onunla engelleri yokluyordum
Gözlerim ne kadar ama olsada kalbimdeki portakalların derisini soymayı biliyordum
Nasır tutmuştu ellerim,prangalar vurulmuştu ayaklarıma
Ancak gönlümün çeperi susturulamaz
…………….
Eskimiş desem,eski,eskimemişti
Kendini yenileyip yeni bir antik giymişti
Uygarlıkları dize getiren bir kılıcı bilemişti
Bir beşiğin içine medeniyet hikayesini koyup
Tıngır,mıngır sallayıp
Günlerce uykuya hasret kalıp, büyütüp,beslemişti
Medeniyet büyürken kucagında
Rahlenin üzerinde duran kitabın içinde
Mim harfini silmişti
Geriye hiç istenmeyen deniyet adlı bir bela
Tezahür etmişti
Bir zaman sonra anlaşıldı ki
Beşikteki medeniyet büyüdükçe
Bir maske ,bir ikilik
İçinde barındırdıgını
Hissettirmeden bizim safi kalblerimize
Utanmadan,sıkılmadan
Ademin yasaklı elmayı yemesi gibi
Bize yasaklı elmadan yedirmişti
Çağdaşlaşma ,laiklik gibi
Ademi bilinmeyen bir deliğe tıkayan
Muamma ve sonu
Derk edilemeyen
Binlerce vahşi kavramı
Lugatimize sokup
Milleti ve memleketi hüsrana boğan
Kavramlarla devlet yöneten
Hükümet erkleri
Asyanın bahtının miftahı
Meşveret ve şurayı
Çiğnemişti
Bir buldozer gibi üzerinden geçmişti
Şimdi gelin ey ağalar
Ey kardeşler
Ey mü’minler
Bir olalım
Memleketimizi ve devletimizi
Birkaç kelime ile yönetenlere karşı
Diri olalım
Çiğnetmeyelim islamın erkanlarını
Kur’aın iklimiyle iklimlendirelim
Bu güzelim cennet vatanı
Hareketimiz müsbet olsun
Menfi hareketlerden kaçınalım
Erkam yıldırım