İnternetten baktım belediye otobüsü saat 15.30 da hareket ediyordu. O an ise
saat 15.10 idi.
Acilen giyindim. Dışarı çıkıp durağa doğru yürürken saat 15. 15 olmuştu.
Durağa yaklaştığımda elim gayri ihtiyari cep telefonuma gitti. Aman Allah’ım!
Evde unutmuştum. Dönüp alsam? Otobüsü kaçırırdım. Dönmesem? Cep telefonu
oldukça lazımdı.
Çaresiz hızlı hızlı döndüm eve. ( Allahtan ev durağa yakın.) Cep telefonumu
aldım, evden çıktım saat 15.25.
Eyvah ki eyvah! Ben durağa varamadan otobüs gelip geçecekti. Nitekim de öyle
oldu. Baktım otobüs geliyor.
Hemen el kaldırdım.
Bazı şoförler durak harici asla durmazlar. Bazıları da halime acır dururlar. Bu
acaba duracak mıydı?
Durdu vallahi.
Sevinçle otobüsün açılan kapısına yaklaşıp iki basamağı çıktım, akbil’i ilgili
alete göstermeden önce şoföre teşekkür ettim ve muhabbet başladı.
SEDAT( Belediye otobüsü şoförü. 35 yaşlarında oldukça karizmatik bir delikanlı)
SAMİ ( 62 Yaşında. Emekli tarih Öğretmeni. O da oldukça karizmatik, yakışıklı,
aslan gibi bir orta yaşlı. Kaslı vücudu ve öldürücü sekiz numara bakışlarıyla
genç kızların olmasa da emekli, dul ve yetim hatunların sevgilisi )
ASUDE ( Ne menem bir hatun olduğu hakkında bir fikrimiz olmasa da büyük ihtimal
oldukça kıskanç ve yaşı da biraz Sedat’tan fazla olan dizi film manyağı bir
kadın.)
( Daha pek çok kişi var tabii ki , Yeri
geldikçe karşımıza çıkacaklar. )
SAMİ- Çok teşekkür ederim şoför bey,burada durup beni almanız büyük bir
incelik.
SEDAT- Ne demek şekerim. Sen emret yeter ki. İste senin için ölürüm ben.
SAMİ- ( İçinden ) ‘’Allah Allah, nonoş galiba. Oysa hiç de benzemiyor.
SAMİ- Delikanlı ! Çok teşekkür ederim ama benim için ölmene gerek yok.
SEDAT- Ama hayatım, bak kalbimi kırıyorsun böyle diyerek.
SAMİ- ( İçinden) ‘’ Vay kelebek vay..Amma da nahif kalbi varmış. Hemencecik de
kırıldı.
SAMİ- Sizi kırmak istemezdim ama önce ‘’şekerim’’ sonra ‘’hayatım’’, hayırdır
böyle?
SEDAT- Gülüm ! Bunları sana demeyeceğim de kime diyeceğim? Vallahi kimse yok.
Billahi kimse yok.
SAMİ- Ama çok ayıp ediyorsun. Ne demek kimse yok? Ben neciyim burada?
ASUDE- Kim o yanındaki ?
SAMİ- ( İçinden) ‘’Anaaa, herif telefonla konuşuyormuş ya ulan.’’
SEDAT- Asude, Hayatım vallahi billahi diyorum. Niçin anlamıyorsun?
ASUDE- ( Öylesine bağırıyor ki sesini rahatlıkla duyabiliyorum.) Sedat ! Bak
yırtarım ağzını. Benim asabımı bozma. Kim o şıllık?
SAMİ- ( Sedat’a) Ona söyle şıllık kendisine benzer. Ben koskoca emekli bir
Tarih öğretmeniyim.
ASUDE- Ne diyor o? Ne diyor?
SEDAT- Emekli tarih öğretmeni bir şıllıkmış. Onu izah etmeye çalışıyor hayatım.
SEDAT- ( Sami’ye, yani bana ) Bey amca otursana bir yere. Niçin ayakta
dikiliyorsun? Otobüs bomboş baksana.
ASUDE- Ne o bir de
başına dikilmiş laf
mı dinliyor yosma?
SAMİ- ( Sedat’ın elindeki telefona
uzanarak ) Bana bak
kadın. Terbiyeni takın.
Kırarım bacaklarını.
ASUDE- Caaart kaba kağıt.
Haydi kır da
göreyim.
ASUDE- ( Sedat’a ) Gözün kör olsun
e mi Sedat? Beni
böyle mahalle karılarıyla
muhatap ediyorsun ben
sana daha ne
diyim? Eve geldiğinde
o gözlerini oyup
eline vermezsem bana
da Balat’lı Asude demesinler.
Ama çok
olmuştu bu Asude
SAMİ- Bana bak Balatlı Asude.
Sen Balat’lı isen
ben de Bakırköylü’yüm. Hem
ben erkeğim. Ona
göre konuş Sedat’la.
Zavallı Sedat bir
taraftan benim, bir
taraftan Asude’nin sağlı
sollu kroşeleriyle obandone
olmuş vaziyette. Her an
ringe yığılıp kalabilir.
ASUDE- Sedat…Gözlerini oyacam dediydim
ya, yetmez. Derini de yüzeceğim senin.
Demek erkeklerle boynuzluyorsun beni.
Yok daha
fazla muhatap olsam
resmen III. Dünya Savaşını
başlatacağım.
SEDAT- Bey amca. Allah
rızası için bi
sus ya. Senin
yüzünden aile saadetim
yıkılmak üzere.
SAMİ- Aman sustum. Meraklı
değilim senin cazgır
karınla atışmaya. Ama
söyle ona benimle dalaşmasın. Fena
çarparım adamı.
ASUDE- Ne diyor o?
Yine ne diyor
bakayım?
SEDAT- Diyor ki ‘’
Fazla dolaşmasın, güneş
çarpar’’
ASUDE- Ona mı soracağım dolaşıp dolaşmayacağımı.
Efendim Sedat telefonu
öteki kulağına götürdüğü
için muhabbetin bundan
sonrasını artık net
duyamıyorum ama tabii
ki onlar karı-koca
konuşmaya devam ediyorlar
ve Sedat otobüs
sürüyor iş bu
vaziyette.
Derken ilk durağa
geldik. O ne
yakın arkadaşım Kamil
Oğuz Mangırcıkoğlu ve sayın eşi
Nurten Koooşşşş da durakta.
Tabii ki bilenler biliyor
da bilmeyenler için
kısaca izah edeyim
Nurten Hanım niçin
Mangırcıkoğlu değil de
Kooooşşşş?
Efendim Kamil arkadaşım unuttuğu bir
şeyi sormak için
bile o anda
mutfakta bulaşık yıkamakta
olan Nurten Hanım’a
‘’ Nurteeen Koooşşş’’
Diye seslenir. İşte
senelerdir zavallı yenge
hanıma ‘’ Nurteeeen
Koooşşşş’’ Dediği için kadıncağız
kızlık soyadını da,
evlendikten sonraki soyadını
da unutmuştur ve
‘’Adınız- soyadınız nedir?’’ Diye
soranlara Nurten Kooooşşş
diye cevap vermektedir.
Neyse…
Nurten Hanım ve
Kamil’in otobüse bindiğini
görünce yerimden doğruldum
hemen.
KAMİL OĞUZ MANGIRCIKOĞLU- 63 yaşında
bir emekli. Gençliğinde
kakasını yapmadığı ocak başı
kalmamış. Gitaristlikten , garsonluğa,
garsonluktan devlet memurluğuna..Hatta bir
ara Yeni Cami
önünde mendil açtığı
yolunda rivayetler bile vardır. Aşağı yukarı
benimle yaşıt olmasına
rağmen bendeki karizma
ve yakışıklılıktan tabii
ki eser yok
onda.
NURTEN KOOOŞŞŞŞ- Yaş konusuna
girmeyelim olmazsa. Hayati
açıdan tehlikeli olabiliyor
çünkü. Emekli müzik öğretmeni.
Kamil otobüsten içeri
girer girmez hemen
öndeki boş koltuğa
oturdu. Nurten Hanım
ise her bayan gibi çantasında define,
pardon; akbil kartını
arıyor. Bulması tabii ki
hayli bir zaman
alacak. Hatta bulamayıp ‘’ fazla
akbili olan var
mı?’’ diye sorma
ihtimali daha kuvvetli.
SAMİ- Ooooo Kamilciğim.
Günaydın. Hayırlı sabahlar.
Nereye gidiyorsun böyle?
KAMİL- ( Nurten Hanım’a seslenir )
Nuteeeen Koooşşş. Kim
bu at hırsızı
suratlı herif. Bak
bakalım benden ne
istiyor?
NURTEN- ( Hâla akbil kartını
aramaktadır ve uzun
arayışlardan sonra hayrettir ki bulmuştur.
Her zaman bindikleri otobüs olduğu
halde yine de
şoför’e yani Sedat’a
sorar.) Evladım, Kadıköy
değil mi?
ASUDE- Ulan Sedat
bak seni kuşbaşı
kuşbaşı doğrarım. Hani Üsküdar’a gidecektin
sen?
SEDAT- ( Telefonu yine sağ
kulağında tuttuğu için
konuşmaları duyabiliyorum artık.)
Hayatım ne Üsküdar’ı
Kadıköy’e gidiyorum.
NURTEN- Çok naziksiniz
şoför bey. Bir
erkek bana ‘’
Hayatım ‘’ Demeyeli o
kadar uzun zaman
oldu ki.
