Kıyım kıyım mesafeler koyuyorum arana ve derinleşiyor zihnine üşüşen hücreler. Hücreler ki zindandan daha ıssız ve soğuk. Ve özü eğri olanlar çağlıyor musluklardan oluk oluk …
Belki de dar geliyor tenine kırbaçlanmış kelimelerimden düşenler. Duymuyor musun..! Hayatından seni alıyorum soluk soluk.,
Şimdi, göğsüne düşen ulu bir bilekçe.. Can esir olurken, özüne yönelmedikçe .. bir Cinayet işleniyor , sen “Bana dönmedikçe” ….
Sonrası, karanlıklar…karanlıklar karanlıklar .. karar kılmaktan acizleşen yaratıklar .
Ve sen susuyorsun; Cinayet işleniyor ve “Ölüyor Otuzlar ve Kırklar.“. Öyle ki ; celladının ziynetinden doğuyor bu sarmaşıklar .
Oysa ,Bin öldün, bin asıldın, bir alaca gibi yaratıldın.. Şimdi mi..? Mümteziç ancak mahursun.
Sen mi…Mahzunsun, masumsun .. mazursun ..
Soluklarını alıyorum diyorum ve nefeslerin kefenleşiyor birer birer. Kıyım kıyım mesafeler koyuyorum arana ve derinleşiyor zihnine üşüşen hücreler ..
Artık ne urganlar ile ecel , nede kılıçlar…can esir olurken “ölüyor Doğruluklar” Ayinler ile çıkılıyor mezarlıklardan . Ve toplanıyor birer birer göz yaşları arıklardan .
Duymuyor musun sesimi …
Ahdine mahkumdur kalbinde ki dilekçe. bir Cinayet işleniyor , sen “Bana dönmedikçe” ….
Ve uyanıyorum …
Neyse .derin derin derin diyelim ….
Bir konser kaydı gibiyim ve gramafondan çığırıyor hücrelerime üşüşen o zerre…
Belliydi, besbelliydi … ha düştü . Ha düşecekti gönlümedeki o kerre.
Erkam Yıldırım .
Yazarın
Önceki Yazısı