Yirminci yüzyıl ve peşinden gelen yirmi birinci yüzyıl müthiş bilimsel
gelişmelerin olduğu, bilim ve teknolojinin her bakımdan zirveye çıktığı
yüzyıllar olarak anılacak mutlaka. Bilgisayar ve elektronik de ki ilerlemeleri
artık akıl almıyor. Bundan otuz sene önce tek kanallı televizyon var iken
ülkemizde, şimdilerde binlerce televizyon kanalı ile hem biz globalleştik hem
de dünya başkalaştı, farklılaştı. Ha, iyi mi oldu, kötü mü oldu, bunu da zaman
gösterecek haliyle...
Yaşı benim yaşımda ya da benim yaşıma yakın olanlar bilirler, tek kanallı TRT
zamanında seyrettiğimiz bir Amerikan dizisi vardı Uzay Yolu diye... Kaptan Körk
ve Atılgan Uzay Gemisi uzayda dolaşıp dururdu, o gezegen senin, bu gezegen
benim. Işık hızı kavramı yavaş yavaş kafamızda yer etmeye o zamanlarda
başlamıştı. İlk orada rastlamıştık bu ışınlanma olayına. Tabi ki o zaman için
bu sadece bir fantezi idi. Şüphesiz şimdi ki zaman için bile fantezi...
İnsanlığın böyle bir şeyi başarması belki gerçekleşir uzun yıllar sonra, belki
gerçekleşmez, bunu ancak ömrümüz yeterse yaşayıp göreceğiz.
Işınlanmanın bilimsel açıklaması da şöyle geçiyor kitaplarda bilgi
olarak.''Işınlanma veya teleportasyon, kişinin bedeninin veya bir eşyanın bulunduğu
mekânda yok edilip, bir anda başka bir mekânda ortaya çıkarılabileceği
düşüncesine verilen addır. Gerçekte yapılabileceğine dair herhangi bir deney
veya olumlu bir yöntem yoktur.'' Bu gün için bilemeyiz gerçekleşip,
gerçekleşmeyeceğini, beklemekten ve bilimsel gelişmeleri zaman içinde takip
etmekten başka yapabileceğimiz bir şey yok şimdilik...
Benim naçizane düşüncem eğer ki gerçekleşirse bunun hiç de kimsenin faydasına
olmayacağı bilakis insanlara ve insanlığa büyük zararlar vereceği yönündedir. Düşünün
bir kere? Adamın tüccara ya da kredi çektiği bankaya milyonlarca lira borcu
var. Banka alacaklarını istiyor, adam ödemiyor, ödeyemiyor. Kapısına haciz
memurları geliyor. Hop, bir ışınlanma memurları görünce, beş on saniyede adam
soluğu Sinop'da alıyor. Ondan sonra ara ki bulasın. Adam askere gitmiş yaşı
gelince, koğuşta yatıyor, hop gece dışarıya bir ışınlanıyor. İşlerini görüyor
bir saat sonra koğuşuna geri dönüyor. Kimse de farkına varmıyor. Daha neler
neler. Antalya'ya tatile gideceksiniz. Otobüsten, trenden ya da uçaktan bilet
almaya gerek yok, zaten siz de ışınlanma makinesi var. Çoluk çocuk geçiyorsunuz
makineye ailecek ışınlanıyorsunuz Antalya'da beş yıldızlı bir otele. Otobüs,
tren, uçak şirketleri yandı ki ne yandı. Işınlanma Makinesi icat edilene kadar
otobüs ile uçak ile giderken insanlar, şimdi otobüs ve diğer ulaşım
firmalarının hepsi sinek avlıyor. Kız arkadaşınız ile buluştunuz, baktınız
karşıdan babası ile ağabeysi geliyor, hop bir düğmeye basıyorsunuz başka bir
mekandasınız. Ağabeysi ile babası da sizi arasında bulsun.
Bir de bu açıklamalara göz atalım. ''Işınlanmanın gerçekleştirilebilmesi için
öncelikle fizik kurallarının karmaşıklaştığı alt dala, kuantum fiziğine göz
atmamız gerekir. Maddeyi oluşturan temel parçacıkları ve parçacıkların
davranışlarını inceleyen bu bilim dalı, ışınlanmanın mümkün olabileceğini
belirten ve bunun bir anlamda ölümcül olduğunu söyleyen iki farklı teoriye
sahip.''
''Bu teorilerden ilki "kuantum dolanıklığı/dolaşıklığı" adı verilen
teori. Kuantum dolanıklığı teorisine göre evrende eş davranan bazı parçacıklar
vardır. Bu parçacıklar birbirinden farklı davranırlar ancak asla birbirlerinden
bağımsız olamazlar. Örneğin eş parçacıklardan birisi sağa giderse, diğer eş
parçacık sola gitmek zorundadır. Işınlanan kişinin bir yerde yok olduğunu ve
diğer yerde yeniden oluştuğunu düşünürsek kuantum dolanıklık teorisi
ışınlanmanın ve doğru bilgi aktarımının anahtarı olabilir.''
''Işınlanma işlemini kuantum dolanıklığı teorisiyle halletmemizin ardında
sırada ikinci teorimiz olan "no-cloning teorisi" var. No-cloning
teorisine göre bilgi taşınabilir ve bu bilgiye göre aynı parçacıklar, aynı
şekillerde oluşturulabilir. Yani ışınlanabiliyoruz (yeeey), ancak bu kısımda
teorinin ölümcüllüğü devreye giriyor. Teoriye göre bilginin taşınması sırasında
ana kaynak, aynı parçaların başka bir konumda oluşturulabilmesi amacıyla yok
edilir. "Yeniden oluştuğum sürece sorun olmaz" diyebilirsiniz ancak
burada bilimin açıklamakta yetersiz kaldığı bir noktaya geliyoruz. Bize "biz"
olduğumuzu hissettiren şey, bilinç, nasıl işliyor bilmiyoruz. Eğer bilincin
işlemesinde parçacıklar görevliyse o zaman bu teori tamamen bize ait anıları
olan ve biz olduğunu düşünen yeni bir canlı yaratabilirdi ancak o canlı
"biz" mi olurduk? Öyle hissedebilir miydik? Teorinin bu sorulara
cevabı koca bir hayır. ''
Düşünsenize adam karısından bıkmış, ışınlanma makinesi de var. ''Hanım ben
bakkala gidiyorum.'' deyip bir çıkıyor evden, hop beş on dakika da başka bir
gezegende. Ya da ''hanım benim biraz işim var şu en yakında ki galaksi
Andromeda'ya gidiyorum üç beş saate dönerim.'' diyor. Oysa Andromeda iki milyar
ışık yılı uzaklıkta. Hanımda bunu bilmiyor. Yani ışık hızı ile ışınlanma ile
bile gitsen iki milyar yılda varıyorsun, yolda kesin ölür uzay boşluğunda kalırsın.
Ha diyorsan ki ''Hanımın dırdırından tek kurtulayım da uzay boşluğunda
öleyim.'' ona da diyecek lafımız olmaz.
İşte böyleyken böyle. Bilim de bu kadar fazla ilerlemesin yahu. Sonra başımıza
kadın/erkek olmadık şeyler açılabilir, diyeyim yani. Hani muzip bir şoför
yazmış kamyonunun arkasına ''Tek rakibim Türk Hava Yolları.'' diye. Işık hızı
ile giden Türk Uzay Gemisinin arkasına da ''Ağır geliyorsa yaşam uzay gemisine
değil Broadway'e bineceksin paşam.'' diye de yazar yani bizim uzay gemisi
kaptanlarımız. Sürçü lisan ettik ise af ola. Hepinize en derin sevgi ve
saygılar yine...