SAMİ- Yahu Kamil,
iyice bunadın ha?
Kırk yıllık arkadaşını
tanımadın mı?
KAMİL- Nurteeeen Koooş. Bak
burada konuşan bir timsah var.
NURTEN- ( Sami’ye ‘’ Günaydın Sami
Bey’’ Deyip selamladıktan
sonra Kamil’e çıkışır. ) Ayol daha
dün konuştunuz o
kadar. Sami Emekli’yi
hatırlamadın mı?
KAMİL- Ne yani
şimdi bu tipsiz
benim arkadaşım mı?
NURTEN- Kamiiilll. Çok
ayıp. Hımmmm bak
bir daha akide
şekeri vermem sana.
KAMİL- Haaa tamam yahu.
Hatırladım. Sultan Abdülhamid-i
sâninin mehterhane-i hümayûnunda
zurnazen değil miydi
bu? ( Sami’ye)
Selametle Sami Efendi.
Biz zevcem Nurten Koooşş
hanımefendi ile Göksu’ya bir
âlem-i âb eylemeye gidiyoruz.
Zât-ı âlinizin istikbal
ne cihete?
NURTEN - Ayol ne
Göksu’su, ne alem-i
âb’ı ? ( Sami’ye )
Kusuruna bakmayın Sami
Bey. İyice bunadı artık.
Hani yatıracağım bir
huzur evine ama
aaah aaahhh. Lanet
olsun şu içimdeki
insan sevgisine.
SAMİ- Çok haklısınız Nurten
Hanım. İyice bunadı
artık . Yaşlılık işte ne
gelir elden?
Bu arada Sedat ile Asude
de tam gaz konuşmaya
devam ediyorlar tabii
ki.
ASUDE- Ben onu bunu
anlamam Sedat. En geç
yarım saate kadar
Üsküdar’a gelmezsen kendine
ölümlerden ölüm beğen.
SEDAT- Ama hayatım?
ASUDE- Hayatından başlatma bana.
Yarım saat diyorum.
SEDAT- Tamam tamam. Bir çaresine bakarım.
Allah Allah. Sedat
bastırdı gidiyor. Dört
tane durak geçtik hiç
birinde yolcu almadı. Millet otobüsün
arkasından çok acayip
el kol hareketleri
yapıyor. Hemen İ.E.T.T ye
durumu bildirmem lazım.
Olmaz ki. İnsanlar
böyle mağdur edilmez
ki?
Alel acele İ.E.T.T
nin numarasını bulup
arıyorum.
***
HAYRi( Valla kaç
yaşında olduğunu anlayamadım
ama oldukça sinirli
bir tip. )
SAMİ-Alooo İ.E.T.T mi?
HAYRİ- Hayır bey
efendi ben Hayri.
SAMİ- Beyefendi orası
İ.E.T.T Müdürlüğü değil mi?
HAYRİ- Evet, burası
İ.E.T.T Müdürlüğü.
SAMİ- Eee o
zaman niçin hayır
diyorsun?
HAYRİ-Beyefendi siz direkt
İ.E.T.T mi diye sormadınız
mı? Ben İ.E.T.T
miyim? Benim adım
Hayri.
SAMİ- Fe sübhanallahhhh. Kardeşim
uzun konuşamayacağım, kontürüm
bitiyor. Bizim hattın
şoförü yolcu almıyor.
Kaç durak geçtik adam
yolcu almadı.
HAYRİ- Biliyoruz beyefendi. Bizim
Sedat manyağı… Yine
telefonla konuşuyor değil
mi?
SAMİ- Evet de
nasıl bildiniz ki?
HAYRİ- Bu ilk
vukuatı değil ki.
Hem şu ana
kadar en az elli
şikayet geldi. Herif
cep telefonunu elinden bıraksa
kendinse ulaşacağız da.
SAMİ-Yahu polis filan
gönderin bari.
HAYRİ- Gönderdik beyefendi,
gönderdik de adamı
yakalayamıyor ki polis
arabaları.
SAMİ- Valla beyefendi
bizi de duymuyor
maalesef. Ne yapmamızı önerirsiniz?
HAYRİ- Aslında bir şey
öneririm ama yapamazsınız.
SAMİ- Söyleyin siz.
Belki yaparız.
HAYRİ- Vurun namussuzu.
SAMİ- Vurmak mesele değil
de adam 200 ü
aştı. Bu vaziyette
vurursak tüm yolcular
geberir gideriz..
HAYRİ- Geberin anasını
satayım. Yeter ki
şu Sedat’tan bu
kurumu kurtarın, arada
siz de geberin.
Valla umurumda değil.
SAMİ- Yahu Sedat masum.
Zavallı Asudenin kurbanı.
HAYRİ- Ben o
Asudenin… Biiipp biiippp
biiiipppppp.
*****
Bu günlük tadında keselim
değil mi?
Devam edecek.