Aylardan aralık. Hava soğuk. Kar yağıyor dışarıda. Su birikintileri buz tutmuş. Sıcak odamın penceresinden sokağı izliyorum. Apartmanın karşısındaki yaprakları dökülmüş elma ağacının altında bir köpek kıvrılmış yatıyor. Kilolu bir adam yürüyor kaldırımda göbeğini çeke çeke. Siyah bir palto giymiş adam. Göbeği siyah paltodan fırlamış. Başında siyah bir bere var. Siyah beresi siyah paltosuyla renk açısından uyumlu adamın. Ama paltonun üzerine bere olmamış. Adam battaniyeye bürünür gibi bürünmüş siyah paltosuna, elleri paltosunun cebinde. Ara ara otomobiller geçiyor sokaktan. Tüm şehir kar yağışına saygı duyarmış gibi sessiz ve sakin. Çok sakin, çok sıkıcı.

Bende sıkılıyorum kar yağışını izlemekten. Televizyonda gündüz kuşağı; kadın programları. Sokağa çıkmak istiyorum, karın altında yürümek. Ama hava çok soğuk göze alamıyorum. Gözüm cep telefonuna ilişiyor. Arkadaşları mı arasam? Onlar neden beni aramıyorlar? Herkes evindedir şimdi ve herkesin işi vardır büyük bir ihtimalle. Benim neden işim olmuyor? Neden bir şeylerle meşgul olamıyorum, bilmiyorum.kitap okusam biraz, ya da yazı yazsam birkaç satır. Ne yapsam olmayacak gibi. Bu can sıkıntısından kurtulmanın bir yolu olmalı diye düşünüyorum ama sanırım yok. Televizyonu açıyorum tekrar. Haber kanallarını geziyorum. Aynı haberi defalarca duymaktan sıkıldım. Müzik kanallarında da durum aynı. Her şeyin çaresini buldular; kanserin bile. Bir de şu can sıkıntısına bir çare bulsalar. En güzeli uyumak bu durumda. Uyuyabilir miyim? Sanmıyorum. Uyusam ve bir rüya görsem. Rüyaları seviyorum. Varolmayan bir dünya da varolmayan farklı bir hayat yaşamak oldukça heyecanlı. Ama maalesef sık sık rüya gören birisi değilim. Ama olmak isterdim.

Can sıkıntısı giderek şiddetleniyor. Bu can sıkıntısının sebebi yalnızlıkta olabilir. Orhan Veli’nin acıklı şiirinin dizeleri takılıyor dilime; ayak sesleri arıyorum evde, aynalara koşuyorum bende. Miden yanmaya başladı. Huzursuzluk tüm dünyamı ele geçiriyor. Bir şeyler yapmalıyım. Ecza dolabından bir sakinleştirici alıyorum, bir antidepresan. Doktorun lüzumsuz yere verdiğini düşünmüştüm bu ilacı. Sanırım lüzum görmüş ve öyle vermiş. O zaman yoğun iş temposundan şikayetçiydim. Uyuyamıyordum. Şimdi de uyuyamıyorum gerçi. Birazdan antidepresan etkisini gösterir ve göz kapaklarım ağırlaşır. Bunu biliyorum. Çünkü daha önce de antidepresan kullandım. Sanırım şimdi birkaç satır okuyabilirim. Bu kitaplardan da sıkıldım. Yeni kitaplar almalıyım. Ama dışarı çıkmak istemiyorum.

Elektrikler kesildi yine. Son zamanlarda ne kadar çok kesinti oluyor anlamıyorum. İyi ki elektrikli ısıtıcı ile ısınmıyorum. Yoksa muhakkak hasta olurdum. İyiden iyiye uykum geldi. Yatağıma yatmalıyım. Uyumak dünyanın en güzel şeyi. Uyurken düşünmüyor ve umursamıyorum. Keşke hep böyle uyusam. Ne kadar güzel olurdu. Bir iki sene uyanmasam. Zamanın ağırlığını hissetmesem omuzlarımda. Yalnızca uyusam. Hayatım değiştiği zaman uyansam. Ne güzel olurdu…
( Güzel Olurdu başlıklı yazı MESUT ÇİFTCİ tarafından 16.12.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